Güncel
Gülen hareketi ve taarruz planları
Dünya sisteminin arzuladığı semavi dinleri eşitleme projesi ve söz konusu sistemin desteklediği 'dinler arası diyalog ve dinlerin kardeşliği' gibi organizasyonlar Anadolu Müslümanlığı'nın kültürel kodlarını deforme etme gayretidir.
Anadolu Müslümanlarını pasif hale getirme, dünya sistemiyle uyumlu hale getirme çabalarının tarihsel geçmiÅŸi ve saha çalışmalarının ipuçlarına iliÅŸkin sonuçlarına bakıldığında hedefin Anadolu Müslümanlığının kültürel kodları olduÄŸu açıkça görülmektedir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler BirliÄŸi, batı bloÄŸu ile girdiÄŸi sosyal, iktisadi ve siyasal yarışta 1980'lerde ağır darbeler yemiÅŸti. Mihail Gorbaçov'un Glasnost ve Perestroyka siyasetlerinin bu kötü gidiÅŸata son vermesi beklenirken hızlandırıcı etki yapacağı tahmin edilememiÅŸti. Sözde liberalleÅŸme rüzgarları doÄŸu bloÄŸunda nihayet esmeye ve 1989 yılından baÅŸlamak üzere VarÅŸova Paktı ülkelerinde Komünist hükümetleri düÅŸürmeye sebep olacaktı. SSCB'nin 1991'de dağılması ve Bağımsız Devletler TopluluÄŸu'nun kurulmasıyla batı yayılmacılığının gözüne Ä°slam coÄŸrafyasını kestireceÄŸi SoÄŸuk SavaÅŸ konseptlerine fazlasıyla uyum saÄŸlamış ve iki blok arasında devamlı ezilme tehlikesiyle baÅŸbaÅŸa kalan Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri için tahmin edilebilir deÄŸildi. Tahmin edilebilir olsa da siyasetin gündelik heyecanı uzun vadeli programlar yürütülmesinin önüne geçiyordu.
VARÅžOVA PAKTI'NDAN RADÄ°KAL Ä°SLAM'A
Sözde SoÄŸuk SavaÅŸ'ın sonu ve beraberinde getirdiÄŸi sözde liberalleÅŸme rüzgarları küresel boyutta gözükse de bu dönemde en sert bir biçimde Güney Asya, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Orta DoÄŸu ve Kuzey Afrika eksenli bölgede, yani Türkiye›nin jeopolitik ve jeostratejik havzasında esiyordu. Metin altındaki esas hedef Ä°slam'dı.
Blok halinde batıyı Ä°slam'a karşı sevk etmenin, bunu yaparken de yürütülecek mücadeleyi meÅŸru kılmak için uluslararası organizasyonların kullanıldığı bilinmekte. VarÅŸova Paktı tehditlerini göÄŸüslemekle mükellef NATO, 1991 sonrası neredeyse görevsiz kalmıştı. Ancak bu örgüt uluslararası boyutta mezkur bölgeye müdahale için meÅŸru zeminde batı bloÄŸuna fırsat saÄŸlayabilirdi. dolayısıyla kurumun hayatını sürdürmesi için ona bir düÅŸman yaratmak zor olmadı. Bölgede kışkırtılan terörizm NATO'nun hayatta kalışının en güçlü bahanesi olarak ikinci milenyumun ilk yıllarına damgasını vurdu. Ancak dahilde istenilen açılımların yapılabilmesi için daha incelikli çalışmalara ihtiyaç vardı.
