Coğrafyamız
Gül beklenirken Erdoğan 'Yeni AKP'yi kuruyor
AKP sadece yeni bir başbakan seçmiyor. Çözüm Süreci'nin devam ettirilmesini, Hizmet Hareketi’nin bürokrasi içindeki kadrolarının temizlenmesini ve yeni anayasanın hayata geçirilmesini garanti edebilecek yeni bir kadro ve çalışma modalitesi oturtmaya çalışıyor. Parti içinde, tabanında ve seçmenler arasında Gül’ün bu bağlamında yetersiz kalabileceği kuşkusunu taşıyan bir kitle var.
Bir partinin siyaset üzerinde hegemonya kurmasının ölçüsü olarak kullanabileceÄŸimiz üç kriterden söz edilebilir. Bunlardan ilki ve en önemlisi, aynı partinin art arda seçim kazanmasıdır. Ä°kinci sırada bu partinin en yakın rakibinden ne kadar fazla oy alabildiÄŸine bakmak gerekir. Söz konusu seçimlerin küçük farklarla deÄŸil de örneÄŸin yüzde 30 gibi bir farkla alınması, hakim parti ile diÄŸerleri arasındaki bariyerin büyüklüÄŸünü gösterir. Üçüncü olarak, söz konusu farkın kalıcılığı da önemli bir göstergedir. DiÄŸer bir deyiÅŸle, eÄŸer bu yüzde 30'luk fark her seçimde aynen tekrarlanıyorsa, ortada yapısal bir durum var demektir.
Herkesin bildiÄŸi üzere Türkiye’deki durum bundan ibaret… Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), seçimlerde muhalefetteki iki partinin toplamı kadar oy alırken, halk oylamalarında kendi lehine yüzde 15-20’lik bir fark elde edebiliyor. Ayrıca istikrarlı olarak her seçimde en yakın rakibinin en az 15 puan üzerinde oy alıyor. Türkiye’de yaÅŸanmakta olan toplumsal dönüÅŸümün bunda payı büyük elbette…
Dindarlığın ve cemaat yapılarının esnemesi ile birlikte yaÅŸanan çoÄŸullaÅŸma ve bireyselleÅŸme, bugün büyük bir ekonomik ve sosyal seviye sıçraması ile bütünleÅŸmiÅŸ durumda. Bunun anlamı, Türkiye’de giderek geniÅŸlemekte olan bir orta sınıfın varlığıdır. Nitekim yapılan ölçümler, 'orta sınıf' adını hak eden toplumsal bölümün son on yılda yüzde 20’lerden 40’lara ulaÅŸtığını gösteriyor. Kritik nokta ise bu orta sınıfın sadece sosyo-ekonomik deÄŸil, sosyo-kültürel nitelikler de taşıması. ÖrneÄŸin; sınırları aÅŸan bir kültürel sorumluluk duygusu, geçmiÅŸi hatırlamaya isteklilik, kimliksel farklılaÅŸmanın zihinlerde normalleÅŸmesi ve melezleÅŸmeye yatkınlık bunlardan bazıları.
Bu kendiliÄŸinden ancak radikal dönüÅŸüm, AKP tabanının giderek geniÅŸlemesine neden oluyor. Çünkü iktidar, bu yeni kesimin hizmet ihtiyacına cevap vermenin ötesinde, onların gelecek hayallerini de taşıyabiliyor. 2002 yılında AKP yüzde 35-40 aralığında oy alırken, potansiyeli ancak 45 idi. Bugün artık yüzde 45 alıyor ve potansiyeli 55. Muhtemelen önümüzdeki beÅŸ yılın sonunda AKP'nin oyu yüzde 50 bandına oturacak, ama azami alabileceÄŸi oy oranı da yüzde 60 sınırına dayanacak.
Kısacası, Türkiye'de yaÅŸanmakta olan dönüÅŸüm kendi doyum noktasına gelmedikçe, ya da iktidar 'ölümcül' bir yanlış yapmadıkça, mevcut trendin deÄŸiÅŸme ihtimali zayıf. Bu da AKP’nin en azından bir on yıl daha hakim parti olacağını söylüyor.
Gül’ün bu tabloda yeri var mı?
