Sosyal Medya

Dünya

Postmodern dünyada mülteci/göçmen sorunsalı

Kimi göçmenler ekonomik, çevresel veya siyasal sorunlar sebebiyle yurtlarını terk ederken, kimileri şiddetin kendilerini yakalamasından korkarak doğup büyüdükleri topraklardan -Edward Said'in ifadesiyle- ayrılarak "yersiz yurtsuzlar" kategorisine dahil oluyor



OrtadoÄŸu ve Akdeniz'in güney bölümlerinde son yıllarda yaÅŸanan krizler güneyden kuzeye büyük göç dalgaları oluÅŸturuyor. YaÅŸananlarda savaÅŸların, doÄŸal afetlerin (iklim deÄŸiÅŸiklikleri) oynadıkları rol kadar küreselleÅŸmenin rolü de yadsınamaz. Ekranlarımıza yansıyan görüntüler yaÅŸanan dramın ancak bir yüzünü yansıtmakta. Mültecilerin ve göçmenlerin içinden geçtikleri korku halini ölçmek mümkün deÄŸilse de korku hallerine göre hukuki statülerinin belirlendiÄŸi bir gerçek. Göç mültecileri ve göçmenleri kamu düzeninin dışa atarken baÅŸlı başına yeni kategorilerin oluÅŸmasına sebep oluyor.

Mülteciler için varış noktası veya sınır ötesi son durak yeni bir baÅŸlangıç anlamına geliyorsa da bu yeni hayat anladığımız anlamıyla kent hayatından çok kamp hayatı olarak isimlendirebileceÄŸimiz kapalı bir dünyaya göndermede bulunuyor. Zamanla kamplar da dönüÅŸmüyor deÄŸil (ör. Filistin kampları). Son altmış yılda dünyanın çeÅŸitli noktalarına kurulan mülteci kamplarının dağıldıkları pek görülmedi. Ancak alt yapılarının geliÅŸtirilmesiyle yeni bir hayata kazandırıldıkları, dönüÅŸtürüldükleri görülebilir. Bu çerçevede BirleÅŸmiÅŸ Milletler Yüksek KomiserliÄŸi yılbaşından bu yana kamplara yığılan mülteci ve göçmenleri "ses sahibi kılmak için" çalışmalar yürütmekte.

Her asrın, her dönemin kendi mültecisi ve göçmeni var. Kimileri ekonomik, çevresel veya siyasal sorunlar sebebiyle yurtlarını terk ederken, kimileri ÅŸiddetin kendilerini yakalamasından korkarak doÄŸup büyüdükleri topraklardan -Edward Said'in ifadesiyle- ayrılarak "yersiz yurtsuzlar" kategorisine dahil oluyor. BirleÅŸmiÅŸ Milletler Mülteciler Yüksek KomiserliÄŸi'nin verilerine göre elli bir milyon insan bir ÅŸekilde yerinden edilmiÅŸ durumunda. Bunların 16,7 milyonu mülteci statüsünde. Geriye kalan 33,3 milyonu içgöçe zorlananlardan oluÅŸuyor. Bunların dışında doÄŸal afetler sebebiyle yerinden edilen 22-30 milyon insanın olduÄŸu ifade ediliyor. Göç edenler kadar devletler açısındna rakamlar da tartışma konusu olabiliyor.

Yüksek Komiserlik Ä°kinci Dünya Savaşı'nın ardından yaÅŸanan büyük göçlere cevaben, Milletler Cemiyeti (1919-1946) deneyimden de yararlanarak, oluÅŸturuldu. Küresel ölçekte dünyayı etkisi altına alan Otuz Yıl SavaÅŸları (1914-1944) çeÅŸitli göç dalgalarının yaÅŸanmasına sebep oldu. Bunların arasında BolÅŸevik Devrimi sonrasında Beyaz Rusların göçü, Türkiye-Yunanistan arasından kabul edilen anlaÅŸmayla 1920-21 döneminde yaÅŸanan mübadele ; Ä°kinci Dünya Savaşı sonrası Rusya'dan ve DoÄŸu Avrupa'dan göçen Almanlar, Ä°srail'in Filistin topraklarını iÅŸgaliyle baÅŸlayan göç...

SoÄŸuk SavaÅŸ yıllarında olduÄŸu gibi bugünde uluslararası toplumun kriz bölgelerine ulaÅŸması yoÄŸun bir gayret ve diplomasi gerektiriyor. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında mültecilerin hukuki statüsü belirlendiyse de (1951 sözleÅŸmesi ve 1967'de kabul edilen ek protokol) gerçekte fiili duruma müdahale yine güç dengelerine göre gerçekleÅŸmekte. Bu da ister istemez zamanında müdahaleyi ve ÅŸartların iyileÅŸtirilmesini güçleÅŸtiriyor. SoÄŸuk SavaÅŸ yıllarında DoÄŸu-Batı blokları arasında yaÅŸanan gerilim BM müdahalesini engelliyordu. Taraflar kendi imkanlarıyla müdahale etmek durumunda idi. ÖrneÄŸin Amerika BirleÅŸik Devletleri, Rusya ve Berlin'de yaÅŸanan çatışmalara, Çekoslovakya ve Macaristan ayaklanmalarına kendi imkanlarıyla müdahale etmekte durumunda kaldı. SoÄŸuk SavaÅŸ, BirleÅŸmiÅŸ Milletleri üçüncü dünya ülkelerine açılmaya zorladı.

