Sosyal Medya

Kraliçe II. Elizabeth: Görünürde temsili özde hakim güç

Mısır Kralı Faruk tahtını kaybetmeden evvel, 1951 yılında “Böyle giderse yeryüzünde iki kral kalacak, biri İngiliz kralı diğeri de iskambil kağıdındaki kral” demişti. Belki tahtını kaybetmesini mukadder görerek erkenden kendini teselli etmeye başlamıştı. 1952’de kendisi tahtını, İngiliz Kralı da hayatını kaybetti. Ama II. Elizabeth uzun süre hayatta ve tahtta kalarak onu bir anlamda doğruladı.



Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi

Britanya ya da Birleşik Krallık dendiğinde İngiltere anlaşılır. Oysa İngiltere, Krallığın adadaki 4 ülkesinden biridir. Birleşik Krallık tahtında oturanlar Britanya yanında 14 ülkenin daha hükümdarıdır. Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, bunlar içinde en çok bilinenlerdir. Diğerleri Manş Denizi ve Okyanuslardaki küçük adalardan oluşur. Milletler Topluluğu ise 56 üyelidir. Ruanda ve Mozambik hariç geçmişte Britanya İmparatorluğu sömürgesi olan Avrupa, Asya, Afrika, Amerika kıtası ile Pasifik’teki tüm üyelerin nüfusu ise 2,5 milyardır.

Britanya adasının coğrafi konumu ve iklimi İngiliz kültürü ve devlet anlayışını etkilemiştir. Ada ülkesi olduğundan II. Dünya Savaşı’nda uçakların devreye girmesine kadar karadan ve denizden işgal tehdidi almayan İngiltere, savaşları kıyılarından uzak denizlerde tutmaya özen gösterdi. Böylece birçok Avrupa ülkesinin savaşlar sebebiyle uğradığı yıkımdan uzak kaldı. Öte yandan ikliminin ılıman ve bol yağışlı olması, tarım açısından görece uygun olmayan topraklarda Katolik kilisesinin kıta Avrupa’sında olduğu gibi örgütlenip güç kazanmasını engelledi. Doğal limanları denizcilik ve balıkçılık açısından büyük avantajlar sağladı. Sanayi devriminde katkısı daha çok görülen demir ve kömür gibi madenler bakımından zengin kaynaklara sahip olan ülke taş ve kereste üretimi yanında taşıma imkanları sayesinde inşa ettiği başkentini, 1685’ten 1945’e kadar dünyanın en güçlü idare merkezlerinden biri yapmayı başardı. Son tahlilde coğrafya, iklim ve ülkenin diğer yapısal unsurları İngiltere’de özgün bir toplumsal ve siyasal yapının oluşmasına katkı verdi.

TAHTA GEÇEN İLK İNGİLİZ

Roma İmparatorluğu MS. 43’te Britanya’yı işgal etti. Roma’nın ele geçirdiği ve İskoçya bölgesi hariç yaklaşık 4 asır hükmettiği adadaki izlerini Londra, York, Winchester gibi şehirlerdeki bazı bina, kale ve yollarda bugün de görmek mümkündür. V. asırda Kuzey Avrupa’daki Angıl ve Saksonlar Britanya’ya göç etmeye başladı. Britonlar/Keltler güvenlik endişesi yaşadıklarında Angıllardan destek istedi. Böylece Angıllar meşru bir gerekçeyle adaya yerleşmeye başladı. Hakimiyetleri altına aldıkları yerlere Angıl Land (toprak/ülke) yani England (Angıl Ülkesi) dedi.

1066’da ise Fransa’nın Normandiya kıyılarında yaşayanlar, Britanya adasını ele geçirmeye başladı. İngiltere’nin tahtına oturan bu kez Normandiyalı William oldu. Britanya toprakları yaklaşık 4 asır boyunca bir dizi iç savaş sürecine girdi. İngiltere ile Fransa arasında yaşanan ve hanedanlık savaşı olarak da bilinen Yüzyıl Savaşları (1337-1453) ortaya çıktı. İstanbul’un fethinden 116 yıl önce başlayıp, Fatih Sultan Mehmed Avrupa’ya adım attıktan 50 gün sonra biten savaşı Fransızlar kazandı. İngiltere mağlup olsa da tahtına ilk kez bir İngiliz oturdu.

