Sosyal Medya

Coğrafyamız

Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılarla imtihanı

Türkiye, gecikmeden Suriyeli sığınmacılarla ilgili kapsamlı bir devlet politikası oluşturmalı. Büyük şehirleri etkisi altına alan Türk-Suriyeli gerginlikleri, çadır, araç hatta ev yakma boyutuna ulaştı. Mevcut tablo, alarm zillerinin çaldığını gösteriyor.



Geçen hafta, önce Ankara AltındaÄŸ’dan, hemen ardından ise Hatay’dan Suriyeli "misafirler" ile yerel halk arasında çıkan iki gerginlik haberi düÅŸtü ajanslara. Suriyelilerin kaldıkları evlerin yakılma görüntüleri, mahalle sakinleri ile aralarında yaÅŸanan bıçaklı-sopalı kavgalar… Önceleri münferit olarak deÄŸerlendirilen ve önemsenmeme eÄŸilimine kurban giden bu türden hadiselerin her geçen gün arttığı bir gerçek ve giderek daha ciddi boyutlara ulaÅŸma ihtimali yükseliyor.

Hâlihazırda 220 bini kamplarda olmak üzere 1 milyondan fazla Suriyelinin Türkiye’de oluÅŸu, savaÅŸ maÄŸduru insanlara sahip çıkan Türkiye’nin "ulvi bir hizmet" yaptığının açık bir göstergesi. Ancak bu, ihtiyatı elden bırakmadan bazı noktalarda daha gerçekçi olma ve kapsamlı planlar hazırlama ihtiyacının da somut bir iÅŸareti.

Türkiye, Suriye krizinden en fazla etkilenen ülkelerin başında geliyor. Suriyeli sığınmacılar meselesi ise bu baÄŸlamda, belki de Türkiye’yi kısa, orta ve uzun vadede en fazla yoracak, üzecek ve dahi meÅŸgul edecek konuların başında yer alıyor.

Bir diÄŸer ifade ile Türkiye, geçici bir durum olma noktasını çoktan geride bırakmış, insani boyutu itibarıyla devasa bir doÄŸal afet gibi ciddiyetle ele alınması ve aynı zamanda siyasi, içtimai ve hukuki boyutları ile de teÅŸrih masasına yatırılması gereken kapsamlı bir olgu ile karşı karşıya.

Bu meselenin -her ne kadar an itibariyle gerekli dikkati üzerine çekememiÅŸ olsa da- önümüzdeki süreçte Türkiye’nin ilgilenmesi gerekeceÄŸi temel problemlerden biri olacağı açık. “Problem” kelimesi ise Suriyeli sığınmacılar söz konusu ediliyorsa son derece kritik bir ifade.

Zira savaÅŸ maÄŸduru bu çaresiz insanların izlenen "açık kapı politikası" ile ülkeye kabul edilmelerine karşı çıkmak nasıl insanlıkla baÄŸdaÅŸmaz ise ülkeye sığınmış olan yüz binlerce Suriyelinin devlet otoritesinden habersiz, rastgele tüm ülke sathına yayılmalarına ve insan kaçakçıları, kadın tacirleri gibi suç gruplarının kucağına düÅŸmelerine, muhtemel toplumsal gerginliklere sebep teÅŸkil edebilecekleri ihtimaline göz yumulması ve dahi katmerleÅŸen çaresizlikleri ile büyük ölçüde baÅŸ baÅŸa bırakılmaları da insanlığa sığmaz.

Bu baÄŸlamda Türkiye’nin Suriye içi ve uluslararası dengeler düzleminde yaptığı eksik hesaplamalar neticesinde sığınmacı akınına hazırlıksız yakalandığını ve kısa sürede bu denli bir kalabalık akının geleceÄŸini beklemediÄŸini, dolayısıyla da daha uzun yıllar Türkiye’de kalacaklarını öngöremediÄŸini söylemek gerekiyor. Kaldı ki bu durum birçok yetkili tarafından kabul ediliyor ve bulgular kapsamlı raporlara da yansıyor. Bu anlamda Uluslararası Stratejik AraÅŸtırmalar Kurumu (USAK) ve Brookings Enstitüsü ortak raporu, “Suriyeli Mülteciler ve Türkiye: Sonu Gelmeyen Misafirlik” dikkatle incelenmeyi hak ediyor.