Tam bu eksende, terörizmin kökten dincilikle eÅŸleÅŸtirilmesi operasyonu, fundamentalizm adı altında dünyaya pompalandı. Ancak ilk anda tek başına kullanılan bu kökten dincilik olayların devamlı Ä°slam coÄŸrafyasında kışkırtılmasıyla Ä°slami kökten dincilik yahut Islamic fundamentalism ÅŸeklinde Ä°slam ile radikalizmin bir arada yaÅŸar baÅŸlı başına baÅŸka bir formuna dönüÅŸtürüldü. Afganistan'da Taliban ve Hizbu'l-Ä°slami el-Gulbiddin, Özbekistan'da Hizbu't-tahrir, Rusya'da Riyazüs's-salihin, Türkiye'de Hizbullah, Orta DoÄŸu, Avrupa ve yer yer Güney Asya'da el-Kaide, Nijerya'da Boko Haram, BangladeÅŸ'te Cemaat el-Mücahidin-i BangladeÅŸ, Hindistan'da LeÅŸkeri Taiba ve CeyÅŸi Muhammed, Filipinler'de Ebu Seyyaf gibi örgütlenmelerin benzer dönem ve formlarda hareketliliklerinin artması bir rastlantının sonucu deÄŸildir. Bu dönem ve taktik-stratejik anlayış bakımından benzeÅŸme bu örgütlerin hepsinin yeni dünya düzeni tarafından kontrol edildiÄŸini göstermez. Ancak bir çoÄŸunun da batı bloÄŸu tarafından finanse edildiÄŸi ve kışkırtıldığı, kışkırtmak için de neredeyse kendileri tarafından baÅŸa geçirilmiÅŸ hükümetlerin zayıf yapılarının kullanıldığı her türlü tartışmanın dışındadır.
ZITLIKLARLA KAÄ°M DÜNYA: RADÄ°KALDEN ILIMLI Ä°SLAM'A
Müslümanlar tarafından ÅŸiddetli eleÅŸtiriye tabi tutulan bu örgütlenmelere katılım oldukça düÅŸük, neredeyse önemsiz bir seviyede gerçekleÅŸse de yürütülen gayri nizami harp operasyonları sonucu terörizm kamuyounun aklına Ä°slamla özdeÅŸleÅŸtirilir bir vaziyette yerleÅŸmiÅŸ durumdadır. Bu anlamda, zıtlıklarla kaim dünyada bu hareketlerin anti tezlerinin üretilmesi için dünya sistemi vakit kaybetmemiÅŸtir. Ä°ÅŸte böylece projenin belki de daha tehlikeli olan ikinci ayağı olgulaÅŸtırılmaya baÅŸlanmıştır. Bu projenin adı 'Ilımlı Ä°slam'dır. Bir ÅŸeye radikal denebiliyorsa, ılımlısı kendiliÄŸinden karşısında konuÅŸlanacaktır ne de olsa.
Peki terörizmi yaratan ve kışkırtan sistem neden bunun Ä°slami bir antitezini üretmiÅŸtir? Bunda Müslümanların yararına bir ÅŸey olmadığı açıktır. Zaten niyet bu da deÄŸildir. Niyet kendi menfaatlerine uygun olarak yaratılan düÅŸmanlık sahasının konsolide edilmesidir. YürütücülüÄŸüne cemaatin getirildiÄŸi bu proje, terörizm ve vatandaşı oldukları ülkelerin sosyo-ekonomik ve siyasal durumlarından dolayı savunma makamında olan Müslümanların güçleri üzerinde yükselmektedir. Bu çerçevede, Kuran ve Hadis üzerinden oldukça eklektik bir yaklaşımla neredeyse senkretik bir inanç sistemi kurulmuÅŸtur. Bu yaklaşım, 'dinlerin kardeÅŸliÄŸi' ve 'dinler arası diyalog' gibi temelden Ä°slam akidesine aykırı çalışmaların Müslümanlar arasında yeÅŸermesine imkan tanımaktadır. Mason kuruluÅŸlarından dünya Siyonistlerine ve oradan Evangelistlere kadar hareketin arkasında uluslararası güç odaklarının deÄŸiÅŸik seviye ve katılımla bulunması temelde bu sebeptendir. RAND düÅŸünce kuruluÅŸu danışmanı ve CIA eski Yakın ve Güney Asya Bölgesi Ä°stihbarat Åžefi olan Graham Fuller'ın Fethullah Gülen'in desteklenmesini savunması boÅŸuna deÄŸildir. Bu anlamda cemaatin, YeÅŸil KuÅŸak Projesi çerçevesinde batı bloÄŸu tarafından yetiÅŸtirilen radikal Ä°slami hareketlerin karşısına yerleÅŸtirildiÄŸi gibi bir izlenim yaratılmak istenmektedir. Bu yaklaşım eksik ve tehlikelidir.
