Sosyal Medya

Cemaat kimliÄŸini kaybetti

Hükümeti hedef alan 17 Aralık sürecini Yeni Şafak'a değerlendiren Alev Alatlı: 'Cemaat, Allah rızası için kalkışılan hayırhah bir hareket vasfını yitirirken, Fethullah Hoca bilge bir mürşid olmak niteliğini kaybetti. Bilge din adamı kimliğini kaybetti.'



Türkiye 17 Aralık'tan beri siyasetten ekonomiye, hukuka birçok sahayı kaplayan süreci bir final maçı seyreder gibi seyrediyor. Sosyal medya da bu maçın amigosu olarak önümüzde duruyor. Tam da böyle günlerde çok düÅŸünülüp az konuÅŸulması gereken zamanlarda, meselelere tarafların dışında baÅŸka bir açıdan derinlikli bakmanın önemli olduÄŸuna inanıyorum. Dindar kesimin dışında, böyle bir ihtiyaca cevap arayışı ile bu röportaj serisi ortaya çıktı. Ä°nanıyorum ki toplumun bütün kesimlerinde de böyle bir ihtiyaç var. Serinin ilk röportajını, 'devlet'in en çok tartışıldığı bu zaman diliminde 'En kötü devlet, devletsizlikten evlâdır' diyen Alev Alatlı ile yaptık. Bu dönemde konuÅŸmayı 'aydın ahlâkının gereÄŸi' olarak gören ve kendisini 'laik muhafazakar' olarak tanımlayan Alatlı, 17 Aralık sürecine dair önemli sözler söyledi.

17 Aralık'tan bu yana yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Son durum ya da sizin hasar tespit raporunuz nedir?

Birinci tespit: Affınıza sığınarak bir atasözünü hatırlatarak, bıldır yediÄŸin hurmalar, kışın tırmalar. Bunun daha zarif bir paraleli: bir mıh yitirdiydik, naldan olduk; bir nal yitirdiydik, attan olduk; bir at yitirdiydik, atlıdan olduk; bir atlı yitirdiydik, muharebeden olduk; bir muharebe yitirdiydik, savaÅŸtan olduk; bir savaÅŸ kaybettik, vatandan olduk. DiyeceÄŸim ÅŸu ki, siyaset, ince ayar, süreklilik, adanmışlık, kadim deÄŸerlere riayet ister. Ä°nÅŸaatı en başından ve her aÅŸamasında sıkı tutmaz, çimentosuna, demirine, statiÄŸine özenle sahip çıkmazsanız, bina başınıza yıkılır. Murphy kanunudur, bir yerde bir çatlak varsa, o çatlak ille de büyür.

Nasıl bir çatlaktan bahsediyoruz?

Bir cam bardaktaki veya motor diÅŸlisindeki çatlak gibi düÅŸünün. Veya çimentodaki deniz kumu gibi düÅŸünün. Kullanıma sürmeden önce tesbit edemez yada tesbit ettiÄŸinizde görmezden gelmeyi yeÄŸlerseniz, o ürün tüketicisinin elinde patlayacaktır. Kalite kontrol zaafiyetinin bedeli vardır, eninde sonunda ödenir. Murphy kanunları sosyal oluÅŸumlarda da geçerlidir. Ä°tinasız bir tüzük, bir yasa, ille de patlar. Yanlış atama, kurum patlatır.

Bunu iktidar tarafına mı söylüyorsunuz?

Ä°ktidar, muhalefet, cemaat, STK'lar, üniversiteler, ordu, sayın artık... Ä°ktidar, yaptıkları kadar, yapmadıklarından da sorumludur. Bu baÄŸlamda iktidar, Fethullah Hoca'nınki veya deÄŸil, cemaatlerden de sorumludur. Ä°ktidarın falsosu kendi siyasi partisinden öte, diÄŸer tüm kurumlara ve nihayet devlete mâl olur. Ä°nce ayar, süreklilik, adanmışlık ÅŸiar olacak; iktidar, ülkenin esenliÄŸi için falso yapmayacak. Kural budur.

MASONÄ°K KAPALI KUTU

Bu süreçte 'cemaat'i nasıl görüyorsunuz?

Cemaat, masonik ölçülerde kapalı kutu. Ülküsünden baÅŸlayarak, örgütlenme biçimine, malî kaynaklarına kadar söylentiden öte hiçbir ÅŸey bilmiyoruz. Bakın, bencileyin laik muhafazakarlar, bizler, Müslümanların neden muhtelif mürÅŸidlerin yönetiminde bölük bölük ayrıldıklarını anlayabilecek kadar dini hassasiyetlere vakıf deÄŸilizdir. Fethullar Hocaefendi ne der de, yetki alanı, örneÄŸin, bir rahmetli Muzaffer Hoca'dan ya da ne bileyim Cüppeli'den ayrışır? Ancak, kimliÄŸimiz icabı, Türk Ä°slam davasına hizmet eden bir harekete saygı duyar, içten içe de olsa, destek veririz. Hatta, Türk dilinin deniz aşırı ülkelere taşındığını görmenin saklı bir gururu, Lozan'da bile tümüyle kurtulamadığımız misyoner okullarının rövanşının alınıyor olması gibi bir izlenimin inceden keyfi, hizmet erlerine duyulan samimi takdir de vardır. Ancak, tümüyle Allah rızası için giriÅŸildiÄŸini kabul ettiÄŸimiz bu hareketin bizim bildiÄŸimiz Ä°slami kurallara riayet etmeyebildiÄŸini hissettiÄŸimiz durumda, iÅŸkillenmemiz var. Teyakkuza geçmemiz var.

