İhsan Fazlıoğlu: İnsan denen soru
İnsan denilen soru'ya verilecek yanıtlar her şeyden önce, insanın üçlü yapısını, hissî, vicdanî ve aklî yapısını dikkate alınarak verilmelidir. Bu üçlü yapıdan birisinin ihmali ya da reddi insanı sakatlar, en azından rencide eder.
Nasıl ki bir gül'ün var olabilmesi için tüm Evren'in var olması elzem ise, bir insan'ın var olabilmesi için de Evren'in yanında tüm Hayat'ın var olması gerekir. Çünkü ÅŸey DoÄŸa'ya doÄŸarken insan Hayat'a doÄŸar. Bu nedenle insan, DoÄŸa'ya baÄŸlı beÅŸeriyeti yanında, Metafizik bir varlıktır. Metafizik bir varlık olduÄŸu için de, her ÅŸeyiyle bir soru'dur.
Ä°nsan denilen soru'ya verilecek yanıtlar her ÅŸeyden önce, insanın üçlü yapısını, hissî, vicdanî ve aklî yapısını dikkate alınarak verilmelidir. Bu üçlü yapıdan birisinin ihmali ya da reddi insanı sakatlar, en azından rencide eder. Ä°nsanın 'duyu'sunu sakatlayan; 'duygu'sunu körelten, 'aklı'nı ketleyen her türlü yanıt, insan denilen soru'ya tam bir karşılık olamayacağından bunalıma neden olur. Bunalım her türlü bildiriÅŸim ve iletiÅŸim imkanını ortadan kaldıracağından sonuç insanın kendi kendini imhasıdır.
Ä°nsanın yalnızca duyusuna ağırlık veren yanıtlar hayvanîliÄŸe, yalnızca duygusunu öne çıkartan yanıtlar mistikliÄŸe, yalnızca aklını önemseyen yanıtlar ise vahÅŸîliÄŸe neden olmuÅŸtur. Tarih boyunca çok az yanıt insanın birbirini tamamlayan üç yönünü beraberce dikkate almış; insan için saadet'i elde edebileceÄŸi bir ortam yaratabilmiÅŸtir. Bilinmelidir ki, tüm beÅŸerî ve dinî görüÅŸler insan denilen soru'ya birer yanıttır. Bu nedenledir ki, yanıtları ortadan kaldırmak, hiçbir zaman soru'yu yani insanı ortadan kaldırmaz; soru'nun ortadan kalkması insanın ortadan kalkması demektir çünkü... Öyleyse, tüm yanıtlarda doÄŸruluk ve yanlışlık kriteri, soru yani insan olmalıdır.
Tarih boyunca bir yanıtın, insanın lehinde mi yoksa aleyhinde mi olup olmadığını anlamak için beÅŸ temel ilkenin dikkate alınması gerekir. Bu beÅŸ temel ilkeye, soru'yu yani insanı koruyan sınırlar olarak bakılabilir. Ä°nsanı koruyucu sınırlar, aslında insanın hem hissî, hem vicdanî hem de aklî yapısını koruyan ve sürdüren 'olmaz-ise-olmaz' mukavvim unsurlardır.
Birinci mukavvim unsur, insanının can'ının korunmasıdır. Bir yanıt hem kendisini benimseyenin hem de karşı çıkanın canını, hayatiyetini beraberce koruyamıyorsa o yanıt yıkıcıdır. BaÅŸka bir deyiÅŸle insanın canını tehlikeye atan, beÅŸeriyetine zarar veren hiçbir yanıt soruya cevap olamaz. Çünkü insan maddî olarak ortadan kalkınca, soru olmaklığı da kaybolmuÅŸ olur. Tersine her yanıt insanın canlılığını yaÅŸatmalı, beslemeli, en saÄŸlıklı bir biçimde var olmasını saÄŸlamalı; canlı olmanın ve onu sürdürmenin gerektirdiÄŸi maddî tüm gereksinimleri karşılamalıdır.
Öte yandan her bir yanıt insanın aklını, akıl saÄŸlığını da muhafaza etmelidir; çünkü yanıta muhatap olan akıldır. Aklı sakatlayan, yok-sayan, engelleyen, sınırlayan ya da aklın maddî ve manevî imkanlarını ona zarar verecek biçimde kullanmaya çalışan hiç bir yanıt saÄŸlıklıklı olamaz. Yanıtların seviyesi, insan aklının içerdiÄŸi tüm nazarî imkanları tezahür ettirebilecek bir vasat yaratmalarında görülebilir. Tarih boyunca aklın önünü açan yanıtların -diÄŸer sınırları da dikkate almışlar ise- nasıl uzun soluklu yaÅŸadıkları açıktır. Ä°nsan aklı, can tarafını da belirlediÄŸinden, yaÅŸamayı da metafizikleÅŸtirdiÄŸinden -çünkü insan tıkınmaz yemek yer; çiftleÅŸmez evlenir- esas itibariyle aklı içerisinde yaÅŸar. Bu nedenle aklın saÄŸlığı insanın saÄŸlığı demektir.
