Sosyal Medya

Reuters'tan ABD işkencelerini Sansürlemiş

Reuters Irak bürosunun eski başkanı Andrew MacGergor Marshall, Irak’ta ABD askerlerinin sistematik bir işkence ve tecavüz politikası uyguladıklarını, bunların daha sonra belgelendiğini fakat olay sırasında bu vakaları haber yapamadıklarını, editörlerin ve yetkililerin kesin deliller talep ettiklerini söyledi



Reuters Irak bürosunun eski baÅŸkanı Andrew MacGergor Marshall, Russia Today’e yaptığı açıklamada iÅŸgal sırasında doÄŸru içerik veremediklerini itiraf etti. Marshall, “Reuters günden güne tüm katliam ve cinayetleri yazsa da, okuyucuların neler olduÄŸunu anlamalarını saÄŸlayacak, doÄŸru içeriÄŸi vermekte baÅŸarısız olduk.” ifadelerini kullanıyor.

Marshall ayrıca, Irak’ta ABD askerlerinin sistematik bir iÅŸkence ve tecavüz politikası uyguladıklarını, bunların daha sonra belgelendiÄŸini fakat olay sırasında bu vakaları haber yapamadıklarını, editörlerin ve yetkililerin kesin deliller talep ettiklerini söyledi.

Söz konusu röportajı Cansu Gürkan Dünya Bülteni okurları için tercüme etti. 

Andre Vitchek: Andrew, Reuters’ın Irak’taki eski baÅŸkanı olarak, muhtemelen olayların nasıl ele alındığı ve kapsamı baÄŸlamında Orta DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Asya’yı karşılaÅŸtırıyorsunuzdur. Benzerlikleri ve farklılıklarından bahsedebilir misiniz? 

Andrew MacGregor Marshall: Ben Reuters’taki görevimi 2011’de biraz tartışmalı bir ÅŸekilde bıraktım. Çünkü Tayland’daki monarÅŸi ile ilgili ve monarÅŸinin Tayland tarihindeki rolünü su yüzüne çıkaran ABD belgelerini sızdırarak birçok belge elde etmiÅŸtim. Bu belgeler Tayland’da yasadışıydı çünkü monarÅŸilerde gerçekleri anlatmaya izin yoktur.

Bana göre, bir gazeteci olarak bizim görevimiz gerçekleri konuÅŸmaktır. Ve eÄŸer bunu yapabilmek için yerel yasaları çiÄŸnememiz gerekiyorsa, çiÄŸnemek zorundayız. Bunu yapmaya niyetimiz yoksa en azından yerel yasalar bizi engellediÄŸi için tamamen gerçekleri anlatamadığımızı söylemek zorundayız. Bu nedenle Reuters’ın ve Tayland’daki tüm ana akım medyanın olayları medyaya aktarış ÅŸekilleri nedeniyle gerçekten çok rahatsız olmaya baÅŸladım ve bu yüzden bıraktım.

Bence bu Irak’ta baÅŸlayan bir süreç. Bu durum Irak’ta baÅŸladığında, Reuters ve tüm yabancı gazeteciler bunun nasıl felaketle sonuçlandığını görebildiler. Herhangi bir müdahale yapılmıyordu fakat muazzam büyüklükte bir yolsuzluk ve yönetimde çok sayıda sorun vardı. Åžimdi, herkes bu durumun farkında. Irak’a ABD ve Ä°ngiliz yönetiminde yapılan müdahalenin nasıl bir felakete dönüÅŸtüÄŸü tartışmasının çözümlendiÄŸini düÅŸünmüyorum.

Benim burada olduÄŸum süre içinde 8 tane çalışanımızı kaybettik. Öldürüldüler. BeÅŸ tanesi ABD güçleri tarafından, güya yanlışlıkla ve bir tanesi de bir denetim noktasında bir ölüm mangası tarafından.

