Sosyal Medya

Dünya

40 milyon Stalin kurbanı anılıyor

Rusya'da Stalin’in politikaları yüzünden hayatını kaybeden ya da zulme uğrayan milyonlar anıldı. Eski Sovyet ülkelerinin birçoğunda 26 Ekim tarihini içine alan haftada Stalin'in yüzünden yurtlarından olan, hapislerde ya da sürgün yolunda hayatını kaybeden 40 milyon insan için anma etkinliği düzenleniyor



Sovyetler BirliÄŸi'nin Stalinli yılları; dünya tarihine milyonlarca insanın açlıktan öldüÄŸü, yüz binlerce kiÅŸinin de Anti-Sovyet propoganda ve rejim karşıtlığı gibi suçlarla idam edildiÄŸi bir dönem olarak geçti. Bugün Rusya'daki ders kitaplarında, "büyük terör" olarak adlandırılan o yıllarda, baskıya maruz kalanların sayısı 40 milyon olarak gösteriliyor.

Bu dönemde; en büyük kıyımlar özellikle 1929-1933 yılları arasında tarımda yapılan zorunlu kolektifleÅŸtirme sırasında yaÅŸandı. Öldürülenlerin çoÄŸu, zengin veya yoksul köylüler, iÅŸçi muhalefeti üyeleri ve yabancılarla iliÅŸkisi olduÄŸundan ÅŸüphelenilen kiÅŸilerdi. KolektifleÅŸtirme nedeniyle meydana gelen açlık yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı ise milyonlarla ifade ediliyor.

Stalin, 1937'de ise iktidardaki son gününe kadar sürecek bir "siyasi temizliÄŸe" giriÅŸti. Hedefte rejim muhaliflerinin yanı sıra Komünist Parti içindeki Stalin karşıtları da vardı. Sovyetler BirliÄŸi içindeki halklar da somut deliller olmaksızın, daha çok Stalin'in önyargıları yüzünden, topyekün cezalandırıldı. Polonya asıllılar, Yahudiler, Kırım ve Ahıska türkleri, Kafkasya halkları ve Baltık ülkelerindeki halklar nüfuslarının neredeyse yarısını sürgün yollarında ve çalışma kamplarında kaybetti.

Ä°kinci Dünya savaşında düÅŸmana esir düÅŸüp de hayatta kalabilmiÅŸ olanlar ve özgür düÅŸünceyi savunan sanatçılar da benzer bir kaderi paylaÅŸtı. Uzmanlar, her iki dönemde toplam ölü sayısının 20 ila 28 milyon arasında deÄŸiÅŸtiÄŸini düÅŸünüyor. Ancak kesin rakamı bilmek pek de mümkün deÄŸil. Ä°kinci Dünya Savaşı sırasında 10 milyonun üzerinde kurban verildiÄŸi de gözönüne alındığında, Stalinli yıllarda Sovyetler BirliÄŸi'nin ne denli ağır kayıplara uÄŸradığı ortaya çıkıyor. 

Sovyet dönemine ait resmi belgeler de yaÅŸanan acıların büyüklüÄŸünü açıkça ortaya koyuyor. 13 Åžubat 1990'da yayımlanan bir KGB raporunda, 1930 ile 1953 yılları arasında Sovyetler BirliÄŸi’nde 786 bin kiÅŸinin “halk düÅŸmanı” suçlamasıyla idam edildiÄŸi, 3 milyon 800 bin kiÅŸinin de “devlete karşı suçlar” nedeniyle hüküm giydiÄŸi belirtiliyor.

Raporda söz edilen hükümlülerden çok azı gönderildikleri çalışma kamplarından saÄŸ olarak çıkabildi. Gorbaçov'la baÅŸlayan geçmiÅŸle hesaplaÅŸma döneminde savcılık 850 bin davayı yeniden inceledi, 12 bin dava hariç, diÄŸer hükümlülerin masum olduÄŸu ortaya çıktı. 1988 yılından sonra ise baÅŸta Lenin’in yakın çalışma arkadaÅŸları olmak üzere, idam edilenlerin pek çoÄŸunun itibarı iade edildi.

KÄ°MÄ°NE GÖRE KAHRAMAN, KÄ°MÄ°NE GÖRE DÄ°KTATÖR

Josef Stalin, kimine göre Nazi Almanyası'nı yenilgiye uÄŸratan büyük bir halk kahramanı. Kimine göre ise tarihin en acımasız diktatörü. 1879'da bugün Gürcistan sınırları içindeki Gori'de doÄŸan Stalin'in asıl adı Iosif CugaÅŸvili. Marksizmle tanıştığı yıllarda bir rahip okulunda öÄŸrenci olan Stalin, 1900'lü yılların başında BolÅŸeviklere katılarak Gürcistan'daki pek çok gösteri ve grevi örgütledi ve parti içinde kısa zamanda yükseldi. Ekim Devrimi'nin ardından devletin en üst kademelerinde rol oynayan Stalin, Lenin'in ölümünden sonra tartışmalı bir biçimde de olsa Komünist Parti Genel SekreterliÄŸine seçilerek Sovyetlerin yeni lideri oldu.

Ä°lk iÅŸi parti içinde ideolojik anlaÅŸmazlık yaÅŸadığı isimleri bir bir uzaklaÅŸtırmak hatta öldürmek oldu. Yeni ekonomi politikalarının terk edilmesine ve zorla kolektifleÅŸtirmeye karşı çıkan partinin önde gelen isimleri; Troçki, Buharin, Zinoviev ve Kamanev gibi liderler Stalin'in talimatıyla sürgüne gönderildi. Sonunda yönetim tamamen Stalin'e ve Molotov, Beria, VoroÅŸilov gibi isimlerden oluÅŸan ekibine geçti. 

Ä°kinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinde ve Hitler Almanyası'nın bozguna uÄŸramasında önemli bir rol oynadı. Kızıl Ordu'nun Nazi ilerleyiÅŸini durdurması ve ardından Berlin'e kadar ilerlemesi tarihte bir dönemin de sonu oldu. Ancak Stalin'in savaşın ardından izlediÄŸi tutum bu kez dünyayı kutuplara ayıracak ve SoÄŸuk SavaÅŸ'ı baÅŸlatacaktı.

SOL DÜÅžÜNCE Ä°ÇÄ°NDE ÇOK TARTIÅžILDI 

Stalin'in uygulamaları sol düÅŸünce içinde de tartışma konusu oldu. Özellikle Stalin'in "Tek Ülkede Sosyalizm" görüÅŸünü benimsemesi, devrimci aydınlar tarafından Marksizm'in temel ilkeleri arasında sayılan "Dünya Devrimi" fikriyle neredeyse taban tabana zıttı.

"Stalinizm" olarak adlandırılan uygulamalar, sadece Sovyet BirliÄŸi Komünist Partisi içinde deÄŸil, dünyadaki tüm sosyalist hareketler içinde de bir tartışma konusuydu. Zira, Stalin'in 1924 yılında ortaya attığı "Tek Ülkede Sosyalizm" kavramı, Marksist öÄŸretinin ortaya koyduÄŸu "Dünya Devrimi" ilkesiyle çeliÅŸiyordu.

Marks, kapitalizme karşı mücadelede iÅŸçi sınıfının dünya çapındaki örgütlenmesini bir zorunluluk olarak görürken; Stalin, sosyalizmin milyonlarca köylünün ortasında iÅŸçi sınıfının azınlıkta olduÄŸu Rusya'da inÅŸa edilebileceÄŸini, bunun için diÄŸer ülkelerdeki devrimlere gerek olmadığını savunmaya baÅŸladı.

Stalin'i böyle düÅŸünmeye sevk eden Almanya'da yaÅŸananlardı. Lenin'in “UÄŸruna Rusya'daki iktidarı feda ederiz' dediÄŸi Alman devrimi 1919 ve 1923'te iki kez yenilmiÅŸti. Stalin ve temsilcisi olduÄŸu Rus bürokrasisine göre, dünya devrimi dalgası Almanya'daki bu hüsranla bitmiÅŸti. Stalin'in politikalarıyla birlikte devrim artık tek bir ülkeye sıkışıp kalmıştı.

