Abdurrahman Babacan, Marmara Üniversitesi Orta DoÄŸu AraÅŸtırmaları Enstitüsü AraÅŸtırma Görevlisi.

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar konusu, Türkiye’de mülteciliÄŸin hukuki mevzuatı, kurumsal düzenlemeleri ve pratikleri çerçevesinde deÄŸerlendirilmesi gereken bir konu. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduÄŸu tarihten yakın zamana dek ülkesinde bulunacak, mülteci olacak ve bu tanımın içerdiÄŸi haklara sahip olacak yabancılarla ilgili hukuki, kurumsal ve iÅŸlevsel anlamda herhangi bir düzenleyici vizyon ve pratik geliÅŸtirmedi. Bugün, karşı karşıya kalınan Suriyeli sığınmacılar konusundaki bu büyük ve gittikçe de derinleÅŸen/derinleÅŸecek sorunun temeli de buralarda yatıyor.

Suriyeli sığınmacılar meselesinden önce -bu ölçekte olmasa da- benzer krizlerle karşı karşıya kalınmış, lakin o dönemde meseleye dair kalıcı, uzun vadeli çözümler ve düzenlemeler geliÅŸtirilmedi. Körfez Savaşı (1990-91) sırasında, Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye kaçmak durumunda kalan ve çoÄŸunluÄŸu Iraklı Kürtlerden oluÅŸan 460 bin insanın bir kısmının dar geçitlerde, karlı yollarda soÄŸuktan donarak hayatını kaybetmiÅŸti. Türkiye’ye gelebilenler ise gerekli hukuki ve kurumsal mekanizmaların eksikliÄŸi, dahası böyle bir aklın yokluÄŸundan ötürü, hemen hiçbir haktan yararlandırılmadığı, tarihsel hafızamıza geçti.

1989’daa Türk kökenli Bulgaristan vatandaÅŸlarının ülkeye yoÄŸun bir akını gerçekleÅŸmiÅŸti. Yine Bosna Savaşı (1992-95) esnasında Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Bosnalı göçmenler meselesi ortaya çıkmış, 1990’ların sonlarına doÄŸru ise ülkeye on binlerce Çeçen sığınmacı gelmiÅŸti. Yani, bir savaÅŸ coÄŸrafyası gerçeÄŸine raÄŸmen, Türkiye açısından bu realitenin birincil yansımalarından biri olan mültecilik konusunda bir akıl geliÅŸtirilmemesi, meselenin bugününü hazırlayan zemini okumak anlamında önemli bir noktadır.

Nisan 2011 itibarıyla ülkelerinden kaçan Suriyelilerin Türkiye’ye gelmesiyle baÅŸlayan süreç, bugün içinden çıkılamayacak kadar derin, geniÅŸ ve çok boyutlu bir meseleye dönüÅŸmüÅŸ durumda. BirleÅŸmiÅŸ Milletler Mülteciler Yüksek Konseyi’nin (BMMYK) 20 Haziran 2014 günü yayımladığı 2013 Global Trendler raporu, küresel ölçekteki mültecilik durumu ve rakamlarının son halini yansıtan dikkat çekici veriler içeriyor. Rapora göre, 2013 sonu itibariyle dünya ölçeÄŸinde, evlerinden ayrılmış toplam insan sayısı 51,2 milyon. Bunun 16,7 milyonu mülteci; 33,3 milyonu ülke içi göçe zorlanmış insanlar; 1,2 milyonu ise sığınma talebinde bulunan insanlardan oluÅŸuyor. Yukarıdaki rakamlar, konu dahilinde böylesi kapsamlı istatistiÄŸin tutulmaya baÅŸlandığı 1989’dan bu yana en yüksek rakamdır. En temel nedeni baÅŸta Suriye, beraberinde Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Somali, Sudan gibi Afrika ülkelerindeki krizlerdir.

Suriye krizinin hatırlattığı Türkiye’nin mülteci mevzuatı

Resmi rakamlara göre 2013 sonu itibariyle 2,47 milyon Suriyeli, farklı ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. Dünyadaki toplam mültecilerin yüzde 53’ünü sadece 3 ülkeden (sırasıyla Afganistan, Suriye, ve Somali’den) gelenlerin teÅŸkil ettiÄŸi bir fotoÄŸraf var ortada.

O fotoÄŸraf özelindeki Suriye, mülteci veren ülkeler sıralamasında daha dün sayılabilecek bir zamanda dünyada 36. ülke iken, bugün Afganistan’ın ardından en çok mülteci veren 2. ülke haline gelmiÅŸtir. 6,52 milyon insanın ülke içi göç etmek zorunda kalması da buna eklenince, Suriye halkı için toplam rakam 9 milyona ulaşıyor. Bu da, toplam nüfusunun 2010 itibarıyla 22 milyon olduÄŸu öngörülen bir ülkenin, yaklaşık yüzde 45’inin evlerinden, yurtlarından olduÄŸu anlamına geliyor.

