Pasta üzerindeki kiraz: Özgürlük
Din ve sekülarizm temelde “insanın ne”liğinde anlaşamazlar. Batı, “Tanrı öldü, yaşasın insanlık” sloganıyla yola çıkıp hakikati ters yüz ederken insanla ilgili diğer tüm mefhumları da değiştirmiştir. İnsanın özgürlüğü mefhumu da farklı değil. Bağlı olarak gelişen modern toplumsa, dinin gayrı meşru saydığı pek çok fiilin meşru sayıldığı bir toplum haline geldi.
Özgürlük, önümüze konan bir pastanın üstündeki kiraz misali, modern insanın nihai amacı haline getirilmiş vaziyette. Önemsiz bir mefhum olduğundan değil fakat seküler hegemonya yüzeysel, adeta sorumsuzluk ve başıboşlukla eşdeğer bir anlamda reklamını yaparak insanlığın akıbetini büyük bir tehlikeye atıyor.
Geçmişte olduğu gibi biz de sıkı sıkıya bağlı olduğumuz tabii bir çevre ve kuralları olan bir toplumda yaşıyoruz. Fakat modern insanı seleflerinden ayıran bir fark var; kendini gerekirse tüm bedensel ve toplumsal bağlarını koparacak kadar özgür zannetmesi, daha da kötüsü böyle bir gelecek hayal etmesi. Bu yanılsamada teknolojik ilerlemenin ve insanın kendisini dış dünyaya karşı çok güçlü hissetmesinin payı büyük mutlaka fakat aslan payı “özgür birey” propagandasının olsa gerek. Dindar insanların da bakışı değişiyor artık. Ne zaman dini ya da ahlâkî bir mesele konuşulsa “sana ne” veya “bana ne” cevabı ile daha sık karşılaşıyor olmamız, onların da bundan etkilendiğini ve durumun vahim olduğunu gösteriyor.
PEMBE ÖZGÜRLÜK ALGISI
Özgürlük, insanın fikren, zikren, ahlaken baskı altında olmaması demektir. İnsan özgür müdür sorusunun kolay bir cevabı yok. Cevaplamaya varlıkla başlamak zorundasınız; felsefedeki Zorunlu Varlık ve Mümkün Varlık ayrımıyla. Uzun kelâmî ispatlara hacet yok, bu kavramlaştırmalardan elde edilen sonuç herkesin anlayabileceği açıklıkta. İnsan, mümkün/yaratılmış bir varlık olarak ne bedenen ne de manen mutlak manada özgür bir varlık değildir. Fakat özgürlük onun en temel ihtiyaçlarından biridir. Fizikteki merkezcil ve merkezkaç kuvvetleri arasındaki dengeye benzer insanın özgürlükle ilişkisi.
Zygmunt Bauman’a göre “Birinin özgür olabilmesi için en az iki kişi gerekir. Kişiler ancak kurtulmak istedikleri bir çeşit bağlılıkları bulunduğunda özgürleşebilirler.” İlk sorunu, zihinlerde yer etmiş pembe özgürlük algısını kırma noktasında yaşıyoruz. Ortalama insan, tüm tabulardan ve dinin zorlamalarından kurtulup sınıfsız ve sınırsız özgür toplumu oluşturulacağına inanmaktadır. Oysa bütün had bilmezliğine rağmen modern anlayış özgürlüğün bedensel ve toplumsal sınırları olduğunun farkındadır, kurallı toplumdan vazgeçemez. Örneğin, ilericilik adına yamyamlığı ya da pedofiliyi serbest bırakmaya kimse cüret etmez. Fakat konumuz özgürlük hukuku değil algısı, burada kesiyorum o yüzden. İsmet Özel’in işaret ettiği üzere, seküler Batı’nın özgürlük anlayışı akılcıdır. Üstesinden gelemeyeceği bir engel veya ucunda zarar varsa durur.
ÖZGÜR İRADE – EŞREF-İ MAHLÛKAT
İslam’a göre, Cenabı Allah dışında mutlak özgür bir varlık yoktur, olamaz da. İslam itikad kitaplarında özgürlük yani hürriyet diye bir başlık bulamazsınız fakat “özgür irade”ye geniş bir yer ayrıldığını görürsünüz. Çünkü iman etmenin şartı olarak “akıl baliğ olmak”tan hemen sonra “özgür irade sahibi olmak” gelir. Özgür irade insanı insan yapan, insanı eşref-i mahlukât kılan biricik nişanedir. İnsan için bu hayatın tek gayesi, Allah’a ve O’nun bildirdiklerine iman etmek ve bu doğrultuda iyi amellerde bulunmak olduğuna göre aslında hiç de önemsiz bir yeri olmadığı açıktır.
