Sosyal Medya

Şevket Hüner: Esirler bir Ganimet mi yoksa Emanet midir



Hicri 2.yılda farz kılınan oruç ile başlanan Ramazan’ın 12. gününde Mekke’den gelen kervanı basma emriyle yola çıkılıyor. 17. gününde ise Bedir’de tam teçhizatlı 1000 kişilik bir düşmanla savaşmak zorunda kalıyorlar. 19. gün kazanılan savaşın sonrasında alınan 70 esir ile ilgili bir imtihan içinde buluyorlar kendilerini. Esirlere yapılacak muamele hususunda, Hz. Ömer bunların öldürülmesini, Hz. Ebû Bekir ise fidye karşılığında serbest bırakılmalarını teklif ediyor. Resulullah(sav) ikinci teklifi benimseyerek esirleri 1000-4000 dirhem arasında para ödemeleri şartıyla, ödeyemeyecek esirleri ise on Müslümana okuma yazma öğretmeleri koşuluyla serbest bıraktırıyor. Ama bu uygulamaya karşı çıkan, savaş hukukundan bahseden Enfal / 67-69. ayetleriyle, Resulullah(sav) ve sahabe sert bir şekilde uyarılıyor…

İşte bununla başlayan savaş esiri olarak alınanlara nasıl davranılacağı hakkında inen ayetlerin ve Resulullah’ın (sav) uygulamaları, farklı mezheplerin görüşleri, örfün katkıları, saltanatların tutumları üzerinden galip zihinle oluşturulmuş esirler, köleler, cariyelerle ile ilgili büyük bir külliyat oluştu. Fakat daha sonraki asırlarda art arda gelen ve önlenemeyen yenilgilerin sonucunda İslam’ı, gerilemenin ve yenilgilerin sorumlusu tutan mağlup zihinler, batının savaş hukukuna teslim olunca, esirler ile ilgili hükümler ilmihal kitaplarının içine mahkûm edildi…

Son yüzyılda, batılılar tarafından gasp edilmiş, halkı Müslüman olan topraklarda buna karşı örgütlenenler, aldıkları esirlerin kafalarını tekbirlerle kestikleri görüntüleri paylaşarak işgalcilerin kalplerine korku saldıklarını iddia ediyorlardı. İslamofobi’yi canlandıran, lojistiği batılılar tarafından sağlanan ne idüğü belirsiz bu örgütlerin yaptıkları aşırılıklar, batılıların işgalini ve yaptıkları vahşeti bile gölgede bırakıyordu.

Ama her şeyin bir sonu vardı. İslam’ı vahşetin sorumlusu gösterip buna karşılık barışçı ve hümanist görünerek Müslümanların zihinlerini işgal eden ve tek çözümün kendileri gibi olunması gerektiğini söyleyen batılıların gerçek yüzlerini ortaya koyan yetimler ortaya çıktı. Soykırımcı siyonistlerin hiçbir savaş hukukuna riayet etmeden ve ikinci dünya savaşı sonrasında kurulan adalet, barış ve insan hakları örgütlerinin sessiz desteğiyle, çocukları katlettiler, hastaneleri okulları ve camileri yerle bir ettiler. Tüm batılı işbirlikçilerin de yardımıyla dört bir yandan sardıkları Filistinlilerin üzerine yüzbinlerce bomba atıp binlerce insanı katlettiler.

İnsanların vicdanlarını sızlatan bu vahşet ve soykırım, bir avuç Müslüman’ın direnişini kıramadı ve sonunda ateşkese razı oldular. Ve o zaman Gazzellilerin, soykırımcı siyonistlerden farklarının sadece direniş olmadığı ortaya çıktı. Siyonistlere esir düşünce kendilerine nasıl işkence edileceğini bildikleri, hayata mülteci kamplarında başlayan, bombardımanda kendi çocuklarını ve ailelerini koruyamamış, açlığa ve susuzluğa karşı direnmiş bu yetimler, aldıkları esirleri bir emanet bilmişti. Karşılıklı esir takasında görüldü ki Müslümanlar esirlerini yemeyip yedirmiş, içmeyip içirmiş ve korumuşlardı. Esir aldıkları kadın askerlere cariye gözüyle bakmamışlardı. Üstelik iade aldıkları kardeşlerine yapılan işkenceleri görüntülemeye tenezzül etmediler. Bombalanan evlerinin yıkıntıları üzerinde yaptıkları esir değiş tokuşu ile İslam’ın izzetini ve merhametini tüm dünyaya ilan ettiler. Bu ilkeli ve izzetli tavır, soykırımcı siyonistlerin ve işbirlikçilerinin gerçek yüzlerini ortaya koyuyordu.

Bugüne kadar esirlerden ve onlara nasıl davranıldığından bahsedenler genellikle esir alanlardı.

Ama şimdi değiş tokuş töreninde konuşan esir İsrailli asker Alexander Turbanov diyor ki:

"Nezaketiniz vicdanıma kazındı. Aranızda yaşadığım 498 gün boyunca, maruz kaldığınız saldırgan düşmana rağmen, saf kahramanlığın, insanlığa ve değerlere saygının anlamını öğrendim. Siz kuşatılmaya rağmen özgür olanlardınız, ben tutsaktım ve siz hayatımın koruyucularıydınız. Bana bir babanın çocuklarına gösterdiği şefkatle davrandınız. Sağlığımı ve onurumu korudunuz. Toprakları ve gasp edilmiş hakları için savaşan adamların pençesinde olmama ve ülkemin hükümetinin kuşatılmış bir halka karşı iğrenç soykırım uygulamalarına rağmen açlığın veya aşağılanmanın bana dokunmasına izin vermediniz. Erkekliğin anlamını, fedakarlığın değerini, aranızda yaşayana kadar anlamamışım. Ölümü gülümseyerek karşılayıp öldürme ve yok etme araçlarına sahip düşmana karşı çıplak bedeninizle direndiğinizi görene kadar fark etmemiştim. Ne kadar uğraşsam da değerinizi yansıtacak, yüce ahlakınız karşısındaki hayretimi ve hayranlığımı ifade edecek kelimeler bulamayacağım. Dininiz size esirlere karşı böyle mi davranmanızı öğütlüyor? Bu ne büyük dindir ki, sizi bu kadar yüce bir mertebeye eriştirmiş. Karşınızda tüm insan hakları ve düşmanla mücadele protokolleri çöker! En zor anlarda dahi yalan sloganlarla değil, yaşadığımız gerçeklerin ışığında adalet ve merhamet gösterdiniz. En karanlık koşullarda bile ilkelerinizden vazgeçmediniz. İnanın bana, eğer bir gün buraya dönersem ancak sizin saflarınızda bir mücahit olarak dönerim. Çünkü hakikati halkınızdan öğrendim ve sizin sadece toprağın değil, aynı zamanda ilkenin ve haklı davanın da sahipleri olduğunuzu anladım.”

Esir takasıyla bırakılan kadın Asker Agam Berger: "Kassam Tugayları, dini inancımıza büyük saygı gösterdi. Hamursuz Bayramı'nı kutlayabilmek için mısır unu istedim getirdiler. Günlük dualarımı edebilmek için Siddur dua kitabı istedim, verdiler. Esirlere karşı çok anlayışlı davrandılar. Yom Kippur ve Ester Orucu'nu tutmamızı sağladılar. Savaşın ortasında nasıl başardıklarını bilmiyorum ama ihtiyacımız olan eşyaları hemen temin ettiler."

Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.  (Enfal/ 70)                                                                                       

Şevket Hüner / 20 Şaban 1446

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.