Türkiye, BM verilerine göre, bugün dünyada en fazla “mülteci” ağırlayan 5. ülke konumunda. Bunun çok yüksek bir oranını, Suriyeliler oluÅŸturmakta. Lakin Türkiye’deki mültecilik mevzuatı anlamında bahsedilmesi gereken önemli bir nokta unutulmamalı: Türkiye, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre SözleÅŸmesi’ne, coÄŸrafi çekinceyle taraftır.

CoÄŸrafi çekince nedeniyle Türkiye’ye kaçan Suriyeli insanlar, resmen “mülteci” olarak nitelendirilemiyorlar. Ä°lk göç dalgasıyla birlikte gelen Suriyeliler, baÅŸlangıçta “misafir” statüsünde kabul edildiler. Sonrasında “geçici korunma” statüsüne alındılar ve sığınmacı olarak adlandırıldılar. Halen Türkiye’deki tüm Suriyeliler, resmi ve hukuki anlamda “geçici korunma” altındaki insanlar olarak tanımlanıyorlar. Sığınmacı statüsü, mültecilikten doÄŸan bazı doÄŸal haklardan yararlanılması engelleme gibi olumsuz yansımalara yol açıyor. Bunu aÅŸmak için yönetmelik ve genelgelerle Suriyeliler lehine özel uygulamalar yürürlüÄŸe sokuluyor.

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların temel sorunları

Afet ve Acil Durum Yönetimi BaÅŸkanlığı (AFAD) Mayıs 2014 verileri, Türkiye’deki 10 ilde bulunan toplam 22 barınma merkezinde 220 bin Suriyelinin yaÅŸadığını beyan etmiÅŸtir. Ülkedeki toplam Suriyelilerin sayısının ise 16 ile dağılmış olarak tahminen 900 bin civarında olduÄŸu; bu rakamın yılsonu itibariyle 1,5 milyonu bulması öngörülüyor. AFAD’ın kamp bulunan 10 ilde, 1500’ü kamplarda ve 1200’ü de kamp dışında yaÅŸayan toplam 2700 Suriyeli aileyle görüÅŸerek hazırladığı Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacılar, 2013 Saha AraÅŸtırması Sonuçları baÅŸlıklı rapor, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların durumlarına dair çarpıcı veriler sunuyor.

AFAD raporuna göre, Türkiye’ye gelen Suriyelilerin yüzde 36’sı kamplarda, yüzde 64’ü de kamp dışında yaÅŸamlarını sürdürüyor. Kamp dışındakilerin yüzde 45’i AFAD’a kayıtları; bunların yüzde 20’si oturma iznine sahip. Kayıt dışı Suriyelilerin varlığı, onların saÄŸlık, eÄŸitim, barınma gibi temel ihtiyaçların yanı sıra güvenlik konularında ciddi bir zafiyete neden olmaya namzet bir sorun olarak temel bir nokta olarak duruyor. Bununla irtibatlı bir durum da, resmi olmayan sınır noktalarından giriÅŸlerdir.

AFAD, kamplardakilerin yarıdan fazlasının, kamp dışındakilerin de dörtte birinin Türkiye’ye resmi sınır noktalarından birinden pasaportsuz olarak giriÅŸ yaptığını; ülkedeki Suriyelilerin önemli bir kısmının da resmi olmayan bir sınır noktasından ülkeye giriÅŸ yaptığını ifade ediyor. Bu, bahsettiÄŸimiz potansiyel güvenlik sorunu açısından üzerinde durulması gereken önemli bir veridir. Hükümetin, özellikle son aylarda, Suriyeli sığınmacılara dönük politikada öncelikle kayıt altına alma iÅŸlemini ilk sıraya yerleÅŸtirmesinin anlamı tam da burada aranabilir.