Burada kalarak çok fazla kiÅŸiyi kurban ettiÄŸimizi düÅŸünmeye baÅŸladım. Özellikle Iraklı çalışanlarımız, gerçekten çok fazla… Ve sonunda ÅŸunu düÅŸündüm; geriye dönüp baktığımda, neler olduÄŸunu kavrayabilmek için gerçekten bir ÅŸeyler yapabildik mi? Bence yapamadık. Her gün, o gün nerede bomba yüklü bir araç olduÄŸuna ve kaç kiÅŸinin öldüÄŸüne odaklandık. Artık ölü sayısı neredeyse akıl almaz raddeye gelmiÅŸti. Bir günde bomba yüklü araç yüzünden kaybolan 80 canınız vardı, BaÄŸdat sokaklarında yerde yatan kafası kopmuÅŸ 50 cesediniz vardı… Bu yüzden manÅŸetlerimiz sürekli bir dehÅŸet silsilesi halindeydi.

Fakat okuyucuların bu tarz haberleri gerçekten anladıklarını sanmıyorum. Benim bile, bomba yüklü bir aracın neye benzediÄŸini, toplu öldürmenin ne olduÄŸunu bilmeme ve bunları doÄŸrudan görmüÅŸ olmama raÄŸmen; örneÄŸin Suriye ile ilgili bir ÅŸeyler okuduÄŸumda, bu bilgileri sindirebilmem gerçekten çok zordu. BaÄŸlamdan kopuk bir ÅŸekilde, bu haberlerde sadece kan vardı. Ve ÅŸuna inanmaya baÅŸladım ki, bizim Irak’ta yaptıklarımızın hiçbir anlamı yoktu. Çünkü günden güne tüm katliam ve cinayetleri yazsak da, okuyucuların neler olduÄŸunu anlamalarını saÄŸlayacak, doÄŸru içeriÄŸi vermekte baÅŸarısız olduk. Sanki kana susamış canilerin düzenlediÄŸi bir balodaydık. ManÅŸetlerde görülse de, ana akım medyanın bu çatışmaları gerçekten bir idrak yaratacak ÅŸekilde haberleÅŸtirdiÄŸini düÅŸünmüyorum. Hatta tam tersi olduÄŸunu söyleyebilirim. Medya idrak etmeyi engelliyor. Sadece kan ve vahÅŸet var. Asla arkasındaki jeopolitik güçlerin gerçekten ne olduÄŸunu açıklamaya dair herhangi bir teÅŸebbüs yok.

AV:  Bu durum tamamen tasarlanmış bir ÅŸey mi? KuÅŸkusuz Reuters bu yaklaşımı benimseyen tek medya kuruluÅŸu, tek haber ajansı deÄŸil.

AMG: Bunun bariz bir komplo olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Bu sadece muhalif bakış açılarını meÅŸruiyetini bozacak ÅŸekilde ÅŸekillenen bir tartışma. Kariyerimin 17 yılında ana akım medyanın bir parçasıydım ve bu iÅŸi iyi yaptığıma inanıyordum. Åžimdiye kadar hiç kimse belirli bir siyasi çizgiyi takip etmemi buyurmadı. Hiç kimse yalan söylememi istemedi, istedilerse de ben kabul etmedim. Ana akım medyadaki meslektaÅŸlarımın çoÄŸunun da aynı ÅŸekilde olduÄŸunu düÅŸünüyorum.

Ama ilginç olan ÅŸu ki, aslında burada gizliden gizliye bir iÅŸgüzarlık var. Belirli görüÅŸlerin makul olduÄŸu ve diÄŸerlerinin kabul edilmediÄŸi, normalleÅŸtirilmiÅŸ belirli bir söylem var. EÄŸer bankaların veya küresel süper güçlerin rolü gibi konularla ilgili belirli ifadeleri kullanırsanız ve eÄŸer son yıllarda dünyanın birçok bölgesinde meydana gelen felaketlerden bahsederseniz, bir kaçıkmışsınız gibi davranılarak dışlanırsınız. Medyada “tarafsız” olmak “ölçülü olmak”la bir tutuluyor. Normal ÅŸartlarda tarafsız olmak, ortada radikal bir saÄŸ görüÅŸlü veya sol görüÅŸlü birisi varsa, ortada bir yerde olmanız anlamına gelir. Ama belli ki hakikat her zaman “orta”da deÄŸil. Her zaman hakikati bilemeyebiliriz, ama hakikat her zaman oradadır. Ve her zaman iki uç nokta arasında ortada bir yerde yatmaz. Bence bu sürecin başından sonuna kadar ana akım medya insanları bilgilendirmek yerine basitçe bir yanlış bilgilendirme aracı oldu. Bazen açıkça kasti olarak yalanlar söylense de, ortada çok fazla istemli yalan yok. Fakat bu sadece söylenmesinde bir sakınca olmadığına koÅŸullandığımız bazı ÅŸeylerin söylenmesinde bir sakınca olmadığına yönelik bir algıdır. Ve bunların dışında kalan ve muhtemelen doÄŸru olduÄŸunu bildiÄŸimiz baÅŸka ÅŸeyler vardır ki, onları söylersek ya bizimle alay edilir ya da söylediklerimizin meÅŸruiyeti yok edilir.