SoÄŸuk SavaÅŸ sonrasında müdahale hakkını yeniden kazanan Yüksek Komiserlik, 1990'da Sudanlı hukukçu Francis Deng'in yoÄŸun çalışmaları sayesinde, içgöç maÄŸdurlarının hukuki statü elde etmelerini saÄŸladı. Bugün Komiserlik krizlerin yüzde doksanın toplandığı güney yarım kürede iyi niyet misyonunu sürdürüyor. Bu çerçevede resmi 450 kampta, 8600 personeliyle, 150 uluslararası ve 575 ulusal STK'yla çalışmalarını devam ettiriyor. Ä°ç göçlerle oluÅŸturulan bine yakın kampın hesaba dahil edilmediÄŸi ve realitenin çok daha trajik olduÄŸu; yalnızca Haiti'de deprem sonrasında (2010) 400 kampın kurulduÄŸu ve hala faaliyette olduÄŸu düÅŸünüldüÄŸünde, dış göçlerle kadar içgöçler sonucunda oluÅŸturulan kampların yabana atılamayacağını söyleyebiliriz. Ayrıca, sorunların giderek arttığını bütçesindeki artırımlara bakarak gözlemlemek mümkün. Yüksek Komiserlik göreve baÅŸladığında (14 Aralık 1950) bütçesi 300 bin dolar iken bu rakam 2008'de 1,8 milyar bu yıl içinse 5,3 milyar dolar olarak belirlendi.

Kamplar , bu durumda, kimileri için son durak kimileri için soluk alma , dinlenme noktası. Bugün Afganistan-Pakistan-Ä°ran üçgeninden , Orta ve Kuzey Afrika'dan , OrtadoÄŸu'dan Batı'ya yönelen bir göçün olduÄŸu bir gerçek. Elçilikler önünde uzanan uzun sıralar umudun sürdüÄŸüne iÅŸaret. Reddedileceklerini düÅŸünenler içinde binlerce dolara karşılığında uzun bir yolculuÄŸun habercisi. Kimileri geçiÅŸ ülkelerini yurt ediniyor, kimileri Ä°talya, Malta veya Yunanistan'a giriÅŸ yaptıktan sonra yolculuÄŸunu sonlandırıyor veya Fransa'nın Dunkerk ÅŸehrinden Ä°ngiltere'ye ulaÅŸmanın yollarını arıyor.

SavaÅŸlar kadar küreselleÅŸme de göç yollarını belirlerken, postmodern dünya zannedilenin aksine bireysel hareketlilikleri daha fazla kontrol altında tutmakta. Ondokuzuncu asır küreselleÅŸmesinin 20. asrın çok daha ilerisinde olduÄŸu (global nüfusa oranla), 1824-1924 tarihleri arasında, Avrupa'dan dünyanın çeÅŸitli noktalarına göç eden 52 milyon Avrupalıdan anlaşılıyor. Son kertede yarım asır içinde iç ve dış göçlerle yer deÄŸiÅŸtiren 51 milyon insanın parya muamelesi görmesi, kapalı kamplarda gözden ırak tutulmaları insanlığın utancı olarak deÄŸerlendirilmelidir.

Bu baÄŸlamda Yüksek Komiserlik'in kentlerin dışında tutulan göçmen ve mültecileri kimlik sahibi kılmak için parmak, göz izi almak gibi fotoÄŸraflayarak kayıt altına almaya hazırlanması iddia edilenin aksine hukuki statülerini kimlikleriyle buluÅŸturmaktan çok yeni kimliklerini hukuki statülerine ularken denetimi artırmayı hedefliyor. Beklentilerin gerçeklerle örtüÅŸmemesi bunun en açık göstergesi. Son elli yılda kurulduktan sonra tamamen dağılan herhangi bir kampın olmadığı biliniyor. Bu çerçevede isimlerini dahi bilmediÄŸimiz ve kent-kamp görüntüsü kazanmış olan bu yerlerin hukuki statüleri kadar sosyolojik gerçeklikleri de doÄŸru okunmalıdır. Modern dünyanın kamp yaklaşımı ne yazık ki çağımızın çok gerisinde. Nasıl ki hapishanelerin durumu ülkelerin insan hakları konusunda ulaÅŸtıkları noktayı göstermesi açısından önemli bir göstergeyse kampların durumu da hiç ÅŸüphesiz küresel ölçekte insanlığımızın dışa vurumu olduÄŸunu söyleyebiliriz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.