Mesela? Nedir sizin gibi laik muhafazakarları teyakkuza geçiren?

Mesela, Türkmenistan Devlet BaÅŸkanı müteveffa Saparmurat Türkmenbaşı'nın 'Ruhnâme' adlı kitabına Kur'an-ı Kerim muamelesi yapanlara Hocaefendi tarafından 'One munite!' çekilmediÄŸini gördüÄŸünüzde duralıyorsunuz. Müteveffanın TV'de 'Kim ki Ruhnâme'yi üç kez hatmeder; dosdoÄŸru cennete vasıl olur' mealindeki hezeyanına, Türk okullarına sahip çıkıyor diye bigane kalındığında, yok sayıldığında, iÅŸkilleniyorsunuz.

HAYIRHAHLIÄžI KAYBETTÄ°LER

Sadece Ruhnâme mi?

Ruhnâme aklıma gelen ilk örnek. Ruhnâme ile baÅŸveren çatlak, farzımuhal, 'Müslümanların ayıplarını (ve gizli ÅŸeylerini) araÅŸtırmayın' buyuran ayeti, efendim, 'Birbirinizin özel ve mahrem hayatını araÅŸtırmayın' mealindeki hadisi ıskalayarak büyür. Nitekim, Fethullah Hoca'nın bizzat kendisi huzuruna gönderilen kasetlerden bahsedebilmiÅŸtir. MeÄŸer ki, Türkiye'yi darülharp sayıyor olsun, bir dini cemaat mensubunun diÄŸer bir Müslüman'ın ayıbını, bırakın örtmeyi, kasede kaydetmesi, yetmedi, afiÅŸe etmeyi aklından geçirmesi bile bencileyin muhafazakâr tipleri rencide eder, hatta terörize eder. O kasete dokunanın eli yanar sanırsınız ama anlaşılan öyle deÄŸil. Daha onlarca örnek verilebilir. Sonunda çatlak büyümüÅŸ, yarığa dönüÅŸmüÅŸtür.

Peki cemaat bu süreçte kaybetti mi? Ya da 'ne kaybetti' diye sorsam...

Cemaat, Allah rızası için kalkışılan hayırhah bir hareket vasfını yitirirken, Fethullah Hoca bilge bir mürÅŸid olmak niteliÄŸini kaybetti. Bilge din adamı kimliÄŸini kaybetti. Bundan sonra atabileceÄŸi bence en makul ve saygın adım, cübbeyi çıkarıp aleni siyasete soyunması, kendi siyasi partisini kurması olur. Müridleri anlatıldığı kadar mebzul ve örgütlü ise, baÅŸarı ÅŸansı da yüksek olacaktır. Böyle bir giriÅŸim ellerini de rahatlatacak, muhafazakarların eleÅŸtirilerini de bertaraf edebilecektir. Din adamında kabul edilemez olan, dünyevi siyasette makul görülür çünkü.

Lanet seansı kanımı dondurdu

Dünyada daha ılımlı bir Ä°slam modelinin temsilcisi olarak bilinen cemaat neden bu algısını feda etti?

Önce, ÅŸu 'ılımlı Ä°slam' kavramına açıklık getirelim. Benim ılımlı Ä°slam'dan anladığım, Batı ile iyi geçinen Ä°slam deÄŸildir. Olsa olsa, Allah'ın güzel isimleri arasında mesela 'Kahhar'ı ve 'Müntakim'i deÄŸil de 'Rahman'ı, 'Rahim'i öne çıkaran, iyiliÄŸi, güzelliÄŸi, ÅŸefkati vurgulayan, yani Yunus Emre referanslı Anadolu Ä°slamı olur. Cemaatin kapalı kapıları ardında ne olduÄŸunu bilemem. Fakat ne yazık ki, o meÅŸhur lanet seansı, geçiÅŸtirilebilecek gibi deÄŸildir.

BÄ°R SAÄ°T MOLLA FÄ°GÜRÜ...

Bir din adamının dua etmesi kadar beddua etmesi de normal görülemez mi? O sahne sizde nasıl bir duygu uyandırdı?

Kanım dondu. Ve hayır, eÄŸer Müslüman bir din adamından bahsediyorsak, beddua etmesi ve vokaldeki amin sesleri normal görülemez. Dahası, Risale-i Nur'da, Yezid'e bile lanet getirmenin uygun görülmediÄŸi söylendiÄŸi için daha da korkutucu. Bizim -bizim derken, amatör Müslümanların- anlayışında, her ÅŸerde hayır inancı hakimdir. Konjonktürel kötülüÄŸü Allah'a havale edersiniz. Ancak lanet yaÄŸdıran din adamlarını normal göremeyiz. Bir de bakın, benim akran ve/veya ekürime dini inançları istismar eden sahtekâr hocalara karşı teyakkuz öÄŸretilmiÅŸtir. Ä°ngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucusu Sait Molla tipolojisinin istikrahıyla büyümüÅŸ olduÄŸumuz bir gerçektir. O yıllarda Ä°ngiliz Yüksek KomiserliÄŸi'nde üniforma ile dolanan Papaz Frew diye bir ajan vardı. Frew, Sait Molla'yı 300 lira maaÅŸa baÄŸlamış, zamanın Adalet Bakanlığına müsteÅŸar tayin ettirmiÅŸti. Bir de ÅŸurayı devlet azası yapmıştı ki hayır kurumu kisvesi altında Ä°ngiliz himayesinin bayraktarlığını yürütebilsin. Sait Molla figürünün günümüzdeki telmihini düÅŸünebiliyor musunuz?

Ä°MAJI DERÄ°N YARA ALDI

ÇaÄŸdaÅŸ örnekler var mı?

