Savaş Barkçin: Dayanıklı Toplum
Follow @dusuncemektebi2
Bugün Batılı toplumlar başta olmak üzere her toplumda devlet var, bilgi var, bilim var, teknoloji var, uzmanlar var, sistem var, kanunlar var, para var. Var oğlu var. Ama bir şey yok. Nedir o kritik şey? Ahlâk.
Geçenlerde bazı dostlar aradılar. Yıllık toplantılarında bir konuÅŸma yapmamı istediler. Toplantının bu yılki teması “dayanıklı toplum” imiÅŸ. Telefonda bu kavramı duyunca önce anlayamadım. “Ne toplum, ne toplum?” diye sordum. “Dayanıklı” dediler. “O da ne yahu!” dedim. Biraz açıkladılar. Duyar duymaz tercüme bir kavram olduÄŸunu anladım.
Tabii hemen bu kavramı, arkaplanını, içeriÄŸini, söylemsel yaygınlığını araÅŸtırmaya baÅŸladım. Ä°ngilizce akademik makalelere baktım. MeÄŸerse “dayanıklı toplum”un aslı, yani Ä°ngilizcesi “resilient society” imiÅŸ. Bir kere tercüme yanlış. Çünkü “resilient” kelimesi “dayanıklı” demek deÄŸil. Tercümeyi bile adam gibi yapamıyoruz. Çünkü kendimize kıymet vermediÄŸimiz için kendi dilimize de kıymet vermiyoruz. Özgün dilimiz olmadığı için, kendi kavramsal kökümüze ve geleneÄŸimize deÄŸer vermediÄŸimiz için özgün kavramlar da türetemiyoruz. DüÅŸünce ve eylem de kavramlara dayandığı için özgün iÅŸler ve çözümler geliÅŸtiremiyoruz. Elin kavramıyla iÅŸ yapmaya çalışıyoruz. Bu iki asırdan beri böyle... Onun için hep yaptığım gibi Osmanlıca-Ä°ngilizce sözlüklere baktım. Çünkü bir asırlık yıkımdan kendimizi kurtarıp anlamların özgün hâllerine ulaÅŸmak için baÅŸka çare yok. “Resilient” kelimesine “mukavim, muhkem, mütehammil, kunt, saÄŸlam, dirençli, esnek, metin, rasanetli, rasin, rasif” gibi karşılıklar verilmiÅŸ. Bunların arasından en yakın geleni “mütehammil” bence.
Dayanıklı toplum kavramını duyunca memurluk, sanat, okuma-yazma ve akademik hayatım boyunca Batı’nın uydurup bizimkilerin vahiy gibi yapıştıkları daha nice kavramları hatırladım: Hıristiyan-inanmayan, aydınlanmış-fanatik, tarım-sanayi, medeni-vahÅŸi, Batılı-Åžarklı, ileri-geri, feodal-bürokratik, modern-geleneksel, bireyci-toplumcu, rasyonel-irrasyonel, kapitalist-sosyalist, özgür-komünist, otoriter-çoÄŸulcu/çok-kültürlü, demokratik-totaliter, sivil-otoriter, açık-kapalı, sorumlu, rekabetçi, özgürlükçü, yerel-küresel, ulusal-uluslararası, saÄŸlam-kırılgan, entegre-parçalanmış, sürdürülebilir, vs.. Ä°nanın bu kısa bir liste. Kesin unuttuÄŸum daha niceleri vardır. Benim kısa hayatımda ÅŸahit olduklarım kadar evvelden kullanılıp bir on-yirmi sene sonra devreden çıkanları da hesaba katın. Bütün saydığım bu kavramlar memuriyet ve akademik hayatımda raporların, toplantıların, hükümet programlarının, uluslararası kredi programlarının, üniversite derslerinin, konferansların, makalelerin, kitapların baÅŸlığında, içinde, kenarında geçti. Gençken de bu iÅŸe ifrit olurdum, ÅŸimdi de...
Sonra bu “resilience” kavramının Batı’daki ÅŸeceresini inceledim. Kavramın ilk kullanıldığı alan malzeme bilimi imiÅŸ. 19. asırda aÄŸaç fiberinin esnekliÄŸini ifade etmek için kullanılmış. Daha sonra malzeme biliminden gelen aktarımla ahÅŸap gemi inÅŸası alanında (19. asır), epey sonra ekoloji alanında kullanılmaya baÅŸlanmış (1970'ler). Ä°nsanın psikolojik krizler karşısındaki dayanıklılığını ifade etmek için psikolojide (1970'ler), toplumların krize cevap verme kapasiteleriyle ilgili sosyolojide (2000'ler) ve en son ÅŸirketlerin krizlere karşı direncini ifade etmek için iÅŸletme biliminde kullanılmış (2000'ler)... GörüldüÄŸü gibi diÄŸer birçok kavram gibi “dayanıklılık” kavramı da pozitif bilimlerden sosyal bilimlere transfer edilmiÅŸ.
AraÅŸtırırken baktım, “dayanıklı” toplum” kavramının da hemen teorisini yapmışlar. Üniversitelere derslerini koymuÅŸlar. Dayanıklı toplum üzerine kitaplar yazmışlar, makaleler kaleme almışlar. Bu arada böyle bir alan boÅŸ bırakılır mı, hemen “resilience” adıyla vakıflar da kurmuÅŸlar. Dünyanın en çok para yiyip, en çok adam istihdam edip, en az iÅŸ yapan kurumu olan BirleÅŸmiÅŸ Milletler de hemen konuya maydanoz olmuÅŸ. “Dayanıklı Toplum Ä°nÅŸa Etme Rehberi” hazırlamış. Sanki kendisi çok dayanıklı bir kurummuÅŸ gibi ele talkım vermiÅŸ!