Romalıların devrinden sonra ilk kez, İngiltere’de kralı iç ve dış saldırılardan korumakla görevli merkezi bir ordu kuruldu. Böylece ulus devletin merkezileşme süreci başladı. Çifte Güller Savaşı’na (1455-1485) York Hanedanı’nın arması beyaz gül, Lancaster Hanedanı’nın arması kırmızı gül olduğu için bu ad verilmişti. Tesirleri hala süren Tudor Hanedanlığı (1485-1603) kanun gücüyle feodalizmin belini kırdı. I. Elizabeth (1558-1603) dünyanın en güçlü donanması unvanını 1588’de İspanya’yı yenerek aldı. İngiliz Kilisesi’ni Roma’dan ayıran babasından daha güçlü olarak kiliseyi tümüyle denetimine aldı. İber Yarımadası’ndan kaçan Yahudi tüccar ve bilginlere de kucak açan I. Elizabeth, Amerika kıtası ve Uzak Doğu’ya yayılmada söz konusu politikanın sağladığı network ve beyin gücünden faydalandı 1603’te Elizabeth bekar ölünce tahta oturan İskoçya Kralı I. James ile Stuart Hanedanlığı (1603-1714) başladı. Devrin başında karışıklıklar olsa da sonunda iki krallık arasındaki birliktelik 1707’de “Birlik Yasası” ile resmiyet kazandı.

Bundan sonra, Alman soyuna sahip Hanover Hanedanlığı (1714-1901) devrinde İngiltere bir dünya gücü oldu. İngiltere’nin Fransa’yı yendiği Yedi Yıl Savaşı’ndan (1756-1763) sonra dünya tarihi değişti. Fransa’yı mağlup eden İngiltere çok sayıda sömürge sahibi oldu. Fransa’dan destek alan ABD, İngilizlere karşı bağımsızlık savaşı başlattı ve kazandı (4 Temmuz 1776). Fransa’da 1789’da Büyük Devrim oldu. Ardından başlayan Napolyon Savaşları ise Fransa’nın yenilgisiyle bitti. 1815’te Viyana Kongresi’nde kurulan Avrupa düzeni bugüne kadar etkileri süren İngilizlerin Kıta Avrupa’sını dengeleme politikasını başlattı.

GÜNEŞ BATMAYAN İMPARATORLUK

1837’de tahta oturan Kraliçe Victoria 1901’de ölene kadar Britanya İmparatorluğu’nda yeni bir ihtişam devri başlattı. Yaklaşık 36 milyon kilometrekare olan topraklarda alan ve nüfus bakımından dünyanın dörtte biri onun egemenliğindeydi. 63 yıl 7 ay boyunca tahtta kalmayı başardı. Bu II. Elizabeth’in 70 yıl 7 aylık saltanatından daha az olsa da “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” tanımlaması onun zamanındaki sanayileşme, siyasal ve askeri genişleme, ekonomik ve kültürel değişimler neticesinde yapıldı. Victoria’dan sonra İngiltere’nin baş rollerde olduğu iki dünya savaşı Almanya ve müttefiklerine karşı yapıldı. Her ikisinde de İngiltere kazanan tarafta yer aldı. Nihayetinde 1685’te başlayan İngilizlerin başat güç olma süreci 1945’te bitti. İngiltere kazanan güç olmasına rağmen, gönüllü olarak küresel rolünü ABD’ye devretti.

İngilizlere göre, İngiltere bir bolluk ülkesidir. Tanrı ve melekler düşmanlarla mücadelesinde İngilizlerin yanındadır. Sanayi Devrimi’ni yapan İngilizler güçlerini Aydınlanma Çağı’na bağlar. Sanayi Devrimi sadece teknik ve ekonomik açıdan değil, felsefi ve bilimsel açıdan da bir devrimdir. İngilizlere göre yayılmacı politikalar sömürge imparatorluğu kurmak değil geri kalan insanlara medeniyet götürmek ve aydınlatmak için zaruri bir görevdir. Hatta bu görev İngilizlerin sırtındaki bir sorumluluk ve sadece onların taşıyabileceği bir yüktür.

