Benlik Ve Mandala: Hakikat Yolcusu İçin
Benlik, ruhsal bütünlük genelde fantezilerde, rüyalarda, gündüz düşlerinde kendini daire, dörtlülük (dört rakamıyla ilgili şeyler), çocuk ve mandala şeklinde gösterir. Böylesi durumlarda içsel yaşamın, bilinçdışının kişiye karşı yaptığı bir çağrı söz konusudur
Yola çıkılacaksa baÅŸka bir ÅŸey için deÄŸil;
sadece, ama sadece hakikate ermek için yola çıkılmalı
(Dücane CündioÄŸlu, Daire’ye Dair, s. 21)
De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu?” Ne var ki, sadece akleden
kalbe sahip olanlar bunu kavrayabilir.
(Kur’an, 39/9)
Zaman aktıkça insanın kendisi de bir su gibi akar, öyle ki kimi zaman bazı engellere çarpıp akıntısız bir su birikintisine, kimi zaman da önüne gelen her bir engeli durmaksızın, kendinden geçmiÅŸçesine ezip geçen bir sel akıntısına dönüÅŸür. Ä°nsanın en derin varlığına, özüne, insan olmanın kaderine iÅŸlenmiÅŸ olmalı böylesi deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸümler, iniÅŸler çıkışlar, göÄŸe uçuÅŸlar, suyun dibine batışlar… Yeryüzüne adım attığımız andan itibaren etrafımızda yaÅŸamamızı ÅŸekillendirmeye çalışan, bizlere isim takan, kendi beÄŸenileri doÄŸrultusunda, kendi yaÅŸayamadıkları, erteledikleri düÅŸleri bizlerin üzerinde tatbik etmeye çalışan insanlarla karşılaşırız, onlara doÄŸarız adeta, onlar bizden onların bir parçası, belki de hiç olmayan kuyrukları ve Atlantis misali yitik ve de hep arzulanan kayıp cennetleri olmamızı isterler. Öte yandan ise hiçbir zaman bilemediÄŸimiz ve bilemeyeceÄŸimiz, Allah’ın bizler için hazırladığı kader kitabında yer alan baÅŸka planlar da söz konusu, belki de içine doÄŸduÄŸumuz insanların düÅŸündüklerini adeta zıtlayıcı planlardır bunlar… Peki, onların istekleri, bizim kendi fıtri yapımız ve Hakikatin dayanılmaz ağırlığı karşısında bizim yapmamız gereken nedir? Nereye bakmalı, neyin peÅŸinden gitmeli, hakikate nasıl ulaşılmalı gibi sorular insanın zihninde cirit atıyor. Her halükarda yaÅŸadıkça, zaman içerisinde ilerledikçe, kendimizi bulma adına, bir yandan ailemiz, diÄŸer yandan çevremiz tarafından bizlere çizilmiÅŸ, onların hataları, yanlışları ve eksiklikleri doÄŸrultusunda sırtımıza bindirdikleri yüklerle, kader yolunda kendimize ve Hakikate doÄŸru bir yolculuÄŸa çıkmış gidiyoruz.
Geçen yüzyılın yetiÅŸtirdiÄŸi ender ilim insanlarından biri olan Carl Gustav Jung’un kurmuÅŸ olduÄŸu analitik psikoloji ekolünde sözünü etmeye deÄŸer önemli bir arketip söz konusudur. Bireyin ömür boyu mücadelesini verdiÄŸi bir oluÅŸum, yani Benlik. Ä°nsanın psiÅŸesinde merkezde yer alan ve düzeni saÄŸlayan bir arketip olan Benlik, kiÅŸiliÄŸin tümünü, bütünlüÄŸünü simgeler. BireyleÅŸme sürecinden geçen insanın iç çatışmalar ve dalgalanmaların ardından, parçalanmadan, bölünmeden yola çıkarak, zıtlıkları adeta bir ierosgamos (kutsal evlilik) ile bir araya getirerek ulaÅŸmayı hedeflediÄŸi bir erek noktasıdır bu, sufilerin deyimiyle kâmil-î insan olmaya, tekâmüle giden yoldur bu. Bu tepe noktasına yaÅŸarken ulaÅŸabilen çok az insan vardır (ölülerin kemale ulaşıp ulaÅŸamadıklarını bilemeyiz) belki de ÅŸu fani yaÅŸam içerisinde ulaşılması imkânsızdır da ama bunun için verilen çaba bile insanın yaÅŸamını gerçekten anlamı kılmakta ve mücadelesini onurlandırmaktadır. Benlik, ruhsal bütünlük genelde fantezilerde, rüyalarda, gündüz düÅŸlerinde kendini daire, dörtlülük (dört rakamıyla ilgili ÅŸeyler), çocuk ve mandala ÅŸeklinde gösterir. Böylesi durumlarda içsel yaÅŸamın, bilinçdışının kiÅŸiye karşı yaptığı bir çaÄŸrı söz konusudur. Daire, dörtgen, mandala sembolleri kuÅŸatıcılıkları ve muhteva ettikleri devridaim dönüÅŸle bu tamamlanmışlığı çok güzel bir ÅŸekilde ifade ederler. Buna ilaveten yeryüzünde görebildiÄŸimiz tüm ibadethanelerin böylesi bir tamamlanmışlığa vurgu yapan