Bu tipolojinin güncel örneklerine hiç girmeyelim de asabımız daha fazla bozulmasın. Bunların batı dünyasındaki karşılıkları: Evangelistler, Yehova Åžahitleri, ağızlarını nefret ve lanete açan Hellfire, Brimstone vaizleri. Lanet seansının bende uyandırdığı duygu: ÅŸok! Bütün bu imajların beynime üÅŸüÅŸmesi ve ÅŸok. Yo, hayır. Bu topraklarda görmek isteyeceÄŸim, kabul edebileceÄŸim bir sahne deÄŸildir bu. Bizim baÄŸlandığımız Ä°slam'ın ruhunu muazzep eden bir duruÅŸtur. Kabul edilemez. Bir de üstüne amin çekilmesi. 'DerviÅŸin fikri neyse zikri de odur' düsturu belleÄŸimize kazınmışken, karşı tavır almamamız mümkün deÄŸil. Uzun sözün kısası, cemaatin imajı maalesef derin bir yara almış, Mr. Murphy bir kez daha doÄŸrulanmıştır. Bir yerde bir çatlak varsa o çatlak ille de büyür.

Aldatıldım

Cemaat bir siyasi parti kursa oy verir misiniz?

Hayır. Açıklayacağı programına sempati duysam dahi, ÅŸahsen benim elim oy vermeye gitmez, çünkü bireysel olarak aldatılmışlık duygusu ile mâlulüm. Ve çok müteesirim, çünkü Fethullah Hoca'nın ÅŸahsında bilge Müslüman figürü olabilecek olan bir otoriteyi yitirdiÄŸimi hissediyorum. Åžu kadarcık tarih bilgim varsa, medeniyetlerin taşıyıcı unsurlarının, yani dini yada dünyevi otoritelerin, yüzsuyu hürmetine ayakta kaldıklarını bilirim. 21. Yüzyıl'da bir Selahattin Eyyubi'nin çıkmasını beklemek hayaldir elbet. Ama Ä°slam'ın sulh temelli söylemlerinin hayata geçirildiÄŸini görmek istemek ÅŸöyle dursun, hele de sosyalist ideallerin aşındığı bir dünyanın Ä°slam'ın sesine ihtiyacı olduÄŸunu hissederim.

ktidar cemaatlerden de sorumludur demiÅŸtiniz?

Evet, dedim. Sözümü tetikleyen de sizin yazarlarınızdan Abdülkadir Selvi'nin 2004'den önce kaç vali, bakan, vekil ve üniversiteniz vardı ÅŸimdi kaç tane var mealindeki çıkışıdır ki, bu bende, hükümetin atamalarda görev tanımının, liyakatın, ehliyetin ötesinde kıstaslar kullanmış olduÄŸu kuÅŸkusunu uyandırır.  Öyle midir, deÄŸil midir?  Diyelim ki öyledir ve hakim anlayış, dindar olsun da ne olursa olsun ÅŸeklindedir. Öyleyse, one munite! Ben cemaate oy vermedim. Bencileyin laikler nezdinde, hele de 21. yüzyılın bu ölüm-kalım sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti en dirayetli beyinlere muhtaç iken, dini inançların çağın talep ettiÄŸi ehliyete galebe çalabildiÄŸi tutum, kabul edilemez bir tutumdur. Dahası, aldatılmışlık duygusu uyandırır. Ben, dini duyarlılıkları geliÅŸmiÅŸ, mütedeyyin, velâkin laik ve hepsinden önemlisi hesap sorulabilir, ÅŸeffaf bir kadroya vekalet verdim. Arkamdan iÅŸ çevrilmiÅŸ olabileceÄŸi duygusu, rencide eder.

AK Parti dini görüÅŸü siyasi görüÅŸüne etki eden bir parti deÄŸil mi? Siz AK Partiye niye oy verdiniz?

Yerliler iktidara gelsinler diye verdim. Anadolu'nun entelektüel sermayesi gün ışığına çıksın diye verdim. Madem ki serbest piyasa ekonomisidir, öyleyse sadece tüketim deÄŸil, üretime giriÅŸ de serbest olsun diye verdim. Yerlilerin önündeki eÄŸitimsel engeller kalksın, nepotizm, aferizm Allah rızası için son bulsun diye verdim. Bu ülkede ecnebi gibi yaÅŸayan, Çiller, Yılmaz, hatta Ecevit gibi expat'lardan ve ekürilerinden usanmıştım. Toplum mühendisliÄŸi törpülensin diye oy verdim. Devlet, millet içindir ÅŸiarını tuttuÄŸum için oy verdim. Kızımın mali kaygılarla orduevinde yaptığımız düÄŸününe en sevdiÄŸim insanların eÅŸleri örtülü oldukları için gelemediklerini seneler sonra öÄŸrendim. Ä°çimde halâ yaradır, onlar terbiyeleri icabı söylemediler, biz de bilmedikti. Onlar için oy verdim.

UZLAÅžMAZ ÇELÄ°ÅžKÄ° GÖRMEDÄ°M

Bu deÄŸiÅŸmesini istediÄŸiniz konularda çaba sarf edenlerin içinde, mesela cemaat gibi yapıların da olduÄŸunu görmemiÅŸ miydiniz?