Pek çok Marksist'e göre Stalin'in bu saptaması tarihsel olarak bütünüyle yanlıştı. Ä°ki Alman devrimi yenilse de, Rusya'daki 1917 Ekim'inin baÅŸlattığı devrimci dalga 1936 yılına kadar sürdü. 1926'da Ä°ngiltere'yi sosyal devrimin eÅŸiÄŸine yaklaÅŸtıran genel grev, 1927'de Çin'de Sovyetlerin kurulması, 1936'da Fransa'da öne çıkan Ä°ÅŸçi Hareketi; devrimci tepkinin sürdürdüÄŸünün açık göstergeleriydi.

Marksizm'in savunucularına göre Stalin ve bürokrasisinin derdi ise baÅŸkaydı. Rusya'da iÅŸçi sınıfı devrimi yaptıktan sonra iç savaÅŸta neredeyse yok olmuÅŸ, konseyler ve komiteler toplumsal temellerini yitirmiÅŸ, BolÅŸevik Partisi ile devlet iç içe geçmiÅŸti. Ä°ktidar artık iÅŸçilerde deÄŸil, Kızıl Ordu'nun ve gizli polis örgütünün gücünü elinde tutan parti yönetimindeydi.

Bürokratik egemen sınıfın amacı, Rusya'da ulus-devleti güçlendirmek ve ülkeyi batı emperyalizmi ile askeri düzeyde rekabet edebilecek bir hale getirmekti. Bu ise ancak Rus iÅŸçi sınıfının emek sömürüsüne maruz bırakılması ve toplumsal düzeni bozacak her giriÅŸimin ÅŸiddetle bastırılmasıyla mümkündü. Stalin'in tek ülkede sosyalizmin mümkün olduÄŸu fikri sonuçta bürokratik devlet kapitalizminin inÅŸasını meÅŸrulaÅŸtırdı. Marksizm’in temeli olan enternasyonalizm tamamen reddedildi.

KRUÅžÇEV'DEN STALÄ°N ELEÅžTÄ°RÄ°SÄ°

Stalin döneminde yaÅŸananlar, sadece Sovyetler BirliÄŸi dağıldıktan sonra deÄŸil, ölümünden hemen sonra da büyük tartışmaya yol açtı. Sovyetlerin Stalin'den sonraki lideri Nikita KruÅŸçev, Komünist Parti'nin 1956'daki 20. Kongresi'nde yaptığı konuÅŸmayla Stalin dönemi uygulamlarını ağır sözlerle eleÅŸtirmiÅŸ hatta Stalin'in bir devrimci olmadığını bile söylemiÅŸti.

Stalin'in ölümünün ardından Komünist Parti'de yaÅŸanan yönetim deÄŸiÅŸikliÄŸi, Sovyetler BirliÄŸi için yeni bir dönemin de baÅŸlangıcıydı. Genel sekreterliÄŸe getirilen Nikita KruÅŸçev, Stalin dönemi uygulamalarından hızla vazgeçti. KruÅŸçev'in özellikle 1956 Åžubat'ındaki 20. kongrede yaptığı ve "Gizli Söylev" olarak bilinen konuÅŸma Stalin dönemine yönelik sert eleÅŸtirlerle dolu.

Nikita KruÅŸçev 50 yıl gizli kalan konuÅŸmasında ''Tek Adam'' sisteminin sonuçları hakkında delegelere bilgi veriyor ve "Stalin'in ölümünden sonra biz on binlerce insanı cezaevlerinden çıkardık. Dostlarımızı kurtardık. Bu insanlar, on yıllar boyunca kendilerini Komünist Parti'ye adadı, savaÅŸlara katıldı" diyor. 

Stalin dönemini ''facia'' olarak nitelendiren KruÅŸçev, sözlerine ÅŸöyle devam ediyor: ''Bu facianın suçlusu elbette Stalin'dir. Biz yoldaÅŸ Lenin'in ölümünden az önce yazdığı yazıları yayımlamak istiyoruz. Bu yazılarda yoldaÅŸ Lenin de, Stalin'in görevini suiistimal edebileceÄŸi uyarısında bulunarak, Stalin'in çok kaba biri olduÄŸunu ve yoldaÅŸlarla çalışamayacağını vurgulamıştı.''

Stalin'in döneminde iÅŸlenen suçları açıklayan KruÅŸçev, özellikle birçok parti yöneticisinin Stalin tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden öldürülmesini kınayarak, ''Stalin olmasaydı Ä°kinci Dünya Savaşı da olmazdı'' görüÅŸünü savunuyor. Stalin, ayrıca Almanlarla iÅŸbirliÄŸi yapmakla suçlanan Kafkasya halklarının sürgününden sorumlu, ''baÅŸarısız ve kararsız'' bir kiÅŸi olarak da suçlanıyor.

Josef Stalin'in kendini herkesten üstün gören, baÅŸkalarıyla fikirlerini paylaÅŸmayan bir diktatör olduÄŸunu savunan KruÅŸçev, milyonlarca insanın Sibirya'daki çalışma kamplarına gönderilmesine de özel bir yer ayırıyor. KonuÅŸmada; kendilerini Komünist Parti'ye adayan insanların bir anda ''vatan haini'' suçlamasıyla idam edilmesi kınanırken, çalışma kamplarına gönderilenlerin büyük bölümünün suçsuz olduÄŸunun altı çiziliyor:

"Stalin, Lenin'in tüm etik yöntemlerini kenara atarak, kitlesel sürgün ve terör yolunu seçmiÅŸti. Tüm manevi deÄŸerlerin ve Sovyet yasalarının sınırlarını aÅŸmıştı. Binlerce insanın kitlesel hapsi, diÄŸer insanlarda korku oluÅŸturmuÅŸ ve onların partiye olan tüm güvenini sarsmıştı."

KruÅŸçev'in hazırladığı raporun sonunda Stalin’in bir devrimci olmadığı da savunularak, ''Her zaman takip edilme ve casus korkusuyla yaÅŸayan biriydi'' ifadesine de yer veriliyor.

KIRIM SÜRGÜNÜN SORUMLUSU STALÄ°N

Ä°kinci Dünya Savaşı'nın ardından Kafkasya'da Müslüman halklar Stalin'in emriyle sürgün acısını yaÅŸadı. Aynı kaderi Kırım Türkleri de paylaÅŸtı. Sürgün yıllarında nüfuslarının neredeyse yarısını kaybeden Kırım Türkleri, vatanlarına dönebilmek için 1988 yılını beklemek zorundaydı.

Sovyetler BirliÄŸi döneminde Rusya Federasyonu'na baÄŸlı özerk bir cumhuriyet olan Kırım'da 1939 yılı verilerine göre 218 bin Kırım Türk'ü yaşıyordu...

Kırım Türkler'i Ä°kinci Dünya Savaşı'nın ardından Almanlarla iÅŸbirliÄŸi yapmakla suçlandı. Kuzey Kafkasya'daki tüm Müslüman halklar için sürgün fikrini gündeme getiren Sovyet Ä°çiÅŸleri Halk Komiseri Beriya, Kırım Türkleri için de aynı sonu düÅŸünmüÅŸtü. 1944'ün Nisan ayında Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin Sovyet karşıtı unsurlardan temizlenmesi gerektiÄŸini belirten bir talimatname yayınlandı. Devlet Güvenlik Komitesi'nin bizzat Stalin tarafından imzalanan 11 Mayıs 1944 tarihli ve çok gizi ibareli kararı, Kırım Türkleri için acı dolu yılların habercisiydi.

18 Mayıs gecesi binlerce Kırım Türk'ü zorla evlerinden çıkarıldı, yanlarına eÅŸya almalarına müsade edilmedi. Zorla bindirildikleri vagonlarda günlerce aç ve susuz yol gittiler. Stalin döneminde aynı kaderi paylaÅŸan diÄŸer Müslüman halklar gibi nüfuslarının yarısından fazlasını bu uzun yolculukta ve gittikleri çalışma kamplarında yitirdiler. Özerk Cumhuriyet statüsü 1945 yılında iptal edilen Kırım, 1954 yılında ise Ukrayna yönetimine bırakıldı.