Geçici deÄŸil, kalıcı; misafir deÄŸil, toplumun bir parçası

Etkinliklerini ve görünürlüklerini artıran radikal unsurlar nedeniyle birçok ülke tarafından "ehven-i ÅŸer" olarak deÄŸerlendirilen Esed’in kısa ve orta vadede yönetimde kalacağı hesaba katıldığında, Türkiye’ye nizami/gayri nizami yollarla giren yüz binlerce Suriyelinin ülkelerine geri dön(e)meyeceÄŸi belirtilebilir.

Kaldı ki Esed gitse bile El Kaide ve benzeri grupların cirit attığı bölgelere kaç Suriyeli dönebilir? Bu noktada son dönemde komÅŸu ülkelere sığınanların önemli bir kısmının da aslında bu radikallerin ÅŸiddetinden kaçtığını, aynı sebepten ötürü ülke içinde onbinlerce insanın da defalarca yerlerini deÄŸiÅŸtirmek durumunda kaldığını not etmek gerekiyor.

Ayrıca herkesin arzuladığı ÅŸekliyle Esed’in de, radikallerin de olmadığı bir Suriye ortaya çıksa bile geride bir göz odası dahi kalmamış milyonların geri dönüÅŸünü beklemek gerçek dışı bir öngörüdür.

Dolayısıyla Türkiye’nin, Suriyeli sığınmacıların Türk toplumuna saÄŸlıklı bir ÅŸekilde entegrasyonunu hedeflemesi ve bu baÄŸlamda kafa yorması daha isabetli olacaktır. Zira farklı uluslararası aktörlerin Türkiye’den kabul ettiÄŸi mülteci rakamlarına (Almanya: 10.000; Ä°ngiltere: 500; Ä°spanya: 40; Bulgaristan: 5000; Ä°sveç: 500) bakıldığında da bu insanların tamamına yakınının Türkiye’de kalacağı ÅŸimdiden tahmin edilebilir.

Kısacası Suriyeliler ne ülkelerine dönebilecekler, ne de üçüncü ülkelere transfer edilebilecekler; Türkiye’yi terk etmeyecekler. Kemal KiriÅŸçi’nin de ifade ettiÄŸi üzere “Türkiye, çoÄŸu mültecinin öngörülebilir gelecekte Türkiye’de olacağı ÅŸeklindeki giderek büyüyen gerçeklikle yüz yüze.” 

Türkiye gerçekten çok önemli bir sınav veriyor. Bu meselenin mevcut ÅŸekliyle daha uzun yıllara yayılması, Suriye ile Türkiye halkları arasında krizin ilk baÅŸlarında kurulan yakın ve samimi diyaloga da zarar vermeye baÅŸladı.

Nitekim 2013 yılında USAK’ın Türkiye’deki mülteci kamplarının geniÅŸ ve ayrıntılı bir fotoÄŸrafını ortaya koymayı hedeflediÄŸi, Suriyeli sığınmacıların profillerini ortaya koyarken, onların Türkiye ve Suriye’nin geleceÄŸi üzerine algılarına da dayanan kapsamlı alan çalışmasında da tespit edilen olumlu durumun aradan geçen 14 ayda olumsuza dönmeye baÅŸladığını belirtmek gerekiyor.

Reyhanlı saldırısının yıldönümünde geldiÄŸimiz nokta, büyük ÅŸehirleri etkisi altına alan Türk-Suriyeli gerginlikleri… Üstelik bu gerginlikler, çadır, araç hatta ev yakma boyutuna ulaÅŸtı. Bu vakaların yaygınlaÅŸması ise iki toplumun mecburi ortak geleceÄŸi adına son derece olumsuz bir geliÅŸme. Yıllarca unutulmayacak travmalara "gayri-ihtiyari" zemin hazırlanması, bu toplumlara ve bölge istikrarına yapılacak en büyük kötülüktür.