Bu 'askeri vesayet' tanımlaması da ÅŸaman zikrine dönüÅŸtü. 'Vesayet' dediÄŸiniz, toplum mühendisliÄŸine duyulan arkaik iÅŸtiyak olmasın? 'Asker'de vardı da, sivilde yok muydu? Eskinin mülkiyesinin dünya görüÅŸü, harbiyesinin dünya görüÅŸünden farklı mıydı?  Eskiden dışiÅŸlerine belli bir tipolojinin haricinde eleman alınmazdı, yazılı olmayan kanun gibiydi. Åžimdi farklı mıdır? Farklı deÄŸilse, bahis konusu bu cemaat yapılanması vesayetin yeni versiyonu deÄŸildir de nedir? 'Paralel devlet' dedikleri nedir?

Åžaman zikrine benzese de askeri vesayetin bitirilme süreci, hukuki düzenlemeler, Ergenekon, Balyoz davaları gibi konularda bir gizli elin olabileceÄŸini düÅŸündünüz mü?

Hayır, çünkü adli sistemin mükemmeliyetine inananlardan deÄŸilim. Bu çerçevede, iddia edilen boyutlarda bir gizli yapılanma olabileceÄŸi aklımdan geçmedi. Zaman içinde kuÅŸkulandım, ses bantlarındaki TÜSÄ°AD, BBDK iliÅŸkileri de tüy dikti. Bakın, gizli yapılanma düÅŸünebilmem için cemaat ile AK Parti arasında ideolojik baÄŸlamda uzlaÅŸmaz çeliÅŸki hissetmem lazımdı ki, görmüyordum. Vardıysa uzlaÅŸmaz çeliÅŸki, o kadar iyi saklanmış ki, hala da göremiyorum. Sohbetimizin başından beri, kendimi laik muhafazakârım diye tanımlıyorum ya, ÅŸimdi buna bir de saftirik keriz sıfatını mı eklemeliyim?

MÜSLÜMAN RAHÄ°BELER

EstaÄŸfurullah. Ancak ÅŸimdiye kadar her ÅŸey süper miydi? Birdenbire mi bozuldu her ÅŸey?

ÖzeleÅŸtiri olarak kabul edin, samimiyetle söylüyorum. Oysa, benim cemaatin Vatikan iliÅŸkilerinden hazzetmemiÅŸliÄŸim de vardı. Åžimdi düÅŸündüÄŸümde, Catholic Journal diye bir sitede Cemal UÅŸÅŸak'ın bir tür Müslüman kardinal gibi lanse edildiÄŸini okuduÄŸumda da kanım  donduydu. Aynı yerde, cemaatin rahle-i tedrisinden geçmiÅŸ oldukları anlaşılan iki kızcağızın 'Müslüman rahibeler' diye anılmaları keza. Bu haberler bende yeni dünya düzeni ortak dinine duhul edildiÄŸi kuÅŸkusunu uyandırdıydı. Ha ÅŸimdi bana sen bir laik muhafazakarsın, sana ne oluyor diyebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız ama tümüyle dünyevi pencereden baktığımda yeni dünya düzeninin, neo-con'ların ayak seslerini duyduÄŸumda, ne yaptıklarının farkındalar mı bunlar diye düÅŸündüÄŸümü hatırlıyorum. Kaldı ki, Ä°slam'ın tek tanrılı dinlerin en mütekâmili olduÄŸunu bilen ve buna inanan biriyim, 'bizim peygamberimizi çöl bedevisi gibi görüyorlar, bu algıyı deÄŸiÅŸtirmeye çabalıyoruz' mealindeki açıklamalar bana naif gelir.

Nedir neo-conların yaptığı?

Neo-conlar, Yeni Ahit'le Eski Ahit'i evlendirmek suretiyle Yahudi-Hıristiyan ittifakını saÄŸlamaya çalışan adamlardır. Hıristiyan Amerikanın anti-semitist tavrını dönüÅŸtürmeye ve Ä°srail'in sahiplenilmesini kolaylaÅŸtırmaya çalışanlar. Åžimdi yeri deÄŸil ama bir gün anlatırım, Gorbaçov'un da rol aldığı büyük bir projedir. Zaman içinde üstüne bir parça da pagan tozu döküldü, panteizme yol açıldı falan. Ä°slam dünyası bu projeye resmen dahil edilmemiÅŸti, tersine, komünizmden sonraki hasım olarak yerini almıştı ki, Batı ekonomisinin bel kemiklerinden biri olan silah endüstrisi varlık nedenini idame ettirebilsin. Cemaatin, Vatikan iliÅŸkilerinin Ä°slamı yeni dünya düzeni kervanına katmak giriÅŸimi olabileceÄŸini düÅŸünmedim deÄŸil.

HAKÄ°KAT ADINA ÜZÜLÜYORUM

Ne mahzuru var bunun?

DoÄŸrusu iyi bir soru. DüÅŸününce, Ä°slam'a haksızlık gibi gördüÄŸümü idrak ediyorum. DoÄŸmadan ölüm gibi bir ÅŸey. Bunlar uzun mevzular, ÅŸu kadarını söylemekle yetineyim: Batı, asırlardır 'hümanizm' diye kavramın peÅŸinde koÅŸtu, yetmedi, başımıza kaktı. Çocuklara rönesans öÄŸreteceÄŸiz diye bir hal olduk. Oysa, meleÄŸi insana biat ettiren Bakara Suresini biz yılda kimbilir kaç defa kıraat ediyorduk. Ä°slam'da insana verilen pâye, insana tanınan sorumluluk hangi dinde vardır? Hümanizden tutun, YeÅŸillerin kaygılarına kadar, çaÄŸdaÅŸ dünyanın kariyer yaptığı onlarca dava, Ä°slam'ın çözümlediÄŸi davalardır. Hal böyle olunca, hakikat adına üzülüyor insan. En azından, ben üzülüyorum.

Peki, cemaatin Ä°slam'ı yeni dünya düzenine entegre etmeye çalıştığını mı düÅŸünüyorsunuz?