Zira belirttiÄŸimiz gibi bu hareketin radikal hareketlerde gördüÄŸümüze benzer ÅŸekilde Ä°slam'ın temel akideleriyle çeliÅŸmeÄŸe baÅŸlayan tarafları mevcuttur ve cemaat bunların Ä°slam toplumunda yerleÅŸmesine öncülük etmektedir.
Bir diÄŸer deyiÅŸle, cemaat gibi ılımlı Ä°slam projesinin yürütücülerinin dünya sisteminin karşısında yahut içinde deÄŸil ancak yanında yahut altında olduÄŸu söylenebilir. Tam anlamıyla konformist olan bu hareket, dünya sisteminin Ä°slam coÄŸrafyası üzerindeki hareketlerini kolaylaÅŸtırmaya yönelik pasifleÅŸtirme planlarını, Ä°slam'ın bazı hükümlerine göz yumulabileceÄŸi yahut bazı hükümlerin görmezden gelinebileceÄŸi gibi bir algıyı toplumda yerleÅŸtirmek suretiyle yürütmektedir. Bu anlamda 'Arap Baharı' projesiyle dünya sistemine entegrasyona zorlanan ve böylece zulüm sistemine alternatif üretemeyecek hale getirilmek istenen Ä°slam coÄŸrafyası ve nüfusu, cemaat gibi hareketlerin alt ve üst yapılarda meydana getireceÄŸi tahribatla jeostratejik ve jeopolitik havzamızı çok parçalı ÅŸehir devletçiklerine intikal ettirme planlarını pasif bir ÅŸekilde karşılama pozisyonuna itilmektedir.
DÜZENÄ°N BÜKEMEDİĞİ BÄ°LEK: TÜRKÄ°YE
Bu sürecin aksadığı yegane toprağın Türkiye olduÄŸu aÅŸikardır. Dünya sisteminin yüzyıllardır kültürel kod ve mirasına nüfuz edemediÄŸi, etse de müdahale edemediÄŸi bu millet, SSCB sonrası kurulan yeni dünya düzeni baronlarının taÅŸeronu vazifesini gören bu hareketin de oyununa gelmemiÅŸtir. Ancak gizlilik ve geri planda çalışmanın yapısal unsur haline dönüÅŸtüÄŸü cemaatin mensupları mevcut durumda «kafire karşı savaÅŸmayı göze almış kiÅŸiye Türk denir» sözünde kendini bulan bu kültürel kodları deforme etmek üzere geri plana çekilip toplum mühendisliÄŸi çalışmaları yürütmektedir. Bu çerçevede, metin altında Ä°slam coÄŸrafyası Türkiye üzerinden en ciddi saldırılardan birini yaÅŸamaya devam etmektedir.
Bu anlamda, Türkiye'deki her unsura teker teker vazifeler düÅŸerken özellikle saÄŸduyu sahibi birlik ve beraberlik meydana getiren kurum ve kuruluÅŸların bir ve diri olması gerekmektedir. Vakıflardan tutun cemaatlere oradan tarikatlara kadar her toplumsal unsurun devleti sahiplenme yönündeki ferasetini, kendi içlerindeki dirliklerini koruma kaygısından daha evla tutmaları gereken bir dönemi yaÅŸamaktayız. Bu ferasetin farkında olan cemaatin, yıpratma operasyonlarına sözünü ettiÄŸimiz grupları dahil etmeye çalışması bu durumun en bariz göstergesidir.