Stalin'in ölümünün ardından yönetime gelen KruÅŸçev, sürgün edilen Müslüman halkların geri dönüÅŸ yolunu açtı ama Kırım Türkleri bu halklara dâhil edilmedi. 1967 yılında sadece itibarları iade edildi. Kırım Türkleri vatanlarına dönüÅŸ için 1988 yılını beklemek zorundaydı. 1988 yılında Kızıl Meydan'daki kitlesel gösterilerin ardından çıkan izinle birlikte Özbekistan'dan Kırım'a doÄŸru dönüÅŸler baÅŸladı. Geri dönenlerin sayısı 1991 yılında 200 bine yaklaÅŸmıştı.

Ancak aradan geçen süre içinde Kırım'da Rus nüfusun sayısı artmış, geri dönen Kırım Türkleri kendi vatanlarında azınlık durumuna düÅŸmüÅŸtü. Nitekim Ukrayna'da yaÅŸanan krizle birlikte bu yılın Mart ayında düzenlenen ve meÅŸruiyeti tartışılan bir referandumla Kırım Rusya tarafından ilhak edildi. Bugün sayıları 300 bine yaklaÅŸan Kırım Türkleri; büyük güçler arasında çetin bir rekabetin yaÅŸandığı bu stratejik bölgede var olma mücadelesini sürdürüyor.

AHISKA TÜRKLERÄ° DE SÜRGÜN EDÄ°LDÄ°

Kırım Türkleri gibi Ahıska Türkleri de sürgün acısını tattı. Ancak onlar Kırım Türkleri kadar ÅŸanslı deÄŸildi. Zira Ahıska Türkleri'nin 1944 yılında baÅŸlayan vatan hasreti halen son bulmuÅŸ deÄŸil. Ahıska bugünkü Gürcistan topraklarının güney batısında, Türkiye sınırının hemen yanı başında kalan küçük bir bölge.

Bölge küçük ama bölgenin gerçek sahibi olan Ahıska Türklerinin yaÅŸadığı acılar çok büyük. Ä°kinci Dünya Savaşı'nın ardından Nazilerle iÅŸbirliÄŸi yapmakla suçlanan Müslümanlar Orta Asya’ya sürülmüÅŸtü. Sürgün acısını yaÅŸayan halklardan biri de Ahıska Türkleriydi. Sürgün kararının altında bizzat dönemin Sovyet lideri Stalin’in imzası vardı. Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin devlet sınırını korumak üzere sınır ÅŸehri Ahıska’da yaÅŸayan 86 bin Türk ve Müslüman’ın Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a tahliye edilmesine karar verilmiÅŸtir.

Ahıska Türkleri bu kararın ardından birkaç gün içinde bölgeyi terk etmeye zorlandı. Yanlarına hiçbir ÅŸey almalarına izin verilmedi. Sahip oldukları ne varsa geride bırakarak sürgün trenlerine bindirildiler. Günlerce süren yolculuk sırasında binlerce Ahıska Türkü açlık ve hastalık yüzünden yaÅŸamını yitirdi. Çalışma kamplarında kadın, yaÅŸlı ve çocuk ayrımı yapılmadan en ağır iÅŸlere sürüldüler ve daha sürgünün ilk yılında nüfuslarının yarısını kaybettiler.

Sovyetler BirliÄŸi dağıldığında sürgünün arkasında yatan gerçekler de ortaya çıktı. Ahıska Türklerinin sürgünü Sovyet arÅŸivlerinde “Karadeniz çevresinin Türklerden temizlenmesi” ifadeleriyle yer aldı. Zira Ahıskalılar, Sovyetler BirliÄŸi içinde yaÅŸayan halklar arasında kimliÄŸinde “Türk” ifadesi yer alan tek topluluktu.

Ancak Sovyetler'in dağılmasından sonra da Ahıska Türkleri'nin Gürcistan'daki topraklarına dönüÅŸü sıcak karşılanmadı. Gürcistan 1999 yılında Avrupa Konseyi’ne üye olurken Ahıska Türklerinin geri dönüÅŸü için birtakım taahhütlerde bulunmuÅŸtu. Geri dönüÅŸün 12 yıl içinde tamamlanması konusunda mutabakata varılmıştı ancak aradan geçen zaman zarfında somut adımlar bir türlü atılamadı. Bugün 300 binden fazla Ahıska Türkü 9 ayrı ülkede 4 bin 200 farklı yerleÅŸim birimine dağılmış durumda.

ÇEÇEN VE Ä°NGUÅž SÜRGÜNÜ

Stalin döneminde sürgün acısını yaÅŸayan halklardan biri de Çeçen ve Ä°nguÅŸlardı. Almanlarla iÅŸbirliÄŸi yapmakla suçlanan Çeçen ve Ä°nguÅŸlar Orta Asya'ya sürüldü. Bu halkların geri dönüÅŸüne Stalin'in ölümünden sonra izin verildi. Ä°kinci Dünya Savaşı'nın seyri Nazi Almanyası'nın Sovyetler BirliÄŸi'ne saldırmasıyla deÄŸiÅŸti. 

DeÄŸiÅŸen sadece savaşın deÄŸil Kafkas halklarının da kaderiydi. Almanların amacı, o dönem Sovyetler BirliÄŸi’nin Azerbaycan’dan sonraki en zengin petrol rezervlerine sahip olan Çeçenistan'ı ele geçirmekti. Alman birlikleri, 1942 sonbaharında Çeçen-Ä°nguÅŸ Cumhuriyeti’nin bazı bölgelerini iÅŸgal etmelerine raÄŸmen Grozni’ye girmeyi baÅŸaramadı ve Stalingrad yenilgisinden sonra Kuzey Kafkasya'dan çekildi.

Ancak, Almanların Kafkasya’dan çekilmesinin hemen ardından devlet kurumlarında hızlı bir tasfiye hareketi baÅŸladı. Sovyet yönetimi, Almanların Sovyet topraklarındaki ilerleyiÅŸinden baÅŸta Çeçen ve Ä°nguÅŸlar olmak üzere Kalmıklar, Balkarlar, Karaçaylar, Ahıska Türkleri, Kırım Tatarları ve Volga Almanlarını sorumlu tuttu. Ä°hanetle itham edilen halklar bir bir öz yurtlarından sürüldü. 

Çeçen ve Ä°nguÅŸ halklarının sürgüne gönderilmesi kararı 7 Mart 1944'te alındı ve Çeçen-Ä°nguÅŸ Özerk Cumhuriyeti’nin feshedildiÄŸi, Grozni Oblastı’nın kurulduÄŸu açıklandı. Kararın gerekçesi ise ÅŸu ÅŸekilde ifade edildi:

“Büyük Anavatan Savaşı'nda, özellikle Nazi Almanyası'nın Kafkasya operasyonları sırasında Çeçen ve Ä°nguÅŸların çoÄŸunluÄŸu anavatana ihanet ederek faÅŸist iÅŸgalcilerin tarafına geçmiÅŸtir. Bundan dolayı yüksek ÅŸura kurulu, Çeçen ve Ä°nguÅŸları Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler BirliÄŸi'nin diÄŸer bölgelerine göndermeye karar vermiÅŸtir."

Kararın ardından, 23 Åžubat 1944’te, Kızıl Ordu birlikleri Çeçen ve Ä°nguÅŸların yaÅŸadıkları bölgeleri kontrol altına aldı. Kararın uygulanmaya baÅŸlandığı gün meydana gelenler bu halkları nelerin beklediÄŸinin de habercisiydi. Daha sonra Avrupa’ya kaçarak Ä°ngiltere’ye sığınan Albay Tokayev o gün yaÅŸanları ÅŸu sözlerle anlatıyor:

“Bir albay kürsüye gelerek ÅŸöyle dedi: 'Gösteri alanı Kızıl Ordu birlikleriyle çevrilmiÅŸtir ve bütün firar teÅŸebbüsleri derhal ve yerinde kurÅŸuna dizilerek cezalandırılacaktır.' Ahali neye uÄŸradığını bir türlü anlayamıyordu. Albay elini kaldırarak başının üzerinde bir daire çizdi. Bu bir iÅŸaretti. Etraftan mitralyözler ÅŸakırdayarak onun sözlerini teyit etti. Birkaç kiÅŸi hançerini çekerek albayın üzerine atlamaya teÅŸebbüs etti ise de makineli tüfeklerin ateÅŸi onları bir yaprak gibi düÅŸürdü."

