Sosyal Medya

Güncel

Hüseyin Akın / Ben Bir Kek Miyim?

Hüseyin Akın / Milli Gazete



Yedi yaşındaki Ä°smail kalemi kâğıdı eline alıp ÅŸiir yazdığından habersiz, “Ben kek miyim?” diye sordu, sosyal medya sallandı. Üstelik küçük Ä°smail’in ontolojik soruları bununla da sınırlı deÄŸildi. Önce, “Ben neyim?” diye sordu. Cevap verecek birinin çıkmayacağını kestirebildiÄŸi için durmadı yine sordu: “Ben bir karadelik miyim?” Sonra bir daha ve bir daha: “Ben bir iki miyim?”, “Ben bir Ä°smail miyim?”, “Ben bir hiç miyim?”… Bir çocuk için bu sorular biraz fazla bir ÅŸeydi elbette. Bizim zamanımızda bu tür soruları çocuklar annelerine babalarına sorarlar ve münasip biçimde cevaplar alırlardı. Bakmayın soru cümlelerini dize ÅŸeklinde alt alta dizdiÄŸine, aslında küçük Ä°smail büyük sorularla boÄŸuÅŸup düpedüz felsefe yapıyordu. Millet olarak ÅŸiir tadı aldık bu cümlelerden. Ä°yi de bu yaÅŸta bir çocuÄŸun böylesine sorularla hayat karşısında kendisini tahtaya kaldırması biraz düÅŸündürücü deÄŸil mi?

Yedi yaşındaki Ä°smail’in yazdıkları bestelenip kollara dövme bile yapılınca diÄŸer anneler babalar durur mu? BaÅŸladı küçük çocukların büyük lafları sosyal medyada dolaÅŸmaya. Ä°smail gibi ÅŸair ruhlu küçük Elif de “kelebek” ÅŸiiriyle sosyal medyanın gündemine oturmakta gecikmedi. Üstelik babasına da laf sokuÅŸturmayı ihmal etmeden: “Birinin kelebeÄŸi çalınmış / Babam almış onu / yazık bu kelebeÄŸe / zaten bir günlük ömrü var / onu da babamla geçirmese keÅŸke / Neden diye sormayın / Babam çok sıkıcı unutmayın.” Bir çocuÄŸun babasıyla geçirdiÄŸi vakitlerden hoÅŸnutsuzluÄŸu ancak bu kadar yalın anlatılabilirdi.
Çocukların yazdıklarına bakıp da ÅŸaşırmamak lazım. Her çocuk imge diliyle konuÅŸur ve yazar. Çocuk dilinden uzaklaÅŸtıkça tecimsel olana, verili dile yaklaÅŸmış oluruz. “