Kültür Sanat
25 yıl önce bir mülteci dramı da batı sınırlarımızda yaşanmıştı
1989’daki son büyük göç hareketinde kanunlara aykırı olarak mal varlıklarına el konulan yüz binlerce Müslüman, yurtlarını, köylerini, evlerini terk etmek zorunda kaldı.
1878’de “Bulgaristan PrensliÄŸi”nin kurulmasının ardından gelen Bulgar yönetimleri, “sadece Bulgarlardan” oluÅŸan bir ülke hayaliyle, burada yaÅŸayan ve nüfusları gittikçe artan “Osmanlı bakiyesi” Müslüman Türkleri bir tehlike olarak addettiler. Müslümanlardan en kısa sürede kurtulmanın bir devlet politikası haline getirildiÄŸi uzun süreçte, Balkan SavaÅŸları dönemi, özellikle de Komünist rejimin hâkim olduÄŸu yıllar, bu yöndeki faaliyetlerin en etkin olduÄŸu zamanlar oldu. Onlara karşı beslenen düÅŸmanlık, Müslüman azınlığın toplam halkın oranını %10 oranında resmen geçtiÄŸi takdirde otonomi hakkından yararlanabilecekleri düÅŸüncesiyle birleÅŸince, “asimilasyon” ve “BulgarlaÅŸtırma” politikaları devreye girdi.
1984-1989 yılları arasında “SoÄŸuk SavaÅŸ” ortamından da destek alan komünist rejim, 1962’de “BaÅŸbakanlık”, 1971’de ise yeni anayasanın kabul edilmesinin ardından “Devlet Konseyi BaÅŸkanlığı”nı üstlenen “Çar” lakaplı “Todor Jivkov” liderliÄŸinde, Müslümanlara yönelik asimilasyon politikalarını daha sert ve aktif hale getirdi. Todor Jivkov, Müslümanlara yönelik bakışını ÅŸu sözlerle ifade etmekteydi: “Ülkemizde iki büyük sorun var. Birincisi “ekonomi”. Bunu halletme ÅŸansımız var. Ä°kinci meselemiz ise “Müslümanlar”. Elimizdeki verilere göre bunların sayısı 880-850 bin civarında. Yıllık nüfus artışları ise 15-16 bin. EÄŸer bir tedbir almazsak 20 yıl sonra Bulgaristan ikinci bir Kıbrıs’a dönüÅŸecek. Bizim hesaplarımıza göre 500 bin kiÅŸiyi göç ettirmek gerek. Bunun için yeni bir politika üretmeliyiz. Ama kesin görüÅŸümüz ÅŸu ki, biz bunları Türk oldukları sürece asla kabul etmeyeceÄŸiz.”
Sovyetler BirliÄŸi’nden de destek gören Jivkov döneminde, Türkçe isimlerin Bulgar adlarıyla deÄŸiÅŸtirilmesi, Türkçe konuÅŸmayla birlikte eÄŸitim-öÄŸretimin de yasaklanması, Kur’an kurslarının kapatılması, Müslüman Türklerin yoÄŸun yaÅŸadıkları bölgelerden göç ettirilerek dağıtılması, Türk-Bulgar evliliklerinin teÅŸviki gibi kararlar hayata geçirildi. ÖrneÄŸin Bulgaristan’dan kaçan “Mestanlı Sanat Okulu”nun son sınıf öÄŸrencilerinden Kavacıklı Rıdvan, Koyuncularlı Ä°smail, Mollalı Sali, Keçecikli Fikret isimdeki üç öÄŸrencinin nakline göre; Okul Müdürü önlerine dört yeni kimlik cüzdanı uzatarak ÅŸöyle diyordu: “Bundan böyle adlarınız kimliklerde yazan isimlerden olacak. “Rıdvan”ın adı “Milen”, “Ä°smail”inki “Fidov”, “Sali”ninki “Svin”, “Fikret”in adı ise “Filip” olacak.”
Bunun yanı sıra “Uluslar Arası Af TeÅŸkilatı”nın raporlarına da yansıyan: “Türk Dili ile öÄŸrenim yapan okulların kapatılmasına karşı Türk asıllı öÄŸretmenlerin özellikle ünlü yazarların mukavemet göstermeleri nedeniyle hapse atılması, yeni isimlere göre düzenlenmiÅŸ cüzdanları reddedenlerin tutuklanması, yüzlercesinin öldürülmesi ve keyfi idamlar, iÅŸkenceler, iÅŸbirliÄŸine yanaÅŸmayanların evleriyle birlikte camilerin tahribi, Ä°slami adet ve göreneklerle birlikte sünnetin suç sayılması gibi uygulama ve politikalarla baskı altına alınan Müslümanlar, daha önceki yıllarda da yapıldığı gibi “toplu halde göçe” zorlandı. Böylece Bulgaristan’da yaÅŸayan Müslümanların yüzyıldan fazla bir süredir devam eden dramı yeni bir safhaya girdi ve Todor Jivkov’un 1989 Mayıs ayı sonunda: “Türkiye sınırları açsın, bütün Müslümanları alsın” ÅŸeklindeki iÅŸaret sayılabilecek açıklamasının ardından Cumhuriyet dönemindeki 7. büyük göç dalgası baÅŸladı.
1989’daki son büyük göç hareketinde kanunlara aykırı olarak mal varlıklarına el konulan yüz binlerce Müslüman, yurtlarını, köylerini, evlerini terk etmek zorunda kaldı. Buna mukabil dönemin BaÅŸbakanı Turgut Özal: “Bizim sınırlarımız açıktır.” ÅŸeklinde karşılık verdi ve göçe zorlanan insanların haklarını koruyacak bir anlaÅŸma yapılabileceÄŸini bildirdi. Zorunlu göç olayına deÄŸinirken de: “Bulgar yönetimine tekrar ihtar ediyorum. Bunun hesabı bir gün sorulacaktır. Biz 56 milyonuz. 2 milyon daha gelirse ne fark eder? 58 milyon oluruz” ÅŸeklinde konuÅŸtu. Ancak AÄŸustos ayına gelindiÄŸinde 300 binden fazla mülteciyi vizesiz kabul eden Türkiye, resmi açıklamalara göre; Bulgaristan’a bir göç anlaÅŸması imzalatabilmek ve zorla yaptırılan göçlerin önüne geçebilmek için vize uygulamasına baÅŸladı. GeçiÅŸler sınırlandırıldığı için Bulgar tarafında 36-37 derece sıcakta bekleyen, aralarında yaÅŸlılar, çocukların da bulunduÄŸu ailelerden oluÅŸan binlerce insan, o dönemde Bulgar resmi makamları ve gazetelerinin Türkiye’yi suçlayıcı malzemesi oldu. Bu karara raÄŸmen Mayıs 1990’a kadar 30.000’den fazla insan daha vize alarak ülkemize giriÅŸ yaptı. Bu göçmenlerden sadece az bir kısmı doÄŸdukları topraklara dönebilmiÅŸti.
Kaynaklar: Filiz YazıcıoÄŸlu, Bulgar Posta Pulları, FotoÄŸraf ve Kartpostallarda Devlet Ä°deolojisi ve Türk DüÅŸmanlığı, 2012.Yeni Batı Trakya, Sayı 38/39, Ä°stanbul, 1986. AyÅŸegül Ä°nginar KemaloÄŸlu, Bulgaristan’dan Türk Göçü (1985-1989), Atatürk AraÅŸtırma Merkezi, Ankara, 2012.
Henüz yorum yapılmamış.