Cehenneme giden yollar iyi niyet taÅŸlarıyla örülüdür. Bilerek, isteyerek, teammüden deÄŸil herhalde, suizan etmekten Allaha sığınırım ama  Hazreti Ä°sa'nın Allah oÄŸlu olduÄŸuna iman eden bir papaz, Rab Yehova'yı özel tanrısı ilan etmiÅŸ bir hahamla birlikte iftarda ekmek kırmak, nasıl bir iÅŸtir, benim laik muhafazar yapılanmam anlayamaz. Ama attığınız adımın sizi nerelere götüreceÄŸinin farkına varmadığınız durumlar vardır. Åžu son TIR olayı gibi, kime, neye hizmet ettiÄŸi anlaşılmaz olaylar.  Ä°yi niyetle açıklanamayacak olaylar.  DediÄŸim gibi, saftirik keriz belki de en iyi tanımlardır bencileyin tipler için.

AMAÇ MIYIM ARAÇ MI?

Ä°yi niyetinizi hâlâ koruyor musunuz?

DoÄŸrusu o ki, söylenen boyutlarda bir kontra-örgütün varlığına halâ ihtimal veremiyorum. Belki, Müslümanlara yakıştıramadığım için. Belki, tanıdığım cemaat mensuplarına duyduÄŸum muhabbetten. Ah, ama o kör olasıca 'amaçların araçları meÅŸrulaÅŸtırması' anlayışı yok mu?! Ä°liÅŸkilere gölge düÅŸüren... Amaç mıyım, araç mıyım? Araçsam, neye hizmet ediyorum kuÅŸkusunu yüreÄŸe düÅŸüren kahrolası makyavelizm. Bakın, o korkunç. Cemaat isteyerek ya da istemeyerek en büyük yarayı orada açtı.

Devleti korumak iktidarın boynunun borcudur

Peki, ÅŸimdi ne olacak ?

Ne olacak, eleÅŸtirilerimizi erteleyip Tayyip Bey'in etrafını saracak, destek atacağız, o olacak. Çünkü, biz biliriz ki, en kötü devlet bile devletsizlikten evlâdır. Ve devleti korumak, iktidar partisinin boynunun borcudur. Bu memleketi sokakta bulmadık, kuytularda gizlenmiÅŸ kurda kuÅŸa emanet edecek halimiz yok.

Bunu kimler adına söylüyorsunuz ?

Kimsenin adına söylemiyorum, ne haddime! Yanlış anlamıyorsam, 'biz biliriz ki, en kötü devlet bile devletsizlikten evlâdır' cümlesindeki 'biz'i tanımlamamı istiyorsunuz. Çok zor bir soru! Siyasi partilerin, cemaatlerin, tarikatların, etnisitelerin ötesinde, gelmiÅŸiyle, geçmiÅŸiyle, geleceÄŸiyle içselleÅŸtiren bağımsız Müslümanlar, laik muhafazakârlar, desem? Hasılı, iflah olmaz yurtseverler desem, bir fikir vermiÅŸ olur muyum?

Peki bu desteğin karşısında iktidardan beklentiniz nedir?

Tabii, bir bedeli var bu desteÄŸin: yolsuzluÄŸu cezalandırması, asgariye inmesini saÄŸlayacak tedbirleri alması kaydıyla verilen destektir. Ben ÅŸahsen ahir ömrümde bir daha telefonu dinlenebilen bir baÅŸbakan, bir MÄ°T müsteÅŸarı da görmek istemiyorum. Özel iliÅŸkileri kameraya kaydedilebilen bir Anamuhalefet BaÅŸkanı da görmek istemiyorum.AK Parti iktidarına bir ÅŸans daha tanıyacağız. Öyle koalisyon filan deÄŸil, tek başına iktidar ÅŸansı ki, çevrenin böylesine  kirlenmesine nasıl müsade ettilerse, öyle temizlesinler.

Umudunuz var mı ?

Var. Rusların 'Babalar topuklayınca, çocuklar dizginlere asılır' diye bir atasözleri vardır. Bence yolsuzluktan, eblehlikten, paçozluktan Türkiye de usandı. Dizginlere asılmamızın zamanıdır. Peres'e 'One munite!' çeken ErdoÄŸan, Hoca ya da deÄŸil, paralel yapılanmanın başındaki her kimse ona da haydi haydi çekecektir diye düÅŸünürüm. O gün de sözüne 'Sayın Peres, benden büyüksün ama…' diye baÅŸlamıştı, bugün de aynı uyarıyı aynı efendilikle yapacaktır.

Ya benim olursun ya da toprağın

Türkiye'de demokrasi adına yapılan iÅŸler biraz karışık deÄŸil mi? Åžimdiye kadar seçilmiÅŸ iktidarları istemeyen güçler yine devletin içinden çıkmadı mı? ÇekiÅŸmelere ÅŸimdi yenileri de eklendi. Mesela 'bir dini sivil grup' iktidara niye karşı olur? Kader mi dememiz lazım?

Ben kader demezdim, Türk tipi telaÅŸ derdim. TSK'nın darbedir, muhtıradır telaşını da aynı fasıldan görmek mümkündür. Gol atamayınca topunu alıp gitmeye kalkan ergenleri hatırlatan bir tavrımız vardır bizim. Ä°nce ayar, adanmışlık, süreklilik bize zul gelir. MeÄŸer ki, hep bizim istediÄŸimiz yöne evrilsin, demokrasiyi kolay içimize sindiremeyiÅŸimiz bundandır diye düÅŸünürüm. Hasmımızla el sıkışıp yolumuza gitmesini bilmeyiz. 'Ya benim olursun, ya toprağın' anlayışının, sadece kadın-erkek iliÅŸkilerinde deÄŸil, leh-aleyh iliÅŸkilerinde de geçerli olduÄŸunu düÅŸünürüm. En sıradan yasa tasarıları üzerinde estirilen bu yabanıl kavga nedir, natamam ruhların hezeyanından baÅŸka?