DiÄŸer moda kavramlar gibi dayanıklılık kavramı da hemen dine tahvil edilmiÅŸ. Nitekim “dayanıklı papaz” diye bir kitap gördüm. Hemen aklıma her Batılı moda kavrama yapışıp o kavramı meÅŸrulaÅŸtırmak için âyetler ve hadisler arayan Müslüman akademisyenler, yazarlar ve konuÅŸmacılar geldi. “Bizimkiler de kesin dayanıklı toplum kavramına yamanan bir ÅŸeyler yazmıştır” diye düÅŸündüm. Biraz araÅŸtırdım ama rasyonalizm, demokrasi, serbest piyasa ve tarihselcilik kadar bu kavramın bizimkilerin henüz dikkatini çekmediÄŸini gördüm.
Moda kavramları üretenler Batılı güç odaklarıdır. Nitekim Batı sisteminin aÄŸababalarını her yıl bir araya toplayan World Economic Forum’un yayınladığı Global Risks Report 2021’e baktım. Raporun ana baÅŸlıkları ÅŸöyle: Kovid çağında risk, iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi, kiÅŸisel verilerin istismarı ve yapay zekâ, iÅŸyerinde ÅŸiddet ve taciz. Buradan anlayabiliyoruz ki ÅŸimdi bu kavram belli baÅŸlı krizlere karşı cevap verme kabiliyetini ifade ediyor. Demek ki dayanıklı toplum derken düzeni, o düzene karşı yönelen riskleri ve risklere zamanında ve yeterince cevap verilmeyince ortaya çıkan krizleri beraberce kastediyorlar. Peki belli baÅŸlı küresel riskler neymiÅŸ? Batılılar’a göre salgın hastalıklar, göç, iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi, dijital güvenlik, cinsiyet sorunları...
Batılı güç odaklarının risk ve kriz dediklerinin çoÄŸu kendilerinin doÄŸurduÄŸu sorunlardır. Bu da Batı’nın baÅŸka bir üçkâğıdıdır. Batılılar kendi yedikleri nanelere “dünyada böyle sorunlar var” veya “insanoÄŸlu ne kötü” diyerek bütün insanlığı ortak ederler. Kendi patentlerini taşıyan ırkçılığı, sömürgeciliÄŸi, yalancılığı sanki bütün dünyanın suçları gibi sunarlar. Peki, baÅŸka toplumlara parmak sallayarak “dayanıklı toplum olacaksınız!” diyen Batılı güçler acaba kendi toplumlarında ne kadar saÄŸlamlar? Meselâ dayanıklılık derken kendi bünyelerinde sık görülen ÅŸu sorunlardan neden hiç bahsetmiyorlar? Irkçılık, suç oranları, asosyallik, yalnızlık, ikiyüzlülük, sapkınlık, madde bağımlılığı... Hepsinde feci durumlar var.
Peki bu ikirciklikliÄŸin, ikiyüzlülüÄŸün, münafıklığın amacı ne? Çünkü Batı en yüksek deÄŸer olarak çıkarı görür. Bu, Batılı insana doÄŸduÄŸu günden beri öÄŸretilir: “Kendi çıkarını korumak için herÅŸeyi yapabilirsin.” Bütün baÅŸarı kültü, bencillik, kiÅŸisel geliÅŸim zırvaları bunun üzerinedir.
Bugün Batılı toplumlar baÅŸta olmak üzere her toplumda devlet var, bilgi var, bilim var, teknoloji var, uzmanlar var, sistem var, kanunlar var, para var. Var oÄŸlu var. Ama bir ÅŸey yok. Nedir o kritik ÅŸey? Ahlâk. Yani kendisi olmak ve karşıdakini kendisi gibi saymak. O yüzden bütün bu saydıklarımız ÅŸeyler insanı insana yaklaÅŸtırmıyor, aksine uzaklaÅŸtırıyor. Ä°nsanı daha erdemli yapmıyor, aksine vahÅŸileÅŸtiriyor. HoÅŸ sözler, söylemler, teoriler insanı daha insan yapmıyor, onu güç sahiplerine gönüllü kurban ediyor. Her on yılda bir “dayanıklı toplum” gibi uydurulan kavramlar sadece yalan deÄŸil, aynı zamanda Batılı olmayan insanları yüten bir tezgâh...
Batı’da durum böyle. Peki bizde daha mı iyi? 2023 başında meydana gelen büyük depremleri hatırlayalım. On binlerce insanımız canını verdi, yüz binlerce insanımız yaralandı; evler, mahalleler, ÅŸehirler yerle bir oldu. Mekân dayanıksız ise insan dayanıksızdır. Bu depremden sonra olanlar, depremden önce olanların sonucudur. Dayanıksız bir toplumuz, çünkü ahlâksızlığın bir çok türünü kanıksamış bir toplumuz. Bina yaparken, yaptırırken, imar planı yaparken, uygularken, inÅŸaatı kontrol ederken her kademede ikiyüzlülük, yolsuzluk, bencillik, çıkarcılık var. Yalan ve aldatma günlük hayatımızın en doÄŸal parçası. Kısayolculuk, torpilcilik, hakkı olmayanı alma çabası her kesimde yaygın. Bunların normal ve yaygın görüldüÄŸü bir yerde insan çökmüÅŸtür. Mekân haydi haydi çöker.
Kaynak: Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.