Yayaların da hakları var
Avcılar’da üst geçide kamyon çarpması nedeniyle olan ölümlü kaza 'yaya haklarının' önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Uluslararası yaya hakları bildirgesine göre yayalar zeminde olmalı. Konu üzerine çalışan Dr. Üstündağ’a göre Türkiye'de yaya hakkı yeni yeni hesaba katılıyor.
3 Eylül’de Ä°stanbul Avcılar’da damperi açık bir tanker yaya üst geçidine çarptı. Bir kiÅŸi öldü 2 kiÅŸi yaralandı. Oysa yaya hakları yayaların alt ve üst geçitlere zorlanamayacağını söylüyor. Bu kazayı, yaya hakları açısından deÄŸerlendirir misiniz?
Üst geçidin orada yapılma nedenini konuÅŸmak gerek. Toplu taşım sistemini bir parçası olarak yapılıyor. Siz toplu taşımı yaya için yapıyorsunuz, araç için deÄŸil. O yüzden de yayayı toplu taşım durağına güvenli götürmek zorundasınız. EÄŸer siz bir karayolunda yaya götürüyorsanız, projenin bütününde bir hata yapmışsınız demektir. Yayanın oraya çıkıp inmesinden de öte, bir toplu taşım sistemine entegre edecek biçimde güvenli aksınız olmazsa, toplu taşımı verimli çalıştırmıyorsunuz demektir. Yayının eriÅŸemediÄŸi toplu taşım da kente hizmet vermiyor demektir.
Ä°nsan hakları evrensel bildirgesi var, yaya hakları için de böyle kabul gören uluslararası belge var mı?
Var. Yaya Hakları Ä°çin Avrupa Kentsel Åžartlar Bildirgesi. Dört temel unsuru var: Kent sokakları yayalarındır; Kentler, sosyal arenalardır ve bu arenalar yayalar tarafından kullanılır, Araçlı yolculuklar en aza indirgenerek toplu taşım kullanılmalardır ve yaya hakları savunulmalıdır.
Yaya hakkı kavramı nasıl gelişti?
Araçlar için bazı kurallar çıktıktan sonra ÅŸoförler abandone oldular. Onlara denildi ki, “Sen önüne çıkana dikkat et, senin güvenli gidebilmen için biz önünü çıkan engelleri kaldıracağız.” Onların da algıları azaldı. Makineye geçmeden önce, faytonlarla ulaşım saÄŸlanırken yaya algısı daha kuvvetliydi mesela. Araçlar çoÄŸaldıktan sonra yayalar insan olmaktan çıktı araçların önünden kaçmaya çalışan, bilgisayar oyunlarında ‘ıskaladık’ denilen ÅŸeylere dönüÅŸtü. Ä°nsan olmaktan çıktılar. Kent sokakta baÅŸlıyor, sokakta sosyal birliktelik var ama araçlar sokağı iÅŸgal edince bu sosyal iletiÅŸimden de yoksun kalıyorsunuz. Bütün bunlar da yayayı dışarıda bırakıyor, ötekileÅŸtiriyor ve araçlara karşı her zaman kendini savunur hale getiriyor.
Fakat kentler kocaman. Her şeyi nasıl yaya merkezli yapacağız?
Tabii ki arabalı yolculuklar yapacağız. Ama yayanın dokunabileceÄŸi tarihi dokuya bile katlı kavÅŸak koyuyorsanız o kentte yirmi yılda otuz yılda bile yayaya dönemezsiniz. Kenti hormonlamışsınız demektir. Organik ulaşım diye tanımladığım bir ÅŸey var. Birkaç ayağı var bunun. Birincisi organlarımıza dayandığımız ulaşım sistemi. Ä°kincisi biz zaten organik dokusu olan eski dokusu olan kentlerle varız. O organik dokulardan uzaklaÅŸtıkça kentler canavarlaşıyor yani hormon alıyor. Kentlerin saÄŸlıklı yaÅŸaması için de insanı temel alan ulaşıma ihtiyacı var. Hormonsuz ulaşıma. Ama bizde bütün ÅŸehirler büyüyünce Ä°stanbul olacağım diyor. Oysa saÄŸlıklı yaÅŸama potansiyelini artırabilmek için yayaya önem vermek gerekiyor. Trafik ışıkları olmamalı mesela. Yüz yüze göz göze süren iliÅŸkiler olmalı. Yaya ile sürücü göz göze gelebilecek ÅŸekilde harekete etmeli. Sinop’ta trafik ışığı yok mesela. Sinop’ta trafik ışığı olmamasına biz özeniyoruz ama Sinop gurur duymuyor bununla. ‘Yeterince aracımız yok,’ diyen insanlar da var ama sürücüler ve yayalar birbirine saygılı. Araçlı trafikte de insanlar birbirlerine yaya gibi davranıyor. Hız 40’ın üzerine çıkmıyor. Dünyanın dikkate aldığı kıstaslar da bunlar zaten. Åžoförle göz göze gelip trafik ışığının olmadığı yerlerde saÄŸladığımız çözümler. Dünya bunu model olarak karşımıza çıkartıyor.