Ä°nsan, ferdiyeti yanında, içerisinde yaÅŸadığı Hayat'ın bir hakikati olan toplumsallığını sürdürmek zorundadır. Gerçekte insan için ferdiyet/bireylilik, yine toplum içerisinde sonradan kazanılmış bir deÄŸerdir. Bu nedenle insan için öncelikli olan ferdiyet deÄŸil toplumsallıktır; hatta bireyliliÄŸi bir soyutlama olarak görmek de mümkündür. Çünkü insan, mensup olduÄŸu tür içerisindeki cinsiyetin geliÅŸmiÅŸliÄŸine belirli bir süreden sonra ulaşır (baliÄŸ: ergin); bu fizyolojik-anatomik geliÅŸimini tamamlayan kiÅŸi aynı zaman da âkil olur. Bu gerekçelerle kiÅŸi, kendisine insanlığını veren, toplumsallığını kazandıran türünün devamını saÄŸlamakla yükümlüdür. Ä°ÅŸte bu nedenledir ki, her yanıt, insan neslinin, soyunun devamını saÄŸlayacak bir çerçeve sunmalıdır. Ä°nsan türünü tehlikeye atacak ya da insanın fıtratına, doÄŸasına aykırı, insanı rencide edecek bir çözüm veya bu hakikati engelleyen bir görüÅŸ, ferdî tercihler dışında, -yine- soru'nun tabiatını tahrip eden bir yanıttır.
Ferdin doÄŸal yetenekleri ile bu yeteneklerin içerisinde gerçekleÅŸtiÄŸi toplumsal gerçekliÄŸin kendisine kazandırdığı, aslî ihtiyaçlarını karşılayacak mal ve mülk hakkı, kiÅŸi'nin maddî ve manevî varoluÅŸu için bir zorunluluktur. Elbette bu hak, toplumsal yoÄŸunlaÅŸmanın ürettiÄŸi art-deÄŸeri, eÅŸitçe paylaşımı esas alan bir ilke çerçevesinde vuku bulmalıdır. Artı-deÄŸerin belirli ellerde temerküzünün, uzun vadede, kiÅŸinin mal ve mülk hakkını korumasını engelleyen bir ortam yaratması kaçınılmazdır. Bu nedenle, yine her yanıt, insanın malını ve mülkünü korumasını saÄŸlayan bir toplumsallık sunmalıdır.
Tarih boyunca insana saadetini saÄŸlamak iddiasında bulunan her yanıtın en çok zorlandığı, idealler/fikirler ile gerçekliÄŸin en çok çatıştığı alan, hiç ÅŸüphesiz kiÅŸinin inancını/görüÅŸünü korumadır. Çünkü ister beÅŸerî ister dinî her inanç ve görüÅŸ varoluÅŸunu, büyük oranda, bir baÅŸkasının varlığını ortadan kaldırmakta görmüÅŸtür. Yanıt'ın -ilkece- hem kendi benimseyenlerinin hem de katılmayanlarının inanç ve görüÅŸlerini koruması, kuÅŸatıcılığını ve derinliÄŸini gösterir. Bu nedenle, baÅŸka yanıtlara karşı olmak, o yanıtları benimseyen insanın canına, aklına, soyuna ve malına kasdediyorsa, hem kısa hem de uzun vadede insanlık için tehlike arzeder. Bir yanıt, nihayetinde kendi aleyhinde bile olsa, baÅŸka yanıtları korumakla anlam ve deÄŸer kazanır. Ä°lkece, baÅŸka yanıtlara saldıran, onları yok etmeye çalışan, yaÅŸama hakkı tanımayan yanıtlar, iç-güvenlik sorunu taşıyan yanıtlardır. Kendinden emin olamayanlar baÅŸkalarının varlığını tehlikeli bulurlar çünkü.
Her ne olursa olsun insan denilen soru'ya verilen her yanıt, insana öngörülebilir bir hayat sunmak zorundadır. Canı, aklı, nesli, malı ve inancı koruyamayan bir yanıt, yanıt deÄŸil, yanlış yola götüren daha karmaşık bir sorudur. Sonuçta, insanın hissî, vicdani ve aklî yapısını berbaberce dikkate alan, can, akıl, nesil, mal ve inanç sınırlarını koruyan her yanıt, insanı abid, aşık ve natık kabul eden itidal sahibi, mutedil bir yanıttır. Bu nazarî çerçevede, modernitenin yarattığı çaÄŸdaÅŸ ideolojilerin, çözümlerin ve yaklaşımların, -kanımızca- en önemli alamet-i farikası, insanı üç boyutlu bir var-olan olmaktan çıkartıp indirgemeci yanıtlara mahkum etmelerinde aranmalıdır.
Kaynak: Anlayış Dergisi, (Sayı 23), Mayıs 2005
Henüz yorum yapılmamış.