Birçok ÅŸeyi haklı olarak eÄŸitim eksikliÄŸine baÄŸlıyorsunuz. Amma velakin son krize bakıyoruz. Son derece eÄŸitimli insanlardan oluÅŸmuÅŸ bir kadro, gönül bağı ile kurulmuÅŸ bir hiyerarÅŸi…

EÄŸitim, düzen, intizam, süreklilik; hepsi var. Vallahi ÅŸu son konuÅŸmalarını dinlemeyeydim Hocaefendi'nin, Uganda'dan ananaslar, yok hangi ihaleyi kim holding alsın müzakerelerini, 'gönül bağı' saptamanıza prim verir en azından yeniden düÅŸünürdüm. Öyle görünüyor ki, olay gönül bağının ötesinde çıkarlar içeriyor. Ha, cemaatin tabanı olan bitenin farkında mı? Herhalde deÄŸil. Velâkin, cehenneme giden yollar da iyi niyet taÅŸlarıyla örülüdür derler. 'Son derece eÄŸitimli' insanların daha bir müteyakkız olacaklarını düÅŸünürüm.

YolsuzluÄŸu ortaya çıkarmak bir hakperestlik deÄŸil midir?

Her zaman deÄŸil. ÖrneÄŸin, iki dilim baklava çalan bir evsizi ortaya çıkartmanın 'hakperestlik' tanımını hak etmediÄŸini düÅŸünürüm. Bana katılırsanız, hırsızlığın bile özü itibariyle bir dünya görüÅŸünün ürünü olduÄŸunu teslim edersiniz. Adına 'komisyon' der, iÅŸletme defterine kayıt düÅŸer yasallaÅŸtırırsanız en galiz avantayı bile hırsızlık sayılmaktan çıkarabilirsiniz. DiyeceÄŸim, hırsızlık bile üzerinde milli mutabakat isteyen bir ameldir. Bu mutabakat varsa, vakâ-i âdiyeden bir olaya indirgenir. Çalan yakalanır, cezalandırılır. Hadise ulusal bir mesele olmaktan, devletin bütününü ilzam etmekten çıkar. Amerikan uzay araçları imalatçısı Lockheed'in rüÅŸvet skandallarını hatırlayın. Åžirket 1971'in baÅŸlarında temerrüte düÅŸmüÅŸ, F-104 uçaklarını satabilmek için o zamanın parasıyla 22 milyon dolar rüÅŸvet dağıtmıştı. Kimlere, Alman Savunma Bakanı Strauss'a, bir Ä°talyan bakana, Japon BaÅŸbakanı Tanaka'ya, Türk kökenli Suudi silah tüccarı Adnan Kaşıkçı'ya, Hollanda'nın anlı ÅŸanlı kraliçesi Juliana'nın kocası Kral Bernhard'a. Bizde de daha Mustafa Kemal hayattayken, Ä°ÅŸ Bankası, Anadolu Sigorta, Liman Ä°ÅŸletmeleri, Könnig ailesinin meÅŸhur hikayesi, Bayar'ın intihar eden büyük oÄŸlunun hikâyesi, 'Verdimse, ben verdim' diyebilen Süleyman Demirel... Kime, Ilıcak'a. Civangate'ler, Korkmaz YiÄŸit'ler, Uzan'lar. Saymakla bitmez. Rus Çarı Deli Petro, 1710, 'Elleri çivilenmemiÅŸ olsaydı Ä°sa bile çalardı' demiÅŸti. Ä°nsanın olduÄŸu her yer ve zamanda, hırsızlık hep var. Deli Petro hep doÄŸrulanır.

YOLDAN ÇIKAN YA SÄ°STEMSE...

Hırsızlık kötü bir ÅŸey deÄŸil mi? Bunu hiç konuÅŸmayacak mıyız?

Hırsızlık, hak gaspıdır. Gayri ahlâki, eÅŸitlik ilkesini ihlal eden, kul hakkını hiçe sayan asla kabul edilemez bir davranıştır. Benim iÅŸaret etmeye çalıştığım, bir ülkenin başına gelebilecek en vahim, en tehlikeli olayın münferit hırsızlıkların deÄŸil, yoldan çıkmışlık, yolsuzluk halinin olduÄŸudur. Ayakkabı kutusundaki o 4,5 milyon ya da bilmem kaç doların çalınmış olmasından ziyade çalanın yanına kâr kalmasını mümkün kılan yolsuzluktan korkmak gerekir diye düÅŸünürüm. Hırsız yakalanır, cezalandırılır, peki ya yoldan çıkmış sistem? O nasıl düzeltilir? Hele de millet hırsızlık konusunda yalama olmuÅŸ, yeterli duyarlılık sergilemeyecek hale gelmiÅŸse, nasıl?

CHP BU CÜRETÄ° KÄ°MDEN ALIR

Halk bu konuda yeterli duyarlılık sergilemiyor mu?