Bu yüzden yapılan konuÅŸmalar oldukça kurnaz bir ÅŸekilde ve gerçekler saptırılarak hiçe sayılır.

“GUANTANAMO’DA, ABU GUREYB VE BAGRAM’DA Ä°ÅžKENCENÄ°N VE CÄ°NSEL Ä°STÄ°SMARIN NASIL NORMALLEÅžTÄ°RÄ°LDİĞİNÄ° GÖRDÜK”

AV: Otosansür var mı? 

AMG: Tabii ki! ÖrneÄŸin benim bu aralar asıl uzmanlık alanım olan Tayland’da, açıkça bir otosansür var. Çünkü bir lèse-majesté (Hükümdara karşı ihanet) yasası var. Bu yasa monarÅŸiye dair tartışmaları yasaklıyor. Daha kötüsü, Irak ile ilgili çalıştığım zamanlar, mütemadiyen ABD birliklerinin tecavüz ettiÄŸi ve hırsızlık yaptığı ile ilgili hikâyeler duyardım. Ayrıca Abu Gureyb’den önce, ABD birlikleri tarafından iÅŸkenceye ve cinsel istismara maruz kalmış üç tane çalışanım vardı. Cinsel istismarları duyunca ÅŸaÅŸkına döndüm…

AV: Kadınlar mı, erkekler mi?

AMG: Erkekler. Ama bunun sistematik bir politika olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Åžimdiye kadar gayet iyi bir ÅŸekilde belgelendirildi. Abu Gureyb’in sadece izin verilmeyen ÅŸeyleri yapan birkaç kötü insandan ibaret olduÄŸunu söyleyen ABD anlatısı tamamen saçmalıktır. Guantanamo, Abu Gureyb ve Bagram’ı ve ABD’nin diÄŸer ıslahevlerini gördük. Ä°ÅŸkencenin ve cinsel istismarın nasıl normalleÅŸtirildiÄŸini gördük. Ama bunun gibi herhangi bir hikâyeyi Reuters için raporlamaya çalıştığımda, editörlerim çok büyük kanıtlar talep ederlerdi. Çalışanlarımın iÅŸkenceye uÄŸradığını kanıtlamak için sayısız engeli aÅŸmak zorundaydım. Ve onların çok iyi insanlar olduklarından ve bana kesinlikle doÄŸruları söylediklerinden emindim.

Ama eÄŸer Bakuba ve Felluce’deki militan grupların yaptığı vahÅŸeti raporlamak istiyorsak, sadece “raporlandı” yazardık ve ne olduÄŸunu kanıtlamamız için herhangi bir ÅŸey sorma giriÅŸiminde bulunulmazdı. Çünkü bunun zaten militanların her zaman yaptığı ÅŸey olduÄŸu varsayımı hâkimdi. Militanlar kötü ÅŸeyler yaparlar, Batılılar ise iyi ÅŸeyler… Sonuç olarak kanıtlamanın standartları tamamen farklıydı. Ä°ÅŸgüzarlık yapılırdı. Asla yalan söylemezdik ve gerçekten her zaman doÄŸruları söylemeye çalışırdık. Ama ÅŸimdi geriye dönüp baktığımda görebiliyorum ki; oldukça baskılayıcı bir kültürden geliyorduk. Olanlara belirli bir zihniyet çerçevesinden bakıyor ve Irak’taki ve aslında tüm dünyadaki birçok insanı anlamayı baÅŸaramıyorduk. Onlar dünyaya Batı ve ABD merkezli bir zihniyetten bakmıyorlardı.