Her aileye 20 kilo bagaj için izin verildi ve arkalarında kalan topraklarına Sovyet yönetimi tarafından el kondu. Stalin’in verdiÄŸi emir gereÄŸince 500 bin ila 700 bin Çeçen-Ä°nguÅŸ, yük trenlerine bindirilerek baÅŸta Sibirya ve Kazakistan olmak üzere Orta Asya’ya sürüldü. Yalnızca 2 bin kiÅŸi daÄŸlara kaçabildi.

Birkaç gün su ve yiyecek verilmeden hayvan vagonlarında yapılan yolculuk sırasında halkın yüzde 20’si hava koÅŸulları ve açlık nedeniyle hayatını kaybetti. Baskılar sürgün yıllarında da sürdü. Çeçen ve Ä°nguÅŸların bulundukları yerlerden üç kilometre uzaklaÅŸmaları dahi yasaktı. 23 Åžubat 1944’te baÅŸlayan ve üç günde tamamlanan sürgün Çeçen-Ä°nguÅŸ halkının maruz kaldığı en büyük felaketlerden biri olarak tarihe geçti.

BALTIK ÜLKELERÄ° DE ZULME UÄžRADI

Sibirya sürgünlerini yaÅŸayan sadece Türk ve Müslüman halklar da deÄŸildi. Baltık halkları da benzer uygulamalara maruz kaldı. Sovyetler birliÄŸi dağıldığında Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinde önemli sayıda Baltık kökenli nüfus yaşıyordu. Ne ilginçtir ki; Sovyetler BirliÄŸi'ni parçalanmaya götüren olaylar, topraklarını iÅŸgal altında gören Baltık ülkelerinde baÅŸladı. 

Stalinli yıllar baltık ülkeleri açısından da acılarla dolu bir dönemi simgeliyor. Baltık denizi kıyısında bulunan; Letonya, Litvanya ve Estonya çarlık rejiminin son bulmasından Ä°kinci Dünya Savaşı'nın baÅŸlarına kadar bağımsız birer cumhuriyetti. Ancak Stalin, olası bir Alman saldırısına karşı Batı'da "tampon devletler" oluÅŸturmak üzere bu ülkelerin iÅŸgal edilmesine karar verdi.

SavaÅŸ bittiÄŸinde Baltık ülkeleri artık birer Sovyet Cumhuriyeti'ydi. Bu zorunlu evliliÄŸe karşı çıkan binlerce kiÅŸi; birlik içindeki baÅŸka cumhuriyetlere sürüldü. Rus nüfusun bölgeye yerleÅŸtirilmesiyle birlikte Baltık ülkelerindeki demografik yapı da deÄŸiÅŸtirildi. Kafkasya'dan Orta Asya'ya kadar pek çok ülkeye yerleÅŸtirilen Baltık kökenli halklar geri dönüÅŸ için Sovyetler BirliÄŸi'nin yıkılmasını beklemek zorundaydı.

Sovyetler BirliÄŸi'nin sonunu getiren olaylar da, ironik bir ÅŸekilde baltık ülkelerinde baÅŸladı. 1989 yılına gelindiÄŸinde Gorbaçov'un açıklık ve ÅŸeffaflık politikaları ön plandaydı ve muhaliflerin sesi ilk kez bu kadar gür çıkıyordu. 1989 AÄŸustos'unda Litvanya, Estonya ve Letonya dünya tarihinin en büyük protesto gösterilerinden birine sahne oldu. Ä°ki milyon kiÅŸi el ele tutuÅŸarak 700 kilometre uzunluÄŸunda bir insan zinciri oluÅŸturdu. Özgürlük ÅŸarkıları söyleyen göstericiler Sovyet rejimine karşı duyulan büyük öfkeyi de dile getiriyordu.

Gösterilerin etkisi kendini kısa sürede gösterdi. 11 Mart 1990'da Litvanya parlamentosu bağımsızlık kararı aldı. Ancak Kremlin'den bu karara sert bir tepki geldi. Karar Sovyet anayasına aykırı bulundu. Dönemin Sovyet Lideri Gorbaçov'un “Hiçbir yere gitmeyeceksiniz!” ÅŸeklindeki sözleri ise bardağı taşıran son damla oldu. 

1991'in Ocak ayında halk yeniden meydanlara indi. ancak sovyet askeri kamu binalarını ve parlamentoyu kuÅŸattı. Sivillerle askerler arasında yaÅŸanan olaylarda 15 kiÅŸi hayatını kaybetti. Ancak Sovyet askerleri parlamento binasına girmeyi baÅŸaramadı. Dünya yaÅŸanan ölümlere ve müdahale giriÅŸimine tepki gösterince Sovyetler BirliÄŸi bağımsız Litvanya'yı kabul etmek zorunda kaldı.

Litvanya'nın bağımsızlığını diÄŸer Baltık cumhuriyetleri Estonya ve Letonya izledi. Baltık ülkelerinin birlikten ayrılmasının ardından Sovyetler BirliÄŸi de hızla parçalandı ve tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. Baltık ülkeleri Sovyetler BirliÄŸi'nden ayrıldan sonra köklü bir deÄŸiÅŸim yaÅŸadı. Her üç ülke de bugün NATO ve Avrupa BirliÄŸi Üyesi.

ACI HATIRALAR YAÅžATILIYOR

Sovyet dönemi, Baltık ülkelerinin tarihinde hoÅŸ olmayan izler bıraktı. Bu ülkeler yaÅŸanan acı hatıraları genç nesillere aktarmaya devam ediyor. Letonya'da müzeye dönüÅŸtürülen eski Karosta Hapishanesi'ndeki uygulamalar da bu yöndeki çalışmalardan biri.

Bir zamanlar özgür olmak isteyen mahkûmları ağırlıyordu, ÅŸimdi mahkûm olmak isteyen özgürleri.

Letonya'nın Liepaja kentindeki eski Karosta Hapishanesi artık bir müze. Eski hapishane yeni müze, ziyaretçilerine eÅŸi görülmemiÅŸ bir deneyim yaÅŸatıyor. Onları kısa süreliÄŸine de olsa mahkum ediyor. Amaç Stalin döneminde yaÅŸanan acı tecrübeleri genç nesillere aktarmak. 

Ziyaretçiler önce asık suratlı, kaba gardiyanlar tarafından içeri alınıyor. Eller arkadan baÄŸlı, tek sıra halinde koÅŸarak. Avludan içeri geçiÅŸ ise ayrı bir macera. 100 yıllık hücrelere konulan ziyaretçiler mahkûmluÄŸun ne demek olduÄŸunu anlıyor. Artık bir müze olan hapishanede ziyaretçiler tek tek doktor kontrolünden geçiyor, fotoÄŸrafları çekiliyor. Ziyaretçiler kim olursa olsun gardiyanların acıması yok. Sorulan her soruya net cevaplar verme zorunluluÄŸu var. Ziyaretin sonunda ise sıra sorguya geliyor. Sorgulanan, ne iÅŸlenen ne de iÅŸlenebilecek suçlar. Ziyaretçilerin cevaplamak zorunda olduÄŸu sorular, bu deneyimden öÄŸrendikleri bilgiler ve tarih.

STALÄ°N DÖNEMÄ°NDE TARIM ÜRETÄ°MÄ° DE AZALDI

Stalin dönemindeki zorunlu kolektifleÅŸtirme tarımda üretimin azalmasına yol açtı. Bu nedenle yaÅŸanan kıtlık Ukrayna'da milyonlarca kiÅŸinin ölümüne yol açtı. Ukrayna halkı yaÅŸananları bugün bir soykırım olarak nitelendiriyor. Josef Stalin ise "halkın hayat koÅŸullarını yapay olarak kötüleÅŸtirerek soykırımı organize etmekle" suçlanıyor.