HEDEF: ANADOLU MÜSLÜMANLIÄžI
1989 yılında demirperdenin yıkılmasıyla hakim dünya sistemi kendisine hedef olarak Ä°slam'ı seçmiÅŸ ve bunu deklare etmiÅŸtir. Bu mücadelesini yürütebilmek için kendince iki türlü Ä°slam modeli üretmiÅŸtir. Bunlardan ilki bütün dünyada insanların tepkisini çekecek, Müslümanların bunlarla alakamız yok dedirtecek radikal islam (el kaide, taliban, iÅŸid, boko haram vs.)
Ä°kincisi ise kendisini kötü Ä°slam algısından Müslümanların sığınacağı ılımlı Ä°slam (Dinlerin kardeÅŸliÄŸi, dinlerarası diyalog) gibi çalışmalarla masonik bir din algısına sahip olan cemaat ve bu çalışma neticesinde Ä°slam medeniyet tarihinin yeryüzüne en çok yayılmış, en fazla ekonomik güce sahip olan ve dünya siyonistleri, evangalistleri tarafından desteklenen Fetullah Gülen hareketidir.
Böyle bir refleksle Arap Baharı bahanesiyle yürütülecek olan mevcut Müslüman coÄŸrafyanın daha fazla parçalı (her birinin en az 3 parçalı olacak ÅŸekilde) ÅŸehir devletçikleri haline gelmesine ses çıkarmayacak dünya sistemiyle barışık, Ä°slam'ın temel hükümlerinin bir kısmını görmezden gelebilecek hilafet algısının Ä°slam coÄŸrafyasına dikte ettirilmesidir.
Bu süreci Türkiye'de mevcut sistemi yıkarak tüm Müslümanlar adına devlet sistemini ele geçirme kılıfıyla süslediler. Ancak bu topraklardaki tarihi mirasın getirmiÅŸ olduÄŸu kültürel kodlar ve kültürel mirasın buna müsaade etmediÄŸi açıkça görülmüÅŸtür. Åžimdiki süreçte cemaat mensuplarının birer adım geriye çekilerek öncelikle bu kodların toplum mühendisliÄŸi çalışmasıyla bozulması planlanmaktadır.
Bu duruma karşılık Türkiye'deki saÄŸduyu sahibi tüm unsurları (Özellikle vakıflar, tarikatlar ve cemaatler) devleti koruma yönündeki feraset algılarını bir diÄŸerinin yapısını korumasına ve kendi iç dinamiklerini korumasına yönelik göstermeleri asırları aÅŸan medeniyetimizin ve bunun getirdiÄŸi sorumluluklarının gereÄŸi olarak asli vazifeleri ÅŸeklinde önlerinde durmaktadır. Hükümeti yıpratma operasyonları esnasında Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, ÇarÅŸamba Cemaati, Menzil ve Süleymancılar ile iliÅŸkilendirilecek bazı kiÅŸileri dahil etme gayretleri bunun en bariz göstergesidir. Bu yapıları kendilerine müttefik oluÅŸturmak adına kaotik sürece dahil etme gayretleri istihbari ve saha çalışmalarında açıkça görülmektedir. Tarikat ve cemaatleri hükümet ve devlet birimleriyle karşı karşıya getirecek bir takım çalışmalar yaptıkları bu ÅŸekliyle hükümetin ve devlet sisteminin tüm cemaatlere engel oluÅŸturduÄŸu algısı yayılmaya çalışılmaktadır.
Dünya sisteminin arzuladığı semavi dinleri eÅŸitleme projesi ve söz konusu sistemin desteklediÄŸi 'dinler arası diyalog ve dinlerin kardeÅŸliÄŸi' gibi organizasyonlar Anadolu Müslümanlığı'nın kültürel kodlarını deforme etme gayretidir.
Anadolu Müslümanlarını pasif hale getirme, dünya sistemiyle uyumlu hale getirme çabalarının tarihsel geçmiÅŸi ve saha çalışmalarının ipuçlarına iliÅŸkin sonuçlarına bakıldığında hedefin Anadolu Müslümanlığının kültürel kodları olduÄŸu açıkça görülmektedir.
ÖMER ADIYAMAN - ARAÅžTIRMACI YAZAR / YENÄ°ÅžAFAK
Henüz yorum yapılmamış.