mimari yapılarını da göz önünde tutmak anlamlı olacaktır. Ender Gürol, Jung’un Analitik Psikoloji kitabına yazdığı önsözde ÅŸöyle demektedir:
Mandalalar, bölünmezleÅŸme simgesidir. Bunlar insanlık tarihinin en eski dinsel simgelerindendir; ta TaÅŸ Devrine dek uzanırlar. Hemen hemen her halk topluluÄŸunda, her kültürde karşılaşılır bunlarla. […] Daire hareketi, insan yaradılışındaki bütün aydınlık ve karanlık güçleri, dolayısıyla her türden psikolojik karşıtları hareket geçirmesi bakımından manevi bir anlam taşır. Bu, kendi kendini dölleyerek kendini tanımak demektir. “ (76-7)
Dücane CündioÄŸlu Daire’ye Dair adlı kitabında: “Özümüz bir kere inmiÅŸ bulundu bu âleme. Bu nedenle özümüz, geldiÄŸi yere dönmeyi özlüyor; kemâline ermeyi istiyor; eksik kaldığı için utanıyor. Dairesini tamamlamak için çırpınıp duruyor. Zira kemâle ermeyi arzuluyor” (21-2), demektedir. Yani sanki insanın bu daireyi tamamlaması, insanın kaçamayacağı, sırtını dönemeyeceÄŸi alnına yazılmış bir hakikat gibidir. Ancak ÅŸu modern dünyada yaÅŸadıklarımızla ve esiri olduÄŸumuz onca ÅŸeyin gölgesinde insan en büyük yabancılaÅŸmayı kendisine, benliÄŸine, daireye karşı deneyimlediÄŸi için, üstüne üstlük bir de kapitalist sistemin sürekli vazettiÄŸi çalış, çalış, çalış sloganları altında düÅŸünmeye de vakti olmadığından hem bu fıtrî arzusunun hem de potansiyelinin farkında olmadan bir ömür çürütebiliyor.
Hakikat arayışı yolculuÄŸunda kendini tanımaya, kendi benliÄŸine ulaÅŸmaya çalışan insanın karşısına çıkan mandalalar ruhun derinliklerinden gelip ciddiye alınıp hakkıyla üzerine
düÅŸünüldüÄŸünde demin de bahsettiÄŸimiz gibi kiÅŸinin yaÅŸamı üzerinde ÅŸaşırtıcı etkilerde bulunarak ciddi bir tekâmül sürecinin baÅŸlangıcına vesile olabilecek bir güce sahiptir. KiÅŸinin iç dünyası böylelikle çevresinden, ailesinden ona doÄŸru aktarılmış olan ve ayrıca kendilik algıları sonucunda ruhunda yer edinen çoÅŸkusal, zihinsel çatışmalar ve komplekslerden de kurtulur, adeta bir yeniden doÄŸuÅŸ gerçekleÅŸir. Hakikat yolunun yolcusu insan tam anlamıyla kendini bilmeye yöneldiÄŸi için artık benliÄŸe ulaÅŸmaya çalışmaya baÅŸlamıştır. Bu noktada mandalaların önemini dile getiren Jung’un Anılarında söylediklerine kulak vermekte fayda var:
Mandalalar, bana her gün, benliÄŸinin ne durumda olduÄŸunu gösteren ÅŸifrelerdi. Onlarda kendimi, yani tüm benliÄŸinin devinimini görebiliyordum. BaÅŸlangıçta onları tam anlayamamama karşın, çok önemli olduklarını bildiÄŸim için, onları çok deÄŸerli mücevher gibi sakladım. Odak noktası olduklarını anlayabiliyordum ve zamanla onların sayesinde, benlikle ilgili, duraÄŸan olmayan bir göstergeyi izleyebilme ÅŸansına sahip oldum. BenliÄŸin, benim ve benim dünyam gibi bölünmez olduÄŸunu düÅŸündüm. Mandalalar bu bölünmezliÄŸi ve ruhun mikrokozmik doÄŸasını simgeler. (160-61)
Haliyle birbirimizle patolojik seviyede geliÅŸtirdiÄŸimiz bağımlı iliÅŸkilerden tam olarak sıyrılamadığımız için ne hakkıyla hakikat yolunda ilerleyebiliyor, ne de bunun bir ileri noktası olan BenliÄŸimize ulaÅŸmaya çabalayabiliyoruz. Bunun bir sonucu olarak da devridaim, son nefesimizi verene kadar dairenin hep aynı noktasında yaÅŸayarak ama hep ilerlediÄŸimizi sanarak nefes tüketiyor, ömrümüzden ömür çalıyoruz.
Suat Baran
Yararlanılan Kaynaklar:
—Hayat Kitabı Kur’an: Gerekçeli Meal-Tefsir. Mustafa Ä°slamoÄŸlu, DüÅŸün Yayıncılık, 2010.
—CundioÄŸlu, Dücane. Daire’ye Dair. Kapı Yayınları, 2010.
—Jung, Carl Gustav. Anılar, DüÅŸler, DüÅŸünceler. Çev. Ä°ris Kantemir Can Yayınları, 2009.
—Jung, Carl Gustav. Analitik Psikoloji, Çev: Ender Gürol, Payel Yayınevi, 2006.
Henüz yorum yapılmamış.