Benim sergilediÄŸine dair derin kuÅŸkularım var. Hırsızlık, hak gaspı, insanımızı gerçekten rencide ediyor olsaydı, Uzan bu ülkede %7 oy alamazdı gibime gelir. Az kalsın barajı aşıp, Meclis'e girecek, bir de üstelik dokunulmazlık kazanacaktı! Miting meydanlarında kürsüye her çıkışında yuhalanır sanırdınız, öyle olmadı. Bakın, Kelebek magazin tayfası Paris'teki yaÅŸamının iç gıcıklayıcı resimlerini çekebilmek için nasıl da uÄŸraşır. Ä°stanbul'u Sarıgül'e sunan CHP bu cüreti kimden alır? Tabii ki, halkımızın 'Helâl olsun adama!' hayranlığı ile 'Allah'ından bulsun!' edilgenliÄŸinin bileÅŸkesinden.

VAZÄ°FE NAMUSUNU BÄ°LECEKLER

Ama Sarıgül mahkûm olmadı... Ä°spat edilene kadar suçsuzdur karinesi.

Ben de onu diyorum. Yolsuzluk bir iÅŸi yapılması gerektiÄŸi gibi yapmamaktır. Baykal, o gün esip köpürmekle kalmasaydı, KılıçdaroÄŸlu elinde salladığı dosyaların üstüne gitseydi, savcılar suç duyurusudur diye harekete geçselerdi, Sarıgül mahkemede adam gibi aklansa veya hüküm giyseydi, bugünlere gelmezdik. Savcıların delilleri hakkıyla toparlayamaması yolsuzluktur. Eksik, tutarsız, çeliÅŸkili yasalar çıkarmak yolsuzluktur. Dosyalara bigane kalmak yolsuzluktur. Geç kalmış adalet yolsuzluktur. YolsuzluÄŸu önleyeceksek, herkes vazifesini namusu bilecek, görevini yapacak ya da gidecek. Aksi halde bu kör dövüÅŸü devam eder, biz seçmenler kimseye güvenmez, içgüdüleriyle hareket eden bir güruh olarak kalırız.

Babasını kesse şaşmam!

Bu kavga ortamında; genellemeler, suçlamalar, karşı suçlamalar içinde hakim olan dile bakarak toplum davranışlarını nasıl görüyosunuz?

Söylenen boyutlarda bir kontra-örgütün varlığına hâlâ da ihtimal veremiyorum derken, belki de, olan bitenin altında, Dostoyevski'nin topluma musallat olan 'iblis' diye tanımladığı 'poÅŸlost'un, yani laubaliliÄŸin, hamhalatlığın, disiplin yoksunluÄŸunun, görev bilinci eksikliÄŸinin, bütünü görememe halinin, ergen sığlığının, eblehleÅŸmenin, batılıların 'Filistinizm' dedikleri, benim Filistinlilere ayıp olur diye 'paçozluk' demeyi yeÄŸlediÄŸim hastalığın sırıttığını hissettiÄŸim için. Bu ülke nicedir, Sayın Ali Saydam'dan ödünç aldığım bir tanımlama ile 'tekâmülü nâtamam ruhlar'ın eline düÅŸtü. Dörtbir yanımız hasmından kurtulmak iÅŸtiyakı içinde bütünü ıskalayan ergenlerle sarılı. Her yaÅŸtan ergenler. Bir ÅŸey ya iÄŸrençtir ya ÅŸahanedir. Ya toptan iyidir ya da toptan kötüdür. Türkçe bilmezler. Empati geliÅŸtirmiÅŸ deÄŸillerdir, kendilerini hasım ilan ettiklerinin yerine koyamazlar.

ÖNCE EĞİTÄ°MÄ°NE BAKALIM

Örnek versek...

Geçenlerde söyleÅŸisinde Hanefi Avcı, kendisince fevkalâde hayati bir konuda baÅŸvurduÄŸu HSYK'dan iki yıl cevap alamadığını, aldığında da farklı dosya numarası ile aldığını söylüyordu. Yargıtay'ın depolarına bir bakın, Allah aÅŸkınıza. Mecelle, 1792, baÄŸlamında en 'müstakim ve emin, hakim, fehim, mekin ve metin' yargıcınız bile, böylesi karmaÅŸanın içinden hakkıyla çıkamayacaktır. Bir araÅŸtırma yapılsın, 'müstakim ve emin, hakim, fehim, mekin ve metin' sıfatlarının telmihlerini hukuk eÄŸitimi görmüÅŸ bin kiÅŸiye sorsun, bilen sayısı bir elin beÅŸ parmağını geçmez. Ve önümüzdeki iki yıl içinde hukuk fakültesi mezunu 10.000 genç daha giriyor sisteme.

FIKHA HAKÄ°M OLMALI

Hukuk ve ilahiyat birarada neden önemli?

Çünkü uluslararası tecrübe, hukuk ve ilahiyat eÄŸitiminin ancak master seviyesinde verimli olabildiÄŸini bildirir. Talebe herhangi bir dalda, isterse fizikte, kimyada, isterse tarihte sosyolojide, lisans yapacak, yetmez, birkaç sene çalışacak, iÅŸ hayatını tanıyacak. Hukuk ve ilahiyata daha sonra ve destur çekerek girecek. Niçin, çünkü din en üst düzeyde soyutlamadır. Hukuk, keza. Ortaokul çağındaki çocuk, soyutlama ehliyetine haiz deÄŸildir. O yaÅŸta en iyi ihtimalle, hafızası güçlüdür, sesi güzeldir, iyi bir mevlithan olur. Keza, fıkha hakim olmayandan hukukçu olmaz. Olsa olsa dava vekili olur, hukuÄŸun ruhunda deÄŸil, yasaların maddelerinde yoÄŸunlaşır. 24 yaşında, hemen hiç hayat tecrübesi olmayan bir delikanlıyı, hele bir de kırsal çıkışlı ve kentleÅŸme maÄŸduruysa, felsefe, tarih, hatta Türkçeye hakim deÄŸilse, murakabe yetisini öldüren test sistemiyle yetiÅŸmiÅŸ ise savcı kürsüsüne yerleÅŸtirirseniz, adli sistemi her türlü yanlışa açıyorsunuz demektir. Åžahıs önce babasını keserse, ÅŸaÅŸmamak gerekir. Hasılı, kusurlu eÄŸitimin çırpıştırdığı sistemler dış güçlerin komplosuna, iç güçlerin ihanetine gerek kalmadan da kendi kendilerini dinamitleyeceklerdir.