"IRAK BENİ EBEDİYETE KADAR DEĞİŞTİRDİ"

AV: KuÅŸkusuz maaÅŸlar da oldukça iyidir. Ä°nsanlar Batılı kurumsal haber ajanslarında veya gazete ve televizyon kanallarında oldukça iyi ücretlerle çalışıyorlar. Ana akım anlatının dışına çıkmak her zaman oldukça büyük bir risk çünkü gazeteciler göz açıp kapayıncaya kadar maaÅŸlarını kaybedebiliyorlar.

AMG: Bunun altında daha büyük bir kurnazlık olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bunun gerçekten insanların yanlış ÅŸeyler söylerlerse iÅŸlerini kaybedecek olmalarından kaynaklandığını düÅŸünmüyorum. Bence bu… Ben bir Ä°ngiliz gazeteciyim ve bir Ä°ngiliz-Amerikan ÅŸirketi için çalışıyorum. Orta DoÄŸu ve Asya’da çalıştım. Burada birçok insan ve dünyaya dair birçok farklı görüÅŸ var. Ama ben benim kendi peÅŸim hükümlerimin yanında bir de çalıştığım ÅŸirketin peÅŸin hükümlerini taşıyorum. Bu yüzden Iraklıların ya da Taylandlıların ya da Ä°ranlıların çoÄŸunun dünyayı nasıl farklı gördüklerini gereÄŸince anlamıyoruz. Ve onlar Batılıları iyi insanlar olarak görmüyorlar. Bu yüzden, aslında açıkça tek taraflı bir propaganda yapılırken, bu ülkelere müdahale ederken oldukça milliyetçi ve bencil görüÅŸlerde bulunurken, Batı medyasının tarafsız ve temayülsüz olduÄŸunu iddia etme eÄŸilimi olduÄŸunu düÅŸünüyorum. EÄŸer bir kere bile bir patronum yalan söylememi isterse, iÅŸi bırakırdım. Ve bıraktım, çünkü Tayland hakkında yalan söyledim. Ama bu kadar basit deÄŸil. EÄŸer ABD güçlerini bir vahÅŸet ile suçlayacaksan, hikâyenin tüm unsurlarının tamamen doÄŸru olduÄŸundan emin olmak zorundasın. Çünkü eÄŸer tek bir yaparsan alenen karalanırsın ve kariyerin orada sonlanır. Ve bunun son yıllarda bazı kiÅŸilerin başına geldiÄŸini gördük. Ama eÄŸer Yemen’de, Irak’ta veya Afganistan’daki bazı militanların yaptığı vahÅŸet ile ilgili bir ÅŸeyler söylemek istiyorsan, hikâyen tamamen yanlış olabilir, hiç kimse seni karalamaz ve hiç kimse asla bunun doÄŸruluÄŸunu kontrol etmez. 

AV: Andrew, peki Irak’taki dehÅŸet ne durumda? Sen oradaydın. Orada, Batı’nın gerçekleÅŸtirdiÄŸi, ABD’nin gerçekleÅŸtirdiÄŸi vahÅŸete tanık oldun. Gerçekten ne kadar kötüydü? Belki bir milyondan fazla insan öldü? 

AMG: Evet. 

AV: .. Ä°ÅŸgalden önce ve iÅŸgalden sonra…

AMG: DehÅŸet verici bir dönemdi. Beni ebediyete kadar deÄŸiÅŸtirdi. Böyle zamanlar herkesi deÄŸiÅŸtirir. Tabii ki en çok deÄŸiÅŸen ve travmaya uÄŸrayan insanlar oradaki yerel halktı. Ama hayatımda ilk defa bu kadar güçlü bir ÅŸiddetin “normal” bir durum hale gelmesine maruz kaldım. Sokaklar her gün cesetlerle doluydu. Her gün bombalamalar vardı. Bomba yüklü araçlar, kafa kesmeler ve iÅŸkencelerin alışılmış bir durum haline gelmesi korkunçtu. Ve buradaki tehlike, bu haberleri okuyanların veya izleyenlerin duyarsızlaÅŸmasıydı. Ve bir nebze de olsa ben de artık Suriye’deki haberlere karşı duyarsızlaÅŸtım. Gazetecilerin ve sinemacıların etmesi gereken mücadelelerden birinin de izleyiciyle baÄŸ kurmak için bir yol bulmaları olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Çünkü insanlar katliam ve dehÅŸet görüntüleriyle canlarını sıkmak istemiyorlar. Ama bunların farkında olmaları gerekiyor. 