Ä°yi de Ä°stanbul da trafik ışıklarını kaldırmak bir kâbus olabilir!
Bütün düÅŸünmeyin. Ä°stanbul’da araçsız adalar var. Büyükada büyüklüÄŸünde mahalleler var. Özellikli güzel mahallerimiz var. Bu alanları tanımlayabiliriz. “Åžu alan içine araçlı girerseniz çıkışınız 20 dakika. Çünkü içeride trafik levhası yok. Çocuk var, karşınıza oyun alanı çıkabilir. Ä°sterseniz gidin. Ä°stemezseniz iÅŸte transit yolunuz”. Bunun illa kentin özel bir yeri olmasına gerek de yok. Kentin içinde rahatlama noktaları. Bunu bazı ülkeler yapıyor. Burada önemli olan sizin niyetiniz.
Türkiye de yaya hakkı kavramı hangi aÅŸamada?
2001 yılında doktora tezime baÅŸladığımda naif bulunmuÅŸtu. Konusu insan öncelikli ulaşımdı. Sonra Konya'da bisiklet yolları ile ilgili detaylı bir çalışma çıktı. Ä°lk bisiklet planı olan ÅŸehirdir Konya. Bisiklet geleneÄŸi olan bir kent çünkü. Ama otuzar elliÅŸer metrelik otobanlar yapınca yaya ve bisiklet güvenliÄŸinden söz etmek zor. Fakat zamanla sempozyumlar yapıldı, farkındalık artmaya baÅŸladı. Genç arkadaÅŸlarımla birlikte belediyelerle iÅŸbirliÄŸi içinde, sokakları bir gün olsa kapatmaya baÅŸladık. Sokağı kapatıp, bir arabanın park etmesi için gerekli olan 2,5 metreye 5 metrelik alanda kaç çocuk oyun oynanabiliyor, kaç kiÅŸi spor yapabiliyor gibi farkındalık yaratmaya çalıştık. O “Arabalar olmadan bizim sokak ne güzelmiÅŸ” demeye baÅŸladılar insanlar. Fakat tabii, yayanın lobi olma ÅŸansı yok. Ama aracın lobi olma ÅŸansı yüksek. Araçlı yolculuklar çok büyük bir ekonomi kaynağı çünkü. Trafik kültürümüzün toplumsal boyutu eksik. Oysa kapımızın önü kamusal alan oraya park edecek araç bizi ilgilendirilmeli.
Yaya bilinci nasıl gelişir?
Tüketici hakları da yoktu yakın bir zamana kadar. Benzer bir durum var burada. Ulaşımı ben mi çözeceÄŸim, diyecek kadar mütevazı olmamalı insanlar. Herkes önce yaya sonra ÅŸoför olduÄŸunu anlamalı. Herkes üzerine düÅŸüne yapmalı, sigortacısından avukatına kadar. Herkesin ben de bir ÅŸey yapabilirim demesi gerek. Kapısının önündeki kaldırımın iÅŸgal edilmemesi gerek örneÄŸin. Buna ortak çözüm geliÅŸtirmekle baÅŸlayabilir. Ayaklarımız yokmuÅŸ gibi davranmaktan vazgeçebiliriz. Çocuklarımızı okula servisle gönderebiliriz. Batı ülkelerinde park hakkı diye bir kavram geliÅŸiyor. Toplu taşıma gelince aracını bırak, park et, metroya bin git, hakkı bu. Bunların olabilmesi içinse yan yana geleceÄŸiz. Mahalleli olarak çözeceÄŸiz. Eskiden mahalleli kendi sorunlarını ortak çözebiliyordu. Çünkü mekânı sokaktı. Mekân sokak deÄŸil ev olduktan sonra yaya hakları savunuculuÄŸu da geliÅŸir. Buna ‘belediye baksın’ deÄŸil, belediyeden talep etmek gerek. Bunu da yan yana gelerek bulabiliriz, eski geleneklerimizi unutmadan, bunu ‘buralarda dutluktu, ne güzel yürürdük buralarda’ nostaljisine kapılmadan, geliÅŸmenin bir ivmesi olarak görerek.
Umutlusunuz yani?
Planlamada 20 yıl hedefi vardır. Ben de kent içinde ulaşım alternatifleri konusunu çalışmaya baÅŸlayalı yirmi yıl olmak üzere. Yirminci yılda kendimi kutlayacağım. Çünkü çok daha fazla kiÅŸi bu sorunu konuÅŸuyor. Çok daha fazla belediye konuya duyarlı. Biz daha ekme aÅŸamasındayız. Biçmek için zaman gerekiyor.
Henüz yorum yapılmamış.