Sahte delili mübah gören dindar

BaÅŸbakan'ın hedeflediÄŸini söylediÄŸi 'dindar nesil'in yeni dünya düzeniyle uyumu nasıl olacak?

Ya entegre olacaksınız ya da dışında kalacaksınız ki, dışında kalmanız fiilen mümkün deÄŸildir. Düzen size ille de bulaÅŸacaktır, rahat bırakılmanız, dininizi, inançlarınızı gönlünüzce yaÅŸamanıza izin verilmesi olası deÄŸil. UyuÅŸmanın yollarını aramak ve bulmak zorundasınız.

AKLINA ESEN OKUL AÇAMAZ

UyuÅŸmazsa…

UyuÅŸmazsanız, yeni dünya düzenini dönüÅŸtürmeye çalışacaksınız. Buradaki baÅŸarı ÅŸansı, dünya görüÅŸünüzün, eÄŸitim felsefenizin tutarlılığı ile doÄŸru orantılıdır. Nasıl insan istiyoruz biz? Ä°stediÄŸimiz tür insan yeni dünya düzenine nasıl entegre olacak? Ä°nsanoÄŸlunun bunca yıllık entelektüel birikimini aklınıza estiÄŸi gibi yoksayamazsınız. Dünya ile bütünleÅŸtiremeden, sınamadan, ahkâm kesemesiniz. Aklına esen okul açamaz, müfredat belirleyemez. Belirlerse, sonuç kaosa evrilir. Ä°ÅŸin kötüsü, Türkçeye hakim olmayan nesiller felsefe üretemezler, milli bir dünya görüÅŸü de kurgulayamazlar. Sonunda, dindar nesil diye, elinde kötü bir Kırıkkale tüfeÄŸi, kendisini -tövbe estaÄŸfurullah- 'Allah'ın askeri' sanan tiplerle baÅŸbaÅŸa kalmışlık ihtimali de var. Bir de tabii, hırsızı yakalamak gibi bir 'amaç' uÄŸruna delil üretmeyi mubah sayan 'dindarlar' ihtimali de...

Dershane tefrika doÄŸurur

Aslında kavganın alevlenme sebeplerinden birisi olarak 'dershaneler' konusunu sormak isterim...

Dershane diye eÄŸitim sistemine alternatif bir oluÅŸum kabul edilemez. Cemaatinkiler ya da deÄŸil, dershaneleri sistemin içine almak gerekir, aksi takdirde tevhidi tedrisat ilkesini de zedelemiÅŸ olursunuz ve bu talebe arasında tefrika doÄŸurur. MEB tedrisatının yetersiz kaldığı durumlarda okullara fazladan etüt saatleri, hatta haftasonu ve yaz okulları konur, ÅŸu ya da bu nedenle geri kalan öÄŸrenciye avans tanınır. Yurtdışında onlarca örneÄŸi var.

Gezi olayları ve şimdi de bunlar...Sizce bu iktidar neyi niye yapamadı?

Zihniyeti deÄŸiÅŸtiremedi. Zaten, tek bir iktidarın üstesinden gelebileceÄŸi bir reform deÄŸildi zihniyet deÄŸiÅŸikliÄŸi. Filistinizm, tek bir kuÅŸakta çözülebilecek bir sorun deÄŸil. Ruslar, bir buçuk asır uÄŸraÅŸtılar, sonunda o kanlı ihtilal oldu. AK Parti ya da bir baÅŸka iktidarının elinde sihirli deÄŸnek yok.

11 yıl çok kısa bir süre deÄŸil...

Hayır, yanılıyorsunuz. 11 yıl çok kısa bir süre. Kaldı ki, ne bu iktidar, ne de seçmeni Ay'dan geldi. Siz, ben, iktidar, muhalefet, hepimiz, bu toprakların ürünüyüz. Aynı yetersizlikleri, aynı sakatlıkları, aynı duyarlılıkları, aynı duyarsızlıkları paylaşırız. Åžöyle bir düÅŸünün, seçimle gelmiÅŸ hangi iktidar, milyonların ahını almayı göze alıp da mesela Memurîn Muhâkemâtı Kanunu'nu deÄŸiÅŸtirmeye kalkışabilir? O kanun ki, yetersizliÄŸi ya da düpedüz ahlaksızlığı ayyuka çıkmış bir memurun iÅŸine son verilmesini önler, elinizi kolunuzu baÄŸlar. Bütün yapabildiÄŸiniz, adamı veya kadını Ä°stanbul'dan sürmek, meselâ Erzurum'un başına bela etmektir.

BÄ°TTÄ°

Karşılıklı suçlama dilinden çıkıp 'nerede hata yaptık' sorusuna aklı selim cevaplar oluÅŸturması amacıyla gerçekleÅŸtirdiÄŸim röportaja gelen tepkilere bakınca çok da doÄŸru bir yolda olduÄŸumuzu görüyorum. Alev Alatlı'nın ifadesi ile 'entellektüel ahlak'ın sesi çoÄŸaltıldığı zaman toplum ancak nefes alabilir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.