Sosyal Medya

Mustafa Kutlu: Yeşil-meşil derken

Sokaktaki adamın anlayacağı dilde belirtelim. Modern yaşamı doğuran sanayidir. Sanayi doğal yaşamın baş düşmanıdır. Ondan vazgeçmeksizin “doğa dostu” olunamaz.



Amerika’nın yandaşları ile beraber Irak’ı işgali bir milyonun üzerinde ölüme sebep oldu. Göçü, sefaleti, işkenceyi saymakla bitiremeyiz. Bu bir “petrol savaşı”dır; ve petrol sanayi çağının çarkını döndürmektedir.
 
Sanayinin çarkı döndükçe bu savaşlar olacak. Hem insan hem tabiat yıpranıp yok olma noktasına yaklaşacak. Doğal hayatı, tabiatı ve insanı tahrip eden sanayinin dev şirketleri etrafa saçtıkları bu ölüm atmosferini dağıtmak için “Yeşil Hareketi”ne sarıldı.
 
Onlar artık “doğa dostu” bir görünüm veriyorlar, yeşil hareketleri hem oluşturup hem destekliyorlar.
 
Bu gibi firmaların pazarlama üstatlarından biri geçenlerde ülkemize geldi: John Grant. İşi şu: “Doğa dostu pazarlama”. Adam bu işin kitabını yazmış. Okursanız yaptığı işin doğru olduğuna sizi de inandırabilir. Ben de buna hazırım. Ancak önce John Grant’ın Amerika’nın Irak’ı işgalini lanetlemesi gerekiyor. Bu bir tuzaktır. Rahatça lanetleyebilir, hatta bu yolda gösteriler, protesto mitingleri yapabilir.
 
Ne demiş adam: Muhalefet mi gerekiyor; siz kendinizi yormayın biz onu da yaparız.
 
Tez şudur: Kaynakları tamamen tüketmeden, dünyayı dev bir çöplüğe dönüştürmeden “modern yaşamı sürdürmek” mümkündür.
 
Hadi canım sen de!
 
Sokaktaki adamın anlayacağı dilde belirtelim. Modern yaşamı doğuran sanayidir. Sanayi doğal yaşamın baş düşmanıdır. Ondan vazgeçmeksizin “doğa dostu” olunamaz.
 
Bizi şaşırtmak isteyenler şimdi şu bayrağı göndere çekiyor: Çevreci ürünler, çevreci hizmetler, çevreci finans hizmetleri, çevreci moda, doğa dostu seyahat vb. Özeti: Çevreci sanayi. (Mümkün mü? Mümkün diyenler ABD’nin Irak’ı işgalini görmüyor, görenler inkar ediyor demektir).
 
John Grant’a sorulan sorulardan biri şu: “Firmalar gerçekten doğa dostu mu, yoksa öyleymiş gibi mi yapıyorlar?”
 
Cevap: Duruma göre değişiyor. (Radikal, 11 Nisan 2008). Gerisini duymak istemiyorum. Ne Hibrid otomobile itimadım var ne de çevreci bir gayretle sokaklardan pet şişe, naylon poşet toplayanlara.
 
 
Grant, firmaların artık kâr etmenin ötesinde (ki bu kocaman bir yalandır, kendini inkar etmektir) sistemli bir şekilde yeşilleşmek durumunda kaldıklarını ilave etmiş. Kendisi de bu malların pazarlanması konusunda bizleri irşada gelmiş. Az zaman önce medyada “Kirlenmek güzeldir” diye bir reklam sloganı vardı. Yani önce kirletelim, sonra temizleriz, merak edecek bir şey yok.
 
Sürekli “cambaza bak” diyorlar.
 
Cambaza bakmak istemiyorum, bizi zorla tıktıkları “modern yaşam kalitesi”nden bir an önce çıkmak istiyorum. Bu çok zor biliyorum.
 
Onlar iktidarda, zengin, her şeyleri var. Fabrikaları, laboratuarları, silahları, gizli örgütleri, medyaları, siyaset adamları ve en mühimi bir “bilim kilisesi”.
 
Karşı çıkanı derhal aforoz ederler.
 
Biz kimiz?
 
Biz dağ lâlesi, kekik, serçe, artık sesi kesilmiş olan bülbül, beyazı kirlenmiş bulut, zehirlenmiş toprak, zehirlenmeyi bekleyen pınar ve nefesi tıkanmış hava.
 
Bir de Toprak Dede: Hayrettin Karaca.
 
Karaca İş Bankası Yay. arasında çıkan kitabında şunları söylüyor: “Çevre ancak olduğu gibi korunduğunda çevredir. Bataklığı, çalılığı, çiçek soğanlarını, bir denge içinde yaşayan her şeyi ‘olduğu gibi’ korumalıyız. Ki bu “doğal olan”dır.
 
Toprak Dede’nin dünyaya teklifi şu: Yeni bir paylaşım düzeni kurulmalıdır (Ne kadar zor). Üç kişinin serveti kırk sekiz ülkenin servetinden fazla ise bu hiç de âdil bir dünya değil. Sanayinin dünyayı kirletmesinin ve çevreyi yaşanmaz hale getirmesinin temelden önlenmesi lazım. Bu ise yeni bir tüketim ve paylaşım ahlakı ile olur (Ne kadar zor).
 
Ah Toprak Dede ah!
 
Bunları söyleyen sen, bir de Koç Üniversitesi’nin orman içine yapılmasını önleyebilseydin. Ne diyorsun kitabında:
 
“Tövbekâr olmak çare değil. Günah işleme”.
 
Kaynak: Yeni Şafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.