Yük paylaşımı

Türkiye, Suriyeli sığınmacıların getirdiÄŸi yükü tek başına kaldırabilecek kapasiteye sahip midir sorusuna verilebilecek en kestirme cevap; hayır. Zira basit bir hesap bile durumu ortaya koyuyor: 220 bin kiÅŸi için resmi makamlarca 2,5 milyar dolar harcandı ancak 800 bin kiÅŸilik yük ise henüz tam olarak sırtlanılmadı bile. 220 bin için 3 yıllık masraf buysa 1 milyon için katlanarak artan masraf nasıl karşılanacak? Buradaki esas hassas nokta ise aslında Türkiye’nin bu yükü baÅŸka ülkelerle paylaÅŸma isteÄŸi ve olanağı var mı?

Öncelikle uluslararası yardımın sadece parasal destek olmadığını kabul etmek gerekiyor. Konuyu yakından takip eden Sema Karaca’nın ifadesi ile “uluslararası yardım ne birikmiÅŸ, hazır bir parasal/maddi kaynak demektir ne de sadece BMMYK ve BM’ye baÄŸlı diÄŸer kuruluÅŸlar gibi birimlerin çalışmalarından ibarettir. Uluslararası yardım, öncelikle sorunlu alana dair birikmiÅŸ tecrübenin yardıma ihtiyaç duyulan bölgede toplanması demektir ve en baÅŸta bir tecrübe ve bilgi paylaşımıdır.” Dolayısıyla Türkiye’nin parasal bir destekten ziyade profesyonel yardıma ihtiyacı olduÄŸunu vurgulamak gerek.

AFAD en başından beri özellikle kamplar baÄŸlamında güzel hizmetler sunuyor. Ayrıca Göç Ä°daresi gibi kapsamı geniÅŸ ve göç sorununu güvenlik deÄŸil sivil perspektiften ele alacak bir birimin kurulması, mevzuat deÄŸiÅŸiklikleri yapılması ve sadece Suriye krizi için bile milyarlarca dolar paranın harcanması da Türkiye’nin artı hanesinde yer alıyor.

Ancak bu devasa mesele sınırlı bir tecrübe ve bilgi birikimine sahip birkaç kurumun uhdesinde, derin tecrübe ve profesyonel yaklaşım olmadan çözülebilecek bir konu deÄŸil.

Topyekûn, kapsamlı bir devlet politikasının oluÅŸturulması –zira mesele yerel bir mevzu olmanın çok ötesinde ve artık neredeyse tüm Türkiye’yi ilgilendiren bir noktaya geldi- ve daha da önemlisi konunun vahametinin ilgili tüm kurumlar ve siyasilerce kavranması ve tabii ki uluslararası yardım/desteÄŸe daha açık hale gelinmesi gerekiyor.

Nitekim bu insanların eÄŸitim ve saÄŸlık hizmetlerine eriÅŸimleri, çalışabilmeleri, Türkiye’de dünyaya gelen çocukların yasal statüleri, ev sahibi toplumla kaynaÅŸabilmeleri, yardımlardan eÅŸit ve dengeli bir ÅŸekilde yararlanabilmeleri, kayıt altına alınmaları gibi konu baÅŸlıklarının hepsi çok ciddi hukuki, siyasi, toplumsal, psikolojik ve maddi altyapı gerektiriyor.

Bütün bunlara raÄŸmen gelinen noktadaki mevcut tablo, alarm zillerinin çaldığını gösteriyor. Her ÅŸeyden önce sanal gündemlerle uÄŸraÅŸan ve gereksiz kutuplaÅŸmalara duçar olan Ankara’nın, kuma gömdüÄŸü başını biraz olsun kaldırarak, tüm karmaşıklığıyla önünde duran ve ülkenin insani/tarihi sorumluÄŸu, toplumsal saÄŸlığı ve istikrarı açısından son derece kritik önem taşıyan Suriyeli savaÅŸ maÄŸdurları dosyasına ivedilikle ve kapsamlı bir ÅŸekilde eÄŸilmesi gerekiyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.