Bir diÄŸer temel sorun, saÄŸlık hizmetlerinden faydalanmadır. Ä°lk zamanlardaki karışıklığın ardından AFAD’ın yayımladığı bir genelgeyle, sınıra yakın 11 ilde tüm kamu saÄŸlık birimlerinin, Suriyelilere ücretsiz hizmet sunacağını karşılanacağını ilan etti. Bunun ardından Ekim 2013 tarihli bir yeni genelgeyle, söz konusu uygulama tüm ülkeye yayılmak suretiyle geniÅŸletildi. Bugün kamplardaki Suriyelilerin yüzde 90’ından fazlası, kamp dışındakilerin de beÅŸte üçünden fazlasının saÄŸlık hizmetlerinden ücretsiz faydalandığı öngörülüyor. Düzenli saÄŸlık kontrolleri, muayene ve ameliyat gibi tüm tıbbi hizmetlerle beraber psikolojik ve psikiyatrik destekler de bu kapsam dahilinde tutuluyor. Zira AFAD, sığınmacıların yarısından fazlasının ciddi psikolojik desteÄŸe ihtiyaç duyduÄŸunun tespit edildiÄŸini belirtiyor.

Bir diÄŸer önemli mesele olan barınma hususunda, kamp koÅŸullarının, normal standartların çok üstünde olduÄŸu vurgulanıyor. Kamp içerisinde barınma, güvenlik, yemek, eÄŸitim, dini ve diÄŸer hizmetlerin kalitesi konusunda genel bir memnuniyet var. Ki bu, BMMYK ve uluslararası toplum tarafından da Türkiye’ye yönelik ciddi övgüye konu olan bir durum. Barınma konusunda kamp dışında yaÅŸayanların çoÄŸunluÄŸu (yaklaşık yüzde 85’i) apartman dairelerinde, birçok aile bir arada yaÅŸamlarını sürdürüyorlar.

EÄŸitim konusu, an itibariyle çözüme en uzak noktaların başında geliyor. Özellikle kamp dışında yaÅŸayan çocukların sadece yüzde 14’ünün okula devam etmesi, özel birtakım hukuki ve kurumsal düzenlemeler yapılmasının zorunluluÄŸunu gösteriyor. Çünkü Suriyelilerin toplumsal ve kültürel bütünleÅŸmesinin, eÄŸitimle doÄŸrudan iliÅŸkisi bulunuyor.

Bir diÄŸer önemli baÅŸlık ise istihdam meselesidir. Kamp dışındakilerin yaklaşık yüzde 80’inin iÅŸ aradığı, bulanların ise yerel iÅŸveren ve iÅŸ sahasındaki yerel paydaÅŸlarla çeÅŸitli toplumsal ve kültürel gerilimler yaÅŸadığı gerçeÄŸi, bu konuya dair makro bir strateji ihtiyacını ortaya koyuyor. Hem Suriyelilerin ciddi anlamda sömürülmeleri, hem de onların gelmesiyle birlikte yerel insanların eski koÅŸullarında iÅŸ bulma imkanlarını kaybetmeleri, çift taraflı bir problem endiÅŸesini doÄŸuruyor. Suriyelilere resmi çalışma izni verilmemesi, eÄŸitim ve diÄŸer toplumsal haklardan yararlandırılmamaları, sömürülmeleri ihtimalini kuvvetlendiriyor.

Netice olarak Türkiye hükümetinin ve onunla eÅŸ güdümlü çalışacak Sivil Toplum KuruluÅŸları’nın önündeki en ciddi hususlar; Suriyeli sığınmacıların, kısa vadede, yukarıda sayılan parametrelerin her biri baÄŸlamında ülke dahiline uygun ÅŸekilde yerleÅŸtirilmeleri; orta ve uzun vadeli bir gündem olarak da entegrasyonlarının nasıl ve ne ÅŸekilde gerçekleÅŸtirileceÄŸinin planlanması ve uygulanmasıdır. Hukuki, ekonomik, toplumsal, kültürel, güvenlik, siyasi olmak üzere temel baÅŸlıklar dahilinde eÅŸ güdümlü bir makro stratejiyle ele alınması gerekli olan entegrasyon konusu, orta ve uzun vadede karşı karşıya olunan en ciddi ve temel konudur.

Sığınmacıların mülteci statüsü kazanmaları; oturma izni ve kalıcı vatandaÅŸlık hakkı almaları; sürdürülebilir ve kendi kendine yeterli iktisadi yaÅŸam kurmaları; ayrımcılık, sömürü, kötü muamelenin ilgası; kültürel çeÅŸitliliÄŸe inancın temellendirilmesi gibi hususlar, entegrasyonun saydığımız parametreler dahilindeki alt baÅŸlıkları olarak karşımızda duruyor. Åžayet bu gerçekleÅŸtirilemezse, kısa vadedeki sorunların orta ve uzun vadeli kalıcı problemlere dönüÅŸmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Türkiye’nin ÅŸimdiye dek Suriyeli sığınmacılar için 2,5 milyar doların üstünde harcama yaptığı düÅŸünüldüÄŸünde, sorunları bertaraf etmek için boÅŸlukların acilen doldurulmasında vakit kaybedilmemelidir.