Holodomor, Ukrayna dilinde "açlıkla öldürmek" anlamına geliyor. Bu kavram; 1923-1933 yılları arasında Ukrayna'da milyonlarca insanın ölümüne neden olan açlık dönemini anlatmak için kullanılıyor. O yıllarda, kooperatif tarım uygulamalarını kabul etmeyen Ukrayna köylüsü zorlamalar karşısında tarımdan vazgeçerek, üretimi durdurdu.

Ancak bunun yaratacağı sonuçları umursamayan Stalin yönetimi 1932'de 1 milyon 700 bin, 1933'te ise 1 milyon 800 bin ton tahıl ihraç etti. Kıtlık haberleri de sansürlenerek dünyadan gizlendi. Bir anlamda yaÅŸanan büyük felakete göz yumuldu. Ukrayna adaleti yıllar sonra görülen davada, eski Sovyet Lideri Stalin'i bu büyük dramın sorumlusu ilan etti. Kiev Ä°stinaf Mahkemesi, 2010 yılı başında karara baÄŸladığı davada, Josef Stalin'i "halkın hayat koÅŸullarını yapay olarak kötüleÅŸtirerek soykırımı organize etmekten" suçlu buldu.

Mahkeme sürecinde yapılan araÅŸtırmaya göre; holodomor olarak adlandırılan felakette yaÅŸamını yitirenlerin sayısı 3 milyon 900 bin olarak açıklandı. Ancak pek çok araÅŸtırmcı o dönemde Ukrayna ve Rusya'da açlık nedeniyle ölenlerin toplam sayısının 10 milyona yakın olduÄŸunu savunuyor. Stalin'in Ukrayna mahkemesi tarafından soykırımından suçlu bulunması ülkede yeni tartışmaları da beraberinde getirdi.

Karar Ukrayna milliyetçilerini memnun ederken, Komünist Parti mahkeme kararına tepki gösterdi.  2010'un Mayıs ayında Zaporojye kentindeki Ukrayna Komünist Partisi bölge teÅŸkilatı binası önüne Stalin'in iki buçuk metrelik bir heykeli dikildi. Heykelin dikilmesiyle birlikte Ukrayna'daki Stalin tartışmaları da alevlendi ve tartışmalı heykel, aynı yılın sonunda bombalı bir saldırının hedefi oldu.

BaÅŸkent Kiev'in 750 kilometre güneydoÄŸusunda bulunan kentte meydana gelen patlama sonucunda Stalin heykeli tamamen yıkıldı. Saldırıyı Ukrayna milliyetçilerinin kurduÄŸu "üçdiÅŸ" adlı organizasyon üstlendi. Rusya, Ukrayna'nın holdomorun bir soykırım olarak tanınmasına taleplerine karşı çıkıyor. Ancak Avrupa BirliÄŸi, Amerika BirleÅŸik Devletleri ve 20'den fazla ülke yaÅŸananları soykırım olarak kabul ediyor.

ORTA ASYA'YA BASKI REJÄ°MÄ°

Stalin döneminde Orta Asya'daki toplumsal yapıyı deÄŸiÅŸtirmek için, bugünkü Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan'da büyük bir baskı rejimi inÅŸa edildi. Hedefte Orta Asya Türklerinin milli kültürleri ve Ä°slam inancı vardı. Sovyetler BirliÄŸi'nin kurulmasının ardından Moskova yönetiminin en önemli hedeflerinden biri de toplumsal yapının deÄŸiÅŸtirilmesi oldu.

BolÅŸevik Devrimi'nin ardından, uçsuz bucaksız topraklara sahip bu devasa ülkede yaÅŸayan her birey için yeni bir vatandaÅŸlık tanımı yapıldı. Ülkede yaÅŸayanların her biri birer "sovyet insanına" dönüÅŸtürülmeliydi. Rus yazar Aleksander Zinovyev, Sovyet insanını "sosyalizmi savunan ve komünizm ideali doÄŸrultusunda topluma katkı saÄŸlayan" bireyler olarak tanımlıyordu.

Stalin döneminde bu hedefin önündeki en büyük engel milli kültürler ve inanç sistemleri olarak görüldü. Stalin yönetimi, bu engeli ortadan kaldırmak üzere ülkenin dört bir yanında yerel kültürleri hedef alan katı politikalar uygulamaya baÅŸladı. Orta Asya'da yaÅŸayan Müslüman Türkler de bu baskılardan nasibini aldı. Tarım alanlarının zorla kolektifleÅŸtirilmesi ile Orta Asya'daki geleneksel yapı aÄŸrı bir yara aldı.

Sadece Kazakistan'da 36 milyon besi hayvanı telef oldu. Bunun sonucunda yaÅŸanan açlık, iki milyona yakın insanın ölümüne yol açtı. Stalin döneminde kolektifleÅŸtirmeye karşı çıkan binlerce kazak kurÅŸuna dizildi. Kazak tarihçi, ManaÅŸ Kozıbayev, o dönemde yaÅŸananları kazak tarihinin en büyük felaketi olarak nitelendiriyor.

Orta Asya'da yaÅŸananlar sadece geleneksel tarım toplumuna yönelik baskılar ve dayatmalar deÄŸildi. Ä°slam inancı, "Sovyet Ä°nsanı" hedefinin önünde büyük bir engel olarak görüldü. Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan'da yüzlerce caminin kapısına kilit vuruldu. ÇoÄŸu cami, depo olarak kullanılmaya baÅŸlandı. Stalin yönetimi, milli kültürle ilgili her ÅŸeyi hedef alıyordu. Türk kültürünün önemli bir parçası olan atlar bile rejimin geleceÄŸine yönelik tehdit olarak görüldü.

"Ahalteke" olarak bilinen dünyaca ünlü Türkmen atları Stalin'in emriyle itlaf oldu. Stalin yönetimi, sadece Türkmenistan'da deÄŸil Kazakistan'da da aynı yönetimi izledi. Kazak tarihçi Ahmet Toktabay'a göre 1928 yılında 4 buçuk milyon atın dolaÅŸtığı Kazak bozkırlarında 1933 yılına gelindiÄŸinde sadece 200 bin at kalmıştı. 

GÄ°ZLÄ° KATLÄ°AMLARI ORTAYA ÇIKTI

Stalin'in korku imparatorluÄŸu sadece Komünist Parti'nin önde gelen isimlerini hedef almadı. Sovyet Cumhuriyetleri'ndeki pek çok partili de "milliyetçilik" ve "karşı devrimcilik"le suçlanarak kurÅŸuna dizildi. Bazı gerçeklerse ancak Sovyetler BirliÄŸi dağılınca ortaya çıkarılabildi. Tıpkı Kırgızistan'daki Ata Beyit ÅŸehitleri gibi. 

Stalin döneminde hemen hemen her Sovyet Cumhuriyeti'nde olduÄŸu gibi Kırgızistan'da da aydınları hedef alan sistematik bir "yok etme" kampanyası uygulandı. O yıllarda dünyadan gizlenen gerçekler, ancak Sovyetler BirliÄŸi'nin dağılmasından sonra ortaya çıkarılabildi. Tanıkların ifadelerinden yola çıkan dönemin Kırgız hükümeti, 1993 yılında baÅŸkent BiÅŸkek yakınlarındaki AladaÄŸlar'da bulunan tuÄŸla ocağında bir kazı çalışması baÅŸlattı...

Çalışma sonucu kurÅŸuna dizilerek öldürülen 138 kiÅŸinin kemiklerine ve yüzlerce boÅŸ kovana ulaşıldı. Yapılan DNA testlerinin ardından; kemiklerin dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un babası da dâhil olmak üzere, dönemin önemli siyasilerine ve bilim adamlarına ait olduÄŸu anlaşıldı.

