Sosyal Medya

Mustafa Kutlu: Mahzun mücahit

Babam sol kolu ile Abdurrahman’ı kucağında tutuyordu. Sağ kol yerinde rüzgâra kapılan kaput. Kolun nerde kaldı baba, dedim, sessizce...



Kaç yıldır ondan haber alamamıştık. Neredeyse kaybolduÄŸuna inanacak, yasını tutmaya kalkacaktık.

Ama yas tutmak yasaktı.

“Öldü” demeye dil deÄŸil, gönül elvermiyor. Bir gün olup çıkageleceÄŸi düÅŸüncesi, umudu, sönmeye yüz tutan bir kıvılcım olsa da, kalbimizin derinliÄŸinde saklı.

O gün hepimiz evin önündeki bahçeye çıkmıştık. Annem çamaşır kaynatmaya durmuÅŸtu. Ben ocağın altına odun taşıyordum.

Abdurrahman tahta atına binmiÅŸ, bir mücahit olup tavukların peÅŸine düÅŸmüÅŸtü.

Dedem eyvandaki sedirde her zamanki yerine oturmuş, karşı dağlara bakıp susuyordu.

GüneÅŸli bir gün, etraf sessiz, arıların vızıltısı duyuluyor.

Birden rüzgâra bir gül kokusu karıştı.

Hepimizin başı doÄŸudan yana döndü.

Ocaktaki alev titredi, Karabaş kulaklarını dikti.

Tandırdamının önünde oynaÅŸan serçeler hep birden havalanıp kiraz dalına kondular.

Bulut güneÅŸin önünden çekildi.

Nefesimizi tutup bekledik.

Annem yola doğru bir adım attı. Doğudan, ekin tarlalarının arasından bir toprak yol kıvrıla kıvrıla evimize doğru geliyordu.

Ben elimdeki odunları yavaÅŸça yere bıraktım. Abdurrahman atından indi. Dedem bastonuna dayanıp dikildi. AÅŸağılarda, yola yakın yerlerde, sarı baÅŸaklar arasında bir kara karga sürüsü havalandı.

Karabaş kesik kesik havladı, hepimize ayrı ayrı baktı, sonra yola doğru atıldı.

Derken yokuÅŸun başında bir karaltı. Gül kokusu ağırlaÅŸtı, nefes alamaz olduk.

Bir an annem çığlık atacak sandım. Ama o önce baÅŸörtüsünden fırlayan saçlarını düzeltip kulak arkasına attı. Sonra elini yumruk yapıp aÄŸzına bastırdı.

KarabaÅŸ karaltıya varmıştı, havlaması sevinç iniltilerine dönüÅŸtü.

Annem artık kendini tutamayarak yokuÅŸtan aÅŸağı koÅŸmaya baÅŸladı. Abdurrahman tozu dumana katarak peÅŸinden gidiyordu. Ben oracıkta donup kalmıştım. Gözlerimden yaÄŸmur gibi yaÅŸ akıyordu.

Neden sonra o karaltı, yani babam, Abdurrahman ve annem bahçenin giriÅŸinde sarmaÅŸtılar, birleÅŸip bir yumak oldular. KarabaÅŸ bu yumağın etrafında bir o yana bir bu yana sıçrıyor, neredeyse insan sesine benzer sesler çıkarıyordu.

Babam Abdurrahman’ı kucağına almış, yer yer kırlaÅŸan sakallarını yüzüne sürüyordu. Üzerinde hâki bir kaput, ayağında yırtık postallar vardı.

Birden dedemin elini omzumda hissettim. Yerinden ne zaman kalkmış, yanıma ne zaman gelmişti. Dede torun birlikte bize doğru yaklaşan babama bakmaya başladık.

Babam sol kolu ile Abdurrahman’ı kucağında tutuyordu.

SaÄŸ kol yerinde rüzgâra kapılan kaput.

Kolun nerde kaldı baba, dedim, sessizce...

Kolun nerde kaldı...

YeniÅŸafak Gazetesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.