Bu uzun giriÅŸin baÅŸlıktaki sorunsalla ne ilgisi olduÄŸunu sorabilirsiniz. Lakin burada esas mesele yukarıda söylenenler. Çünkü bu tablo, AKP iktidarının AKP dışından devrilemeyeceÄŸinin habercisi. EÄŸer bu partiyi alaÅŸağı etmek gibi bir fikriniz varsa, iki koÅŸulu tatmin etmeniz gerekiyor:
1) Bunun bir hamlede olmayacağını içinize sindireceksiniz.
2) Ä°kincisi, böyle bir geçiÅŸi mümkün kılacak bir kadro veya kiÅŸi üzerinden çaba göstereceksiniz.
Vesayet sisteminin yararlanıcıları ve eski dönemin nüfuz sahipleri açısından asıl önemli olan, etkilenebilir ve yönlendirilebilir bir iktidarla karşı karşıya olmak. Aynı ÅŸey, Batı dünyası için de geçerli. Dolayısıyla AKP içinde ErdoÄŸan’a alternatif olabilecek, onun kadar meÅŸruiyet sahibi ancak kendisini dışardan gelecek telkinlere daha açık tutma ihtimali bulunan bir adaya ihtiyaç var. Bu kiÅŸinin Abdullah Gül olduÄŸu epeyce açık…
Öbür taraftan, AKP dahilinde bir ayrışma yaÅŸandığı da yadsınamaz. Çünkü her baÅŸbakan, temelde kendi yakınları, danışmanları ve baÄŸlantıları ile birlikte o göreve geliyor. Bugün kimin Türkiye BaÅŸbakanı olacağına baÄŸlı olarak, AKP içinde kariyerleri parlayacak ya da sönecek çok sayıda kiÅŸinin bulunması ÅŸaşırtıcı bir durum deÄŸil.
Böyle bir atmosferde Gül, tam da Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) toplantısı sürerken, "Görevim bittikten sonra partime döneceÄŸim" açıklamasını yaptı. Söz konusu toplantıdan ise kongre tarihi olarak cumhurbaÅŸkanlığı devir tesliminin bir gün öncesi, yani 27 AÄŸustos 2014 kararı çıktı. Ne var ki Gül konuÅŸtuÄŸunda zaten kongre tarihi belirlenmiÅŸti.
Yani eÄŸer bu rastlaÅŸmada bir iradi müdahale aranıyorsa, Gül’ün kongre tarihine tepkisinden bahsetmek lazım. Muhtemelen MKYK içinden birileri, tarih belirlenir belirlenmez Gül’e haber gönderdiler ve belki de bu açıklamanın iyi olacağını düÅŸündüler. Çünkü açıktır ki böylece Gül’ün adı, kendisi hiçbir ÅŸey yapmasa bile, önümüzdeki iki hafta ve sonrasında siyasetin asli bir aktörü olarak geçecek.
Öte yandan meseleye Recep Tayyip ErdoÄŸan kanadından baktığımızda, çok baÅŸka bir hikaye görüyoruz. AKP'nin kongre tarihi olarak daha cumhurbaÅŸkanlığı seçiminden önce bile 24 AÄŸustos tarihi telaffuz ediliyordu. Gül zaten kongrede olmayacaktı ve parti baÅŸkanı olma ihtimali de yoktu. Tarihin ileri alınmasının ise tek bir yorumu olabilir: ErdoÄŸan hiçbir boÅŸluk bırakmak istemiyor. Kendisinin genel baÅŸkanlık istifasını son ana bırakarak, 'Yeni CumhurbaÅŸkanı' ile 'Yeni BaÅŸbakanı' neredeyse aynı 'doÄŸum anına' denk getiriyor. Böylece o baÅŸbakanı, kendisi henüz cumhurbaÅŸkanı olmamışken 'yalnız' bırakmak istemiyor.
Dolayısıyla ÅŸunu görmek lazım: AKP içinde ve dışında birçok kiÅŸi için tüm bu yaÅŸananların odağında Gül olabilir. Fakat ErdoÄŸan açısından bakıldığında, bu yaÅŸananların odağında müstakbel baÅŸbakan var. Söz konusu kiÅŸi, ErdoÄŸan ile 'doÄŸal iÅŸbirliÄŸi' içinde bulunan ve esasta aynı doÄŸrultuda düÅŸünen biri olacak. Üstelik bunun, 2015 genel seçimlerinde bir zaaf teÅŸkil etme ihtimali zor; zira ErdoÄŸan o dönemde sessiz kalmayacak.