KGB arÅŸivlerinde yapılan araÅŸtırmalar, öldürülenlerin rejime muhalefet, ajanlık ve turancılık gibi suçlamalarla kurÅŸuna dizildiÄŸini gösteriyor. Ancak dosyalarda somut deliller yer almıyor. Kurbanların çoÄŸunun Komünist Parti ya da Kırgızistan Yüksek Sovyeti'nde görev yapmış isimler olduÄŸuna dikkati çeken uzmanlara göre milliyetçilikle itham edilen bu isimlerin asıl suçları Stalin rejimine yönelik eleÅŸtirileri.

AladaÄŸlar'da katledilenlerin anısına bir anıtın da dikildiÄŸi toplu mezar; bugün "Ata-Beyit", yani "baba-mezarı" olarak biliniyor. Ölenlerse "ata-beyit" ÅŸehitleri olarak anılıyor. Cengiz Aytmatov'un cenazesi de, vasiyeti üzerine babasının da yattığı Ata-Beyit anıtının yakınlarına defnedilmiÅŸti. Ata-Beyit'te 7-8 Nisan 2010'da Kırgızistan'da yaÅŸanan halk ayaklanması sırasında hayatını kaybedenlerin anısına dikilen bir anıt da bulunuyor.

AYDINLAR HEDEF ALINDI

Kırgızistan gibi Azerbaycan'da da benzer acılar yaÅŸandı, aydınlar hedef alındı. 1930'lu yıllardan Stalin'ın ölümüne kadar olan sürede on binlerce insan ya tutuklandı ya da öldürüldü. Stalin döneminde muhaliflere yönelik "temizlik" kampanyasından nasibini alan Sovyet Cumhuriyetlerinden biri de Azerbaycan'dı.

Azerbaycan'ın SovyetleÅŸmesinde önemli rol oynamış aydınlar ve siyasiler bile sonradan gerçek olmadığı ortaya çıkan suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Suçlamaların temelini, "milliyetçilik" ve "Anti-Sovyet propaganda" oluÅŸturuyordu. Hedefte özellikle Türk dünyasına ilgi duyan ve Türkiye konusunda Stalin'den farklı düÅŸünen isimler vardı.

Öyle ki, 1926'da Bakü'de toplanan Türkoloji Kongresi'ne katılan isimlerin çoÄŸu sonraki yıllarda "karşı devrimcilikle" suçlanmıştı. Sovyet iÅŸgalinden önce kurulan bağımsız Azerbaycan'ın ilk CumhurbaÅŸkanı Mehmet Emin Resulzade, Stalin döneminde ülkede yaÅŸanan siyasi temizliÄŸi ÅŸu sözlerle tanımlıyor:

"1937 yılında bütün Sovyetlerde olduÄŸu gibi Azerbaycan'da da ÅŸiddetli bir temizlik baÅŸlatıldı. Azerbaycan'ın SovyetleÅŸtirilmesinde önemli rolleri olan yerel komünistlerin bile boÄŸazlandığı bu kanlı yıllarda birçok kiÅŸiye tahammül edilememiÅŸtir. Azerbaycan'da Türk terminolojisi tamamen men edildi.”

KGB arÅŸivlerine göre sadece 1937 yılında Azerbaycan'da 12 bin kiÅŸi tutuklandı. Resmi olmayan rakamlara göre ise 1930'lu yıllardan Stalin'in ölümüne kadar Azerbaycan'da 70 bin kiÅŸi hayatını kaybetti.

MUHALÄ°FLERÄ°NÄ° Ä°DAM ETTÄ°

Stalin'in iktidar yıllarında parti içindeki muhaliflere yönelik de katı bir tutum sergiledi. Komünist parti içindeki pek çok muhalif idam edilerek ya da sürgüne gönderilerek devre dışı bırakıldı. Devre dışı kalanlar arasında en önemli isim belki de Kızıl Ordu'nun kurucusu olan Troçki'ydi.

Lev Davidoviç Troçki, 1917'de BolÅŸevik devrimin önderlerindendi. Sovyetler BirliÄŸinin kurulmasında, devrim sonrası iç isyanların bastırılmasında birinci derecede rol oynamış, Kızıl Ordu'yu kurmuÅŸtu. Troçki, Lenin'in ardından Sovyetlerin ikinci adamıydı. Ama Lenin 1924 yılında ölünce karşısında parti içinde tüm yetkileri elinde toplamaya baÅŸlayan Stalin'i buldu.

Stalin'e karşı verdiÄŸi mücadelede baÅŸarılı olamadı. Önce savaÅŸtan sorumlu halk komiserliÄŸi görevinden alındı. Daha sonra siyasi büro ve ardından Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu Merkez Komitesi'nde çıkarıldı. 1927'de ise parti üyeliÄŸinden de atıldı ve Kazakistan'a Almatı yakınlarındaki Semyanov bölgesine sürgüne gönderildi. 18 Ocak 1929'da ise karşı devrimcilik ve yasa dışı Sovyet Partisi kurmak suçlamasıyla yargılanan Troçki'nin Sovyetler BirliÄŸi'nden sınır dışı edilmesine karar verildi.

Troçki'nin yeni adresi Türkiye'ydi. Ä°stanbul'a gelir gelmez eÅŸi ve korumasıyla birlikte Büyükada'ya yerleÅŸti. Sürekli Devrim, Stalin Grubunun Hatası, Rus Devrimi Tarihi, Çin Devriminin Sorunları, Hayatım gibi kitapları kaleme aldı. 20 ÅŸubat 1932’de Stalin tarafından Sovyet vatandaÅŸlığından atıldığı haberini de Ä°stanbul'da aldı.

Hayatı her geçen gün daha zorlaşıyordu. Ocak 1933'te kızı Zına, Naziler’in baskısı altında Berlin’de intihar etmeye zorlanmış, bu olay onun ruh dünyasını sarsmıştı. Daha sonra oÄŸlu Lev Sedov da öldürüldü. O tarihlerde Türkiye ile Sovyetler BirliÄŸi arasında iyi iliÅŸkiler kurulması Troçki'nin türkiye'de kalmasını zorlaÅŸtırmıştı. Troçki, bu geliÅŸmeler üzerine 17 Temmuz 1933’te Ä°stanbul'dan ayrılarak Fransa'ya gitti ama orada da ancak 2 yıl kalabildi ve sınırdışı edildi. Ardından gittiÄŸi Norveç'ten de 2 yıl sonra ayrılmak zorunda kaldı.

9 Ocak 1937'de Meksika'ya yerleÅŸen Troçki, dördüncü enternasyonali oluÅŸturma çalışmasına girdi. 1940 yılında röportaj yapmak bahanesiyle gazeteci kılığında, evine gelen Ramón Mercader adında bir Ä°spanyolun saldırısına uÄŸradı. Başına kazmayla vurulan Troçki ertesi gün öldü.

STALÄ°N'Ä°N BÄ°R DÄ°ÄžER KURBANI GALÄ°YEV

BolÅŸevik Devrimi'nin dört önemli ismi; Stalin, Lenin, Troçki ve Galiyev. Stalin'in yoldaÅŸ korkusu Troçki gibi Galiyev'le iliÅŸkilerinde de kendini gösterdi. Türkleri ve Müslümanları Sovyetler BirliÄŸi'ne karşı örgütlemekle suçlanan Sultan Galiyev, Stalin'in emriyle hapishanede vurularak öldürüldü.

Mirseyit Sultan Galiyev, Lenin, Stalin ve Troçki ile birlikte Ekim Devrimi'nin öne çıkan dört isminden biriydi. EÄŸitimini Kazan'da alan, sonraki yıllarda Ufa ve Bakü'de çalışan Komünist Parti HiyerarÅŸisi içinde en yüksek dereceli Müslüman'dı. Devrimin ardından Türk ve Müslüman halkların Sovyetler BirliÄŸi'ne katılmasında önemli rol oynadı. DoÄŸu halklarının devrimiyle ilgili görüÅŸleri Lenin tarafından dikkate alınıyordu. Ancak Lenin'in ölümü ve Stalin'in göreve gelmesiyle beraber bu görüÅŸlere ÅŸüpheyle yaklaşılır oldu. Zira Stalin, Sultan Galiyev'i Sovyetler BirliÄŸi için bir tehlike olarak görüyordu. Stalin'e göre Galiyev, Orta Asya'da bulunan Türkleri örgütleyebilir ve Sovyetler BirliÄŸi'nden koparabilirdi.