İslam’da özgür iradeye verilen bu önem, kimi dindar yazar ve düşünürleri “İslam’ın temeli özgürlük”tür gibi mevcut özgürlükçü egemen söyleme yamanmayı çağrıştıran cümleler sarf etmeye itmiştir ama bu doğru değil. İslam’ın temeli tevhiddir; özgürlük anlayışının sınırlarını da o belirler. Mümkün/yaratılmış ve eksik bir varlık olarak insan, Allah ile iman bağını kurduğunda ancak huzura erecektir. Nihai menzil özgürlük değil teslimiyettir. İnsan için Allah’ın helal dairesi dışındaki arayışlar faydasız ve zararlıdır.
MUTMAİN NEFS OBEZ NEFSE KARŞI
Seküler anlayış, obez bir nefs anlayışına sahip. İnsan nefsini sürekli doyurulması gereken bir hayvan olarak görür adeta. İslam terbiyeyi esas alan bir bakışa sahip; insan hevasını put edinemez. Kendi hakikatini bulmak ve fıtratını açığa çıkartmak zorundadır.
Din ve sekülarizm en başta “insanın ne”liğinde anlaşamazlar. Batı, “Tanrı öldü, yaşasın insanlık” sloganıyla yola çıkıp hakikati ters yüz ederken insanla ilgili diğer tüm mefhumları da değiştirmiştir. İnsanın özgürlüğü mefhumu da farklı değil. Bağlı olarak gelişen modern toplumsa, dinin gayrı meşru saydığı pek çok fiilin meşru sayıldığı bir toplum haline geldi.
İslam’da insanın sahip olduğu özgürlüklerin altında toplandığı başlık “hak”tır. Hakkın, dinen farklı kaynaklara ve tariflere sahip olması bir diğer anlaşmazlık noktasıdır. Özgürlükçüler, iyi niyetle bir yeryüzü cenneti amaçlasalar da hakikate dayanmadığı için zulümdür.
Ali Şeriati “insan; tabiat, tarih, toplum zindanlarından kurtulup son merhalede kendi nefsi arzularından da azade olduğunda kâmil iman sahibi olacaktır.” der. Yine İsmet Özel, yeni bir tarif ortaya koyar: “Özgürlük, insan olarak aslımızda, bizim halis cevherimizde, fıtratımızda bulunan şeyin fışkırması, serpilip hayat bulmasıdır”. Bunlar, Varoluşçu felsefenin izlerini taşıyan yeni bakış açıları. Nihayetinde vardıkları menzil geleneksel anlayıştan çok uzağa düşmese de, günümüz kuşaklarının aynı yolu izlerken kaybolması gayet mümkün. Bugün daha çok bir şeye bağlı olmamak anlamında kullandığımız özgürlük anlayışı ile boyut farkı iyi anlaşılmalıdır. “Mutmain nefs”ten kendini tatmini anlayan bir nesil için “özün gürleşmesi” Maslov’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde bir basamak gibi algılanabilir. Açık tariflerden çekinilmemelidir. Mutmain nefs; “İman esaslarına inanan, İslâm’ın emir ve yasaklarına uyan, hiç bir şüphe ve tereddüdü olmadan Allah’a teslimiyetin lezzetine ulaşan nefistir.”
Zamanın ruhu denen heyula, kişiliğimizi ve değerlerimizi önüne katıp ezmeden yapılması gereken en önemli işlerden biri, “özgürlük” kavramından ne anladığımızı bir an önce açıklığa kavuşturmak olmalı kanaatimce. Ancak bundan sonra toplumsal tezahürlerini konuşabiliriz. Yeni nesillerin dine ve geleneğe karşı sorgulayıcı olması kadar doğal bir durum yok. Burada bize düşen, anlam haritamızı, kavramlar ve değerler sözlüğümüzü güncel ve gündemde tutmak olmalıdır.
Müellif: Numan Aka / Kaynak: Düşünce Günlüğü
Henüz yorum yapılmamış.