Her ne kadar CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan'ın, baÅŸbakanın yerini alarak meydanları çıkması yakışık almasa da, sözünü duyurma konusunda herhangi bir eksiklik çekmeyeceÄŸi açık. 2015 seçimlerinde AKP, yüzde 90 katılım varsayımı altında, asgari yüzde 46 oya sahip. Yeni anayasa için 330 milletvekilliÄŸi sınırının aşılmasının Kürtler için ne denli hayati olduÄŸunu düÅŸünürsek, bu oranı yüzde 48 gibi de öngörebiliriz.
Yeni Türkiye’ye yeni AKP
AKP bugün sadece yeni bir baÅŸbakan seçmiyor. Çözüm Süreci'nin devam ettirilmesini, Hizmet Hareketi’nin bürokrasi içindeki kadrolarının temizlenmesini ve yeni anayasanın hayata geçirilmesini garanti edebilecek yeni bir kadro ve çalışma modalitesi oturtmaya çalışıyor. Parti içinde, tabanında ve seçmenler arasında Gül’ün bu 'zorunlu hareketler' baÄŸlamında yetersiz kalabileceÄŸi kuÅŸkusunu taşıyan epeyce geniÅŸ bir kitle var.
Ona karşılık Gül’ün çevresinde, onun teÅŸvikçileri arasında ise daha ziyade yaÅŸlı kuÅŸağı, alaylı siyasete daha yakın olanları ve üç dönem kuralı nedeniyle 2015'te yeniden aday olamayacak milletvekillerini bulmak mümkün. Ancak Gül’ün gerçekten de ihtiyaç duyulan baÅŸbakan olduÄŸuna inananların ve ErdoÄŸan’ın sert üslubunun ardından uluslararası camiada daha olumlu bir figür olarak Gül’ü elzem görenlerin de az sayıda olmadığını eklemek lazım.
Ne var ki karar yetkisi tartışılmaz bir biçimde ErdoÄŸan’ın elinde. Bu sadece liderlik veya karizma meselesi deÄŸil. ErdoÄŸan, geçilen süreçte neredeyse tüm riski tek başına yüklendi ve her risk anında kendisini öne attı. Kısacası, eÄŸer bugün ErdoÄŸan AKP'de kararların son mercii anlamında bir tür 'tek adam' olabilmiÅŸse, bunu performansıyla kazandığı içindir. ErdoÄŸan, sahip olduÄŸu gücünü, AKP'yi gençleÅŸtirmek ve kurumsallaÅŸtırmak için kullanma niyetinde. Öte yandan üç dönem kuralı nedeniyle milletvekili olamayacakların en az üçte birinden, çok daha iÅŸlevsel konumlarda yararlanma ÅŸansı var.
Yeni CumhurbaÅŸkanı, "ANAP’laÅŸmış" bir parti istemiyor. Aynı kadroların belirli yerlere demir atarak partiyi köhneleÅŸtirmesine izin vermeyecek gibi görünüyor.
AKP, esasen bir kadro hareketi olarak baÅŸladı, büyük badireler atlattı ve ÅŸimdi yeniden ama bu kez daha güvenli sularda geleceÄŸi kurmak üzere kadrolaÅŸacak. Toplumun sosyolojisi de zaten bu yöne, yani gençleÅŸmeye, içerde farklılaÅŸmaya, sınırları aÅŸmaya davet ediyor. ErdoÄŸan’ın bu daveti reddetmeyecek, hatta onu kimseye bırakmayacak kadar siyasetten anladığı konusunda kuÅŸkumuz olmamalı.
Etyen Mahçupyan, AkÅŸam gazetesi köÅŸe yazarı. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Danışmanı. Kimya mühendisliÄŸi, iÅŸletme ve iktisat okudu. Ä°ÅŸadamlığı ve danışmanlık yaptı. 1996'da köÅŸe yazarlığına baÅŸladı. Aralarında Ä°letiÅŸim Yayınları'ndan çıkan Türkiye'yi Anlamak' (2008), 'Batıyı Anlamak' (2007) ve 'Ä°çimizdeki Öteki' (2005) ile Ufuk Yayınları tarafından yayımlanan 'Çözüm Korkusu' (2001) ve 'Kaybedenler Kulübü' (2012) gibi eserlerin yer aldığı yirmiden fazla kitap kaleme aldı.
Henüz yorum yapılmamış.