Üzerindeki baskı arttıkça Galiyev de devrime olan inancını yitirmiÅŸti. UÄŸruna savaÅŸtığı BolÅŸevik Devrimi'nin Türk halkları için beklenen sonuçları doÄŸurmadığını düÅŸünüyordu. Kaldı ki, Türk ve Müslüman nüfusun yaÅŸadığı bölgelerde yönetim yerel kadrolara deÄŸil Moskova'dan atanan isimlere veriliyordu. Milliyetçilik ve karşı devrimcilikle suçlanarak hapse mahkûm edildi. 28 Ocak 1940 tarihinde Stalin'in emriyle Lefortovo Hapishanesi'nde vurularak öldürüldü. Sovyet Yüksek Mahkemesi; 30 Nisan 1990'da aldığı kararla KGB'nin o yıllarda hazırladığı belgelerin düzmece olduÄŸuna ve Galiyev'in aklanmasına karar verdi.

GULAG KAMPLARI ÖLÜMLERE SAHNE OLDU

Stalin dönemin en acı sahneleri belki de çalışma kamplarında yaÅŸandı. Gulag adı verilen kamplara gönderilen 20 milyon tutukludan 12 milyonu hayatını kaybetti. Pek çok araÅŸtırmacı Gulag'lar için "Yeryüzündeki Cehennem" tabirini kullanıyor. Stalin dönemiyle birlikte Sovyetler BirliÄŸi'nde yürürlüÄŸe giren uygulamalardan biri de Gulag'lardı. Yani Türkçesi'yle çalışma kampları yönetimi baÅŸ idaresi...

25 Nisan 1930 tarihinde kurulan bu yargı ve infaz sistemiyle muhalif kiÅŸilerin toplumdan soyutlanması hedefleniyordu. Tutukluların büyük bölümü Sovyet karşıtı propaganda ile suçlanıyor ve "halk düÅŸmanı" olarak isimlendiriliyordu. Pek çoÄŸu Sibirya'da yer alan bu kamplara gönderilenlerin yüzde 80'i daha ilk aylarda yaÅŸamını yitiriyordu. Bunun baÅŸlıca nedeni ise yetersiz beslenme ve ağır çalışma koÅŸullarıydı.

Kamplarda kerestecilik ve madencilik en yaygın faaliyetlerdi. Gulag madeninde çalışmaya zorlanan bir kiÅŸinin günlük üretim kotası zaman zaman 13 tona kadar çıkabiliyordu. Buna karşın mahkûmlara verilense; sadece 300 gram kara çavdar ekmeÄŸi, 27 gram et, 170 gram patatesti. Üstelik dondurucu soÄŸuÄŸa raÄŸmen gerekli kıyafet verilmiyor, tıbbi yardım almalarına müsaade edilmiyordu.

Bir çalışma kampında veya hapishanede tutulanlar için, mahkûmiyet sonrası iÅŸ seçenekleri de fazla deÄŸildi. Daha önce mahkûm olmak, yeniden yargılanma olasılığını içinde barındırıyordu. Gizli polis teÅŸkilatı açısından siyasi tutuklular, tahliye olduktan sonra izlenmesi gereken “baÅŸ belaları”ydı.

Kamplardan tahliye edilenlerin çoÄŸuna büyük ÅŸehirlere yerleÅŸmek de yasaklanmıştı. Hayatlarını çalışma kampında geçirenler, eski mesleki becerilerini ve çevrelerini kaybetmiÅŸ olarak tahliye oluyordu. 1930-1953 yılları arasında yirmi milyon insanın kapatıldığı ve bunların on iki milyonunun yaÅŸamını yitirdiÄŸi Gulag'lar, yeryüzünde insan eliyle yaratılan "cehennem" olarak da adlandırılıyor.

Muhalif yazar Aleksander Soljenitsin'in başından geçenleri anlattığı "Gulag Takımadaları" adlı roman kamplardaki pek çok insanlık dışı muameleyi gözler önüne sermiÅŸ ve dünya çapında geniÅŸ yankı uyandırmıştı. Kamplarda yaÅŸananlar filmlere de konu oldu. Çalışma kamplarını anlatan son film 2010 yılında çekilen "Özgürlük Yolu"ydu. Peter Weir'in yönettiÄŸi film dondurucu soÄŸuÄŸa raÄŸmen kamplardan kaçarak kurtulmaya çalışan bir grup mahkûmun öyküsünü anlatıyor.

RUSLAR STALÄ°N'Ä° SEVGÄ°YLE ANIYOR

Komünist Parti'nin yayın organlarından Planeta Anti-Globe'un genel yayın yönetmenliÄŸini yürüten Sergey Anatolyeviç Dondo ise, Stalin tartışmalarını farklı bir açıdan deÄŸerlendiriyor. Sovyet liderin, görev yaptığı dönemin ÅŸartları içinde deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸini savunan komünist yazar, Rus halkının Stalin'i sevgi ve saygıyla hatırladığı inancında.

Komünist yazar Ruslar'ın Stalin hakkındaki hissiyatlarını ÅŸu ÅŸekilde anlattı: “Stalin döneminde var olduÄŸu söylenen baskılara ihtiyaç vardı. Asıl Gorbaçov dönemindeki ülkeyi yıkıma götüren yanlışlara bakmak lazım. Otuzlu yıllarda da Gorbaçov tarzı yöneticiler vardı, gereken önlemler alınmamış olsaydı Perestroyka otuzlu yılların başında gerçekleÅŸecekti. Hitler faÅŸizmi sadece Rusya'ya deÄŸil, dünyaya egemen olacaktı. Ä°ÅŸin bir diÄŸer yönü; güvenlik güçlerinin ve bazı yetkililerin hataları oldu, Stalin hepsini kontrol edemedi. Masum insanlar bu süreçte büyük zarar gördü. Büyükbabam da bunlardan biridir. Liberallerin Stalin'i sürekli suçladığını görüyoruz, fakat bugünkü tabloya bakıldığında hapiste olanların, baskı altına alınanların sayısının Stalin döneminden geri kalmadığını görüyoruz.”

Sergey Anatolyeviç Dondo Kırım Tatarları'nın ve Çeçenlerin sürgün edilmesiyle alakalı ise ÅŸunları söyledi: “Kırım Tatarları'nın ve Çeçenlerin sürgüne yollandığını biliyoruz. Fakat eldeki veriler bu bölgelerde Almanlarla iÅŸbirliÄŸi yapıldığı yönünde. Birçok Sovyet askeri cephede deÄŸil, kışlada öldürüldü. Bunu engellemek için belki hapis deÄŸil ama farklı bir yöntem denendi. Bu grupların düÅŸmana yardım etmesi önlendi. Tabii ki bir halkın tamamını suçlayamazsınız, fakat Çeçenler bu sürgünü anlatırken Stalin'in kimseyi öldürmediÄŸinin altını çizer. Oysa Rusya Federasyonu kurulurken bir milyona yakın Çeçen öldü.”

Komünist yazar Dondo, Rus halkının Stalin'i sevgi ve saygıyla hatırladığını söylerken ÅŸu ifadeleri kullandı: “Stalin Rus halkının gönlündedir. Bu ülkeyi çok fakir ve zayıf bir durumda aldı, zirveye çıkararak bıraktı. Sadece nükleer alanda ya da askeri sahadaki baÅŸarı deÄŸil, köylülere verilen eÄŸitim, saÄŸlık sahasındaki çalışmalar ve endüstrinin ilerletilmesi de bu sürecin ürünüdür. Tabii ki bu zorlu dönemde haksız yere canı yananlar da oldu. Ama genel olarak halk, Stalin'in büyük bir devlet adamı olduÄŸunda hemfikir, kendisi için deÄŸil halkı için çalıştığını düÅŸünüyor.”