AV: Yani kendi hükümetleri kendi adlarıyla ve kendi kültürlerinin adıyla katliama teÅŸebbüs ettiÄŸinde, bu hükümeti seçen izleyicilere karşı duyarlı olmamız gerektiÄŸini düÅŸünüyorsunuz?

AMG: Hayır, duyarlı olmamız gerektiÄŸine inanmıyorum ama izleyiciyle baÄŸ kurmanın bir yolunu bulmamıza ihtiyacımız var. Gazetecilerden sık sık duyduÄŸum bir ÅŸikâyet var, bazen ben de ediyorum. Ä°zleyici Paris Hilton hakkında bir hikâye duymak istiyor, Suriye’deki bomba yüklü bir araç hakkındaki bir hikaye deÄŸil… ve bunun insanın doÄŸası olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Ä°nsanlar hoÅŸlarına gitmeyen haberlerden kaçınmak istiyorlar. Ve genellikle ünlülerle ilgili saçmalıklar okumak istiyorlar.

AV: Ve sorumluluktan kaçınmak istiyorlar. 

AMG: Kısmen. Ama aynı zamanda canlarını sıkmak istemiyorlar. Bizim sorumluluÄŸumuzun daha derin bir ÅŸekilde anlamaya çalışmak ve nedenleri hakkında konuÅŸmak olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bu çatışmalar neden oluyor? Bu yüzden boÅŸ laflara ve vahÅŸete odaklanmak yerine ve dehÅŸeti ilk sıraya koymak yerine, aynı zamanda insanların bunların neden olduÄŸunu anlamalarını saÄŸlayan bir çerçeve sunmak zorundayız.

AV: Burchett, Kapuściński, Orwell gibi büyük yazarların yapmış olduÄŸu felsefi gazetecilikten bahsediyorsun.

AMG: Ana akım medya ölmüÅŸ gibi görünüyor ama benim izlenimim yeni medyanın online olduÄŸu ve bunun için büyük bir açlık olduÄŸu yönünde. 

AV: Andrew, Irak nereye gidiyor? 

AMG: Evet, bildiÄŸin gibi Irak dağılıyor. Kürtler muhtemelen hak etmiÅŸ oldukları kendi devletlerine sahip olacaklar. Çünkü Kürt insanları çok uzun yıllar devletsiz yaÅŸadılar. Ama bizim gördüÄŸümüz daha tüm Orta DoÄŸu’ya yayılmış, geniÅŸ bir Åžii-Sunni çatışması. Özelikle Suudi Arabistan ve biraz da Körfez ülkeleri kötü niyetli bir rol oynuyor. Ve yayılmanın daha da ilerlediÄŸini görüyoruz, Endonezya ve Malezya’ya bile.

Irak, Britanyalılar tarafından meydana getirilmiÅŸ, gerçekten birlikte yaÅŸamak istemeyen insanları bir araya getirerek oluÅŸturulmuÅŸ suni bir ülke. Ve aynı diÄŸer birçok Orta DoÄŸu ülkesi gibi çözülüyor ve bir felakete sürükleniyor. Bu yüzden bu bir geniÅŸleyen trajedidir. Daha geniÅŸ bir ÅŸekilde, yayılmakta olan bir trajedi yaÅŸayan Orta DoÄŸu baÄŸlamını ele almadan, Irak’ta neler olup bittiÄŸini anlayamayız. Ve bence bunun çağımızın çatışması olarak tanımlanması çok doÄŸrudur. 

Bu röportaj Phnom Penh, Kamboçya’da, AÄŸustos 2014’de yapılmıştır.

KAYNAK: Ä°NCANEWS

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.