İngilizler kendi tarihlerine baktıklarında hep bir övünme unsuru bulmaktadır. En çok İngilizlerin “tarihi tecrübesi” gündemdedir. Geçmişteki bir olaya atıfta bulunmak, bir olayın arka planındaki tarihi gelişmeleri teker teker ortaya çıkarmak kolay değildir. Bugün dünyanın en iyileri arasında sayılan arşiv kurumları, en önemli kütüphaneler, en geniş müzeler ve farklı branşlardaki çok sayıda önemli tarihçi İngiltere’dedir. Çünkü İngilizler, I. Elizabeth’ten beri ehil kişilerin kamu görevleri için yetiştirilmesine ve tayin edilmesine ve arşiv kaydına büyük önem vermektedir.

KRALİÇE’NİN MİRASI: MİLLETLER TOPLULUĞU

Commonwealth kavramı common/ortak ile wealth/refah kelimelerinden oluşur. 1642’deki iç savaşta Kral I. Charles’ı tahtından indirip asan İngiliz devlet adamı Oliver Cromwell, krallıktan cumhuriyete geçiş sürecinde, İrlanda ve İskoçya’yı yanına çekmek için, bu kavramı ilk kez kullandı. Devleti İngiliz merkezli tanımlayan bu kavram daha sonra Britanya İmparatorluğu ile eş anlamda kullanıldı. 1931’de Westminister toplantısıyla “Britanya Milletler Topluluğu” resmiyet kazandı. 1949 Londra toplantısıyla ise Britanya ifadesi çıkarıldı ve “Milletler Topluluğu” (MT) adı kullanılmaya başlandı.

MT’de en müreffeh üye İngiltere’dir. Birkaç gelişmiş üye dışındaki zayıf ve fakir ülkelerin ekonomik kalkınması noktasında İngiltere kayda değer bir sorumluk almaktan kaçınmaktadır. AB içinde Almanya’nın üstlendiği ekonomik ve sosyal sorumluklar, İngilizlerin MT’de uzak durduğu politikalardır. MT’ye üye ülkelerin çoğundaki ekonomik, siyasal ve sosyal sorunların birikmesinde Britanya’nın büyük sorumluluğu vardır. Londra’nın tek karar verici konumda olduğu sömürgeci süreci bugün devam ettirmek mümkün değildir. Ancak kendilerine ekonomik açıdan kayda değer bir fayda sağlamamasına rağmen, az gelişmiş üye ülkelerin üyeliklerini sürdürmeleri Britanya’nın dünyadaki imajına ortak olma arzusu yanında sömürge devrinden gelen Londra’ya uyum, bağımlılık ve mecburiyet hissi gibi bazı faktörlerle açıklanabilir. Birçok üye ülke vatandaşı, MT’yi Britanya İmparatorluğu’nun devamı niteliğinde görse de üyeleri ilgilendiren sorunlarda MT bugüne kadar ciddi bir inisiyatif alıp çözüme ulaştıran adımlar atmadı.

ARAPLAR İTİBAR ETMEDİ

Osmanlı Devleti’nden koparak İngilizlerin işgaline uğrayan veya fiilen etkisine giren Ortadoğu ülkelerinden hiçbiri MT’ye üye olmadı. Bunun en önemli sebebi, Osmanlı Devleti’nin özellikle Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) zamanında izlediği politikalardır. I. Dünya Savaşı’nın sonuna değin Libya’dan Basra Körfezi’ne kadar uzanan topraklarda sömürgecilere karşı siyasi, askeri ve fikri düzeyde bilinçli bir savunma mekanizması geliştiren Osmanlı Devleti’nin politikalarının kayda değer bir sonuç verdiği söylenebilir. Öyle ki, Araplar İngilizlerin boyunduruğundan kısa sürede çıkarak MT gibi yeni oluşumlardan uzak kalmaya özen gösterdi. 1996’da üyelik başvurusu yapan Filistin ve Yemen ise kabul edilmedi. Filistin’in amacı İsrail’e karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesini kazanmak noktasında İngiltere’nin ve topluluğun desteğini almak iken Yemen üyelik yoluyla iç savaştan kaçınmak, birlik ve bütünlüğünü sağlamak amacındaydı.

MEŞRUTİ MONARŞİ, MUTLAK İMAJ

Britanya’da monarşik sistemin halen sürmesi, İngilizlerin yönetim anlayışında değişim ve dönüşümü kökten değil, tedricen ve sindirerek yaptıklarını göstermektedir. II. Elizabeth 1952’de tahta oturduğunda İngiliz Milletler Topluluğu, Birleşik Krallık, İngiliz devleti, İngiliz kilisesi ve milletin başı olarak bazı görevleri vardı. Bunların çoğu semboliktir. Ama her daim devlet, bayrak, kilise kavramları sembollerle ifade edilen cansız nesnelerdir. II. Elizabeth bu sembollere can veren kraliçe olarak güçlü bir imajın sahibi olmayı başardı.

Kraliçe taht merasiminde verdiği pozda altın sırmalı pelerini ve vücudunu saran tavus kuşu gibi kabarık ve görkemli gösteren elbisesi ile güç gösterisi yaptı. Elindeki asa ve küre ile boynundaki ve tacındaki mücevherlerle dünyaya meydan okudu. Sağ elindeki asa hakimiyet gücünü, sol elindeki küre ise dünyayı temsil ediyordu. Böylece insanların zihnine kutsal, alımlı ve güçlü bir kadın imgesi çizdi. Bu imajını ölene kadar korudu.

Kraliçe kendi imajını korurken, Fransa, İspanya ve Hollanda gibi diğer sömürgecilerin aksine, İngiltere’nin sömürge çağından kaynaklanan olumsuz imajını tersine çevirdi. Neden Hindistan, Güney Afrika, Pakistan, Malezya gibi ülkelere gittiğinde Kraliçe alkışlandı da Macron her Afrika ziyaretinde yuhalandı? Çünkü Kraliçe ve ülkesinin sömürgeci geçmişinin sebep olduğu olumsuzluklara karşı beş noktadaki faaliyetleri etkili oldu. Bunlardan birincisi, söz konusu ülkelerin tarihini yazan usta İngiliz kalemler vardı. Bu eserler tarih ilmi açısından bir müddet kritik edilemeden gündemi İngiltere lehinde belirlemeyi başardı. İkincisi, İngiliz arşivlerindeki mükemmel raporları kullanan kalemlerin eserlerinden bir müddet sonra sinema filmleri yapıldı. Arabistanlı Lawrence, 007 James Bond gibi filmler sinema sanatı bakımından başarılı olduğu gibi İngilizlerin ayıplarını örtüp işgal devirlerini “beyaz adamın yükü” hikayelerine çevirerek bir destan gibi sundu. Üçüncüsü, BBC gibi medya kurumları vasıtasıyla gündemi sürekli takip etme ve yönlendirme gücü Kraliçe’nin imajını kuvvetlendirdi. Dördüncüsü, İngiliz istihbaratının gücü sahaya yansıdı. Dünyanın dört bir ucundaki olayları izleyen ve gerekli operasyonları maharetle yapan MI6 vb. istihbarat personeli Kraliçe’nin gücünün gizli tarafıdır. 1953 İran, 1957 Suriye ve 1958 Irak darbelerindeki İngiliz parmağı yine kendileri tarafından açıklandı. Son olarak İngiltere’nin tarihi hafızasını oluşturmasına katkı sağlayan “British Council” gibi kültürel kurumlar İngiliz dilinin, kültürünün ve yaşam tarzının sadece eski sömürgelerde değil tüm dünyada benimsenmesini yaygınlaştırdı. Kraliçe bu avantajları sayesinde sembolik görünen ama mutlak iradesini pratiğe yansıtan bir imaj oluşturmaya muvaffak oldu.

26 yaşında tahta oturan sert ve çekici mizaca sahip kraliçe, kız kardeşi, eşi, oğulları ve gelinlerinin adı birçok skandala karışsa da o duruşunu hiç değiştirmedi. Churchill’den Truss’a kadar 15 başbakan atadı. İngiliz tarihinde yeni bir devir açan I. Elizabeth ve Victoria’dan sonra 3. Kraliçe olarak iz bıraktı. Yeni Kral III. Charles 70 sene bekledikten sonra tahta oturdu. Böylece Kraliyet tahtı erkeklere geçti ve muhtemelen bir asır daha erkek varisleri tahtı kızlara bırakmayacak. Mayıs 1978’teki Time dergisi “Kral Olacak Adam” başlığı ile çıkarken Kasım 2013’te “Unutulan Prens” başlığını atmıştı. Bakalım bundan sonra yeni kral hangi kapaklar ile karşılaşacak?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.