Sergey Anatolyeviç Dondo Batılı devletlerin Stalin'i suçlamalarının doÄŸal bir durum olduÄŸunu söylerken, sözlerini ÅŸu ÅŸekilde sürdürdü: “Tabii ki batılı devletler için, ABD için Stalin büyük bir engeldi. Hala da öyle olduÄŸunu düÅŸünüyorum. O sıralarda iki farklı kutup vardı. Bir tarafta NATO, diÄŸer tarafta Sovyetler. Oysa ÅŸimdi bu ortadan kalktı ve dünyanın halini görüyorsunuz. Batının çok arzuladığı Prestroyka aslında Stalin'den hemen sonra KruÅŸçev döneminde baÅŸladı. Ülke disiplinini kaybetti ve sallanmaya baÅŸladı. Orduya mahkûmlar alınmaya baÅŸlandı, Stalin'e ait ne varsa saldırıya maruz kaldı. Halk nezdinde Stalin'i itibarsızlaÅŸtırma kampanyası baÅŸlatılınca Komünist Parti de bundan büyük zarar gördü.

KONDRAÅžOV, DONDO'YU TASDÄ°K ETTÄ°

Sovyetler BirliÄŸi döneminde DoÄŸal Kaynaklar Bakanlığı MüsteÅŸarlığı görevini yürüten Dmitry KondraÅŸov, Stalin'e dair tartışmaları deÄŸerlendirdi. Stalin'in Rus halkı nezdinde halen önemli bir lider olduÄŸunu söyleyen KondraÅŸov, Stalin'in uyguladığı politikaların dönemin koÅŸullarına göre deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸini savunuyor:

“Stalin'i eleÅŸtirmeden önce o sırada dünyanın nasıl bir halde olduÄŸuna bakmalıyız. Emperyalist bir savaÅŸ içindeki dünya, bu savaÅŸtan büyük hasarla çıkan Avrupa. Tamamen dağılmış bir Almanya ve ekonomisi yerlebir olmuÅŸ Rusya. BolÅŸevik devrim, halk artık Çarlık idaresinde o kötü koÅŸullarda yaÅŸamak istemediÄŸi için gerçekleÅŸti. Bu o kadar kolay olmadı tabii. Ä°ç savaÅŸlar ve isyanlar senelerce sürdü. Bu koÅŸullarda yönetimin sert tedbirler alması kaçınılmazdı. Siz Zinovyev'i hatırlattınız; ben bu isimlere Troçki'yi, Kirov'u, Kamenev'i ekleyebilirim. Stalin, kendisini devirmek isteyen bu üst düzey isimlere merhamet etse belki Sovyetler BirliÄŸi de dağılacaktı. OlaÄŸan bir dönem yaÅŸamıyorduk.”

KondraÅŸov, Rusya'nın batı ile arasında oluÅŸan büyük farkı Stalin'in uyguladığı politikalarla kapadığını vurgularken, ÅŸu sözleri sarfetti:  “Gözden kaçan bir diÄŸer nokta bu kadar büyük bir yıkımdan çıkmış ülkenin ayaÄŸa nasıl kalkacağıydı. Bazı batılı devletlerle aramızda yüzyıla yakın bir teknoloji farkı vardı. Hammaddenin iÅŸlenmesi çok güç gerçekleÅŸiyordu. Stalin'in baÅŸlattığı endüstrileÅŸme hamlesiyle bu yüzyıllık farkı on senede kapattık. Ama acı sonuçları da oldu. Bazı bölgeler maÄŸdur edildi. Bu hamleye karşı çıkanlar da cezalandırıldı. Fakat bundan baÅŸka çıkar yolumuz yoktu. Savunma sanayi dediÄŸimiz alan tamamen sıfırdan oluÅŸturuldu ve biz bu alandaki geliÅŸmemiz sayesinde Hitler faÅŸizmini durdurabildik. Almanya iÅŸgal ettiÄŸi Fransa ve Belçika gibi ülkelerin de kaynaklarıyla karşı durulması imkansız bir güç haline gelmiÅŸti. Onu durdurabilen Stalin önderliÄŸindeki Sovyetler BirliÄŸi oldu.”

KondraÅŸov, Stalin'in Rus halkı nezdinde sevilen ve saygı duyulan biri olduÄŸunu ÅŸu ÅŸekilde ifade etti: “Stalin Rus halkının hala büyük deÄŸer verdiÄŸi bir isimdir. Tartışmalar ne yönde olursa olsun, Rus tarihinin önemli bir parçasıdır. Dünya için de deÄŸeri büyüktür. Çünkü Hitler faÅŸimzine dur diyen insandır. Tabi Stalin'in Türki cumhuriyetlerde iyi anılmadığı gerçeÄŸini inkar edemeyiz. Oysa cumhuriyetin kuruluÅŸundan beri yardım ettiÄŸimiz Türkiye ile iliÅŸkilerin bozulması Stalin'in kabahati deÄŸil. O dönem Sovyetler BirliÄŸi'nde Türkiye'nin Almanya'ya yakın olduÄŸu algısı vardı. SavaÅŸ ÅŸiddetlendikçe de bu algı büyüdü. Oysa Ekim Devrimi'nden sonra Sovyetler'i ilk tanıyanlardan biri Ankara hükümetiydi. Tabi savaÅŸtan sonra dünya iki bloÄŸa ayrılınca bu mesafe büyüdü.”

STALÄ°N KURBANLARI HER YIL ANILIYOR

Rusya merkezli insan hakları örgütü Memorial, Stalin Kurbanlarını Anma Günü dolayısıyla her yıl çeÅŸitli etkinlikler düzenliyor. Örgütün BaÅŸkan Yardımcısı Yan Raçisnk Rusya'nın komünist dönemle henüz hesaplaÅŸmadığını ve bugünün Rusyası'nın da Stalin döneminden farksız olduÄŸunu savunuyor. Stalin döneminde öldürülen muhalifler için anma törenleri organize eden isimlerden biri olan Ä°nsan hakları örgütü Memorial'in BaÅŸkan Yardımcısı Yan Raçinskiy, faaliyetleri hakkında ÅŸöyle konuÅŸtu:

“Burada yanlış ithamlarla canlarına kıyılan on binlerce insan için toplanıyoruz. Yıllarca komünist rejim bize bu kurbanların adını hatırlamayı bile yasakladı. Hedefimiz buradaki kalabalığı büyüterek bu isimlerin gelecekte de hatırlanmasını saÄŸlamak. Hemen her Rus ailesinde politik nedenlerden ötürü hayatı yıkılan en az bir insan var. Bir milyon kiÅŸi anında infaz edildi. Dört buçuk milyon insan hapishanelerde hayatını kaybetti. 6 milyon insan sürgün yollarında periÅŸan oldu. Åžanslı olanlar Sibirya'ya, Kazakistan'a ulaÅŸabildi.”

Raçinskiy'e göre Rusya komünist mazisiyle henüz hesaplaÅŸamadı. “Rusya dışında Eski Sovyet ülkelerinin tümü komünist geçmiÅŸiyle yüzleÅŸti. Bu yüzden Sovyetler dönemine ait olumsuz ne varsa doÄŸrudan Rusya'nın hanesine eksi olarak yazılıyor. Oysa burada ciddi bir hesaplaÅŸma yaÅŸansaydı, bir reddi miras yapılsaydı, ÅŸimdiki yöneticiler geçmiÅŸin ağır bedeliyle karşı karşıya kalmayacaktı. Ne yazık ki beyaz sayfa açamadık.”

Günümüz Rusya'sını Stalin dönemiyle karşılaÅŸtıran Rus insan hakları savunucusu, aynı anlayışın halkı zayıf düÅŸürdüÄŸünü belirtiyor.

“Sovyetler döneminde nasıl her ÅŸeye devlet karar veriyorsa bugün de durum çok farklı deÄŸil. Sovyetler birliÄŸi tarzında idare devam ediyor. VatandaÅŸlarını dinlemeyen ve neyin nasıl olacağına kendi başına karar veren yöneticiler iÅŸ başında.”

Kaynak: Kuzey Haber Ajansı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.