Sosyal Medya

Güncel

Yasin Aktay / Yazar ölünce otoritesi kime kalır?



Yazarlıkla elde edilen bir otorite veya otorite olduÄŸu için yazar olmak. Her ikisinin insanlık tarihi için ayrı getirileri, götürüleri vardır. Hiç kuÅŸkusuz eskiden belli bir eÄŸitimden geçmeyen, ilim irfan sahibi olmayan, uhdesinde insanlara anlatacağı ÅŸeyler taÅŸacak hale gelmemiÅŸ olan insanların yazarlığı sözkonusu olamıyordu. Yazarlık konumuna girebilmek herkese açık olmayan uzun ve meÅŸakkatli bir seyr-ü süluk gerektiriyordu ve buna çok az insan girebiliyordu.

Bugünse herkesin bu sürece kolaylıkla girebiliyor olmasıyla övünen bir medeniyetimiz var. Ne kadar çok sayıda ve çok çeÅŸitte kitabın yayınlanıyor olduÄŸu, bir ülkenin kültür ve yazın hayatının övünç vesilesi-göstergelerinden biri olarak görülüyor. Çok sayıda yazar çok sayıda otorite demekse bunun hakikat alanında büyük bir çoÄŸulculuÄŸu da beraberinde getiriyor olacağını, böylece otorite olgusunun da iyice aşınacağını beklemek gerekiyor.

Yazarlık, neye yazacağına kolay karar verebilmeye de bir alan açtığı için çok da özel bir otorite gerektirmiyor. Tıpkı yüksek sanat gibi yazarlık da iyice halka mal olmuÅŸ sayılabilir. Felsefenin Sokratik algısı açısından aslında belki yaÅŸanan ciddi bir devrim. Malum, Sokrates hakikatin aslında herkesin kalbinde, aklında yüklü olduÄŸunu, bize düÅŸenin doÄŸru sorularla onu ortaya çıkarmak olduÄŸunu söylüyordu. Bu konuda kimsenin kimseye bir üstünlüÄŸü yoktu. Oysa onun zamanında felsefe sadece aristokrat tabakanın yapabileceÄŸi bir ÅŸeydi. Çünkü sadece onlar söz söyleme, hakikati ifade edebilme otoritesine sahiplerdi.

Hakikatin bütün insanların tecrübe ettiÄŸi bir ÅŸey olduÄŸunu Yunan felsefe geleneÄŸi içinde ifade eden Sokrates’ti diyerek hakikatin Yunan’da baÅŸladığını söyleyecek deÄŸiliz elbet. Yunan’ın en ilkel saçma düÅŸüncelerine insanlık için büyük dev adımlarmış gibi hayran hayran bakma modası bu sefer acemi-otoriter filozoflarımız arasında yeniden nüksetmiÅŸ durumdayken buna ufak bir kılçık atmamız vacip. Sokrates’in bu bilgece tutumu bütün gelenekleri içinde zaten bilinen ve yaÅŸanan bir bilgelik tutumuydu.

Hakikat elbette her insanın yaÅŸadığı ve yaÅŸayabileceÄŸi bir tecrübedir. Ona ulaÅŸmak ise zannedildiÄŸi gibi her zaman büyük yöntemsel prosedürlerden geçmekle olmuyor. Kalp gözünü ve kulağını açmak yetiyor. Tam tersine bütün rasyonel ve yöntemsel prosedürleri ince ince çalıştığı halde hakikate uzak kalmak çok mümkün. Herkesin gıpta ile baktığı geniÅŸ bir bilgi birikimine sahip olup o birikimi getirip cahilce bir tutuma gömmek fazlasıyla mümkün ve alelade bir durum. ÖrneÄŸi her zaman her yerde karşılaşılabilecek birÅŸeydir.

Bir Arap dâhisi ve bilgesi sayılan Velid b. MuÄŸire’nin Kur’an ayetlerini evirip çevirip, orasından burasından ölçüp-biçip, düÅŸünüp-taşınıp kahrolası bir karar ile “bunlar geçmiÅŸlerin masalları” demek derekesine düÅŸmesi tipik bir durumdur. Aslında karşı karşıya kaldığı durum “karar verilemez” bir durum deÄŸildir, bilakis aksi yönde karar vermesi için bütün veriler, iÅŸaretler, ayetler önündedir. Ama orada bilgisiyle sahip olduÄŸu otorite konumunun çok kötü bir kullanımı sözkonusu.

Otorite olduÄŸu için her sözü geçer hale gelen insanların bu otoriteyi kötü kullanması, en saçma ve ucuz fikirlerini insanlara pahalıya mal etmeye baÅŸlamaları da söz ve otorite iliÅŸkisinin mutatlarından. Ama mutat olan gittikçe daha da alelade hale geliyor. Çünkü baÅŸka birçok ÅŸey gibi otoritenin de bir süre sonra ciddi bir endüstri ürünü haline gelebildiÄŸi bir çaÄŸdayız.

Varlık karşısında kendini müstaÄŸni görerek uygulanan otorite daha hırslı bir politik kârın nesnesi haline gelmekten kendini kurtaramaz. Eskiden de hiç olmuyor deÄŸildir bu elbet. Ama günümüzde bunun bir endüstri konusu haline gelmiÅŸ olduÄŸunu söyleyebiliriz.

Yazarlıktan kaynaklanan otoritenin siyasi otorite karşısında basit bir endüstriyel araca dönüÅŸmesi en arkaik Belam tipolojisinin günümüzdeki tezahürü. Aklı Yunan’da doÄŸmuÅŸ, orada kalmış olanlar veya aslında günümüzde bir matah gibi Yunan’ı keÅŸfetmiÅŸ olanlar isterlerse bunu orada da görmekten mahrum kalmayabilirler. Sofistlerin bütün iÅŸi retoriÄŸe baÄŸlayıp, bir meslek olarak felsefeden elde ettikleri bütün otoriteyi isteyen herkesin hizmetine sunma profesyonelliÄŸini tekrar düÅŸünebilirler.

Bugün yazarlığa herkesin eriÅŸimi otoriteyi belki demokratikleÅŸtirdi, haksız otoriteyi aşındırdı diye sevinebiliriz. Ama kuÅŸkusuz yazarlık dolayısıyla eskiden ortaya çıkan tabakalaÅŸmanın, hiyerarÅŸinin tekrar baÅŸka araçlarla veya yollarla üretiminin önüne geçtiÄŸini söyleyemeyiz.

Eline bilgisayar veya telefon klavyesi alan ve sosyal mecralarda aforizmalar döktüren herkesin kendini yazar görüp bundan mütevellit otoriteye talip olması, yine de herkesin içindeki daha üst otoritelere boyun eÄŸme güdüsünü (isterseniz kula kulluk duygusu diyebilirsiniz) yok etmiyor.

Böylece “yazarın ölümü” aynı zamanda baÅŸka bir yazarın, yazarı var kılan otorite ve boyun eÄŸme iliÅŸkilerinin baÅŸka bir düzeyde yeniden doÄŸumuyla tamamlanıyor.

Ama elbette iÅŸ o kadar basit veya o kadar kötü deÄŸil. Nerede bir kötülük çıkıyorsa ortaya, ona karşı özgürlüÄŸe talip ve kadir bir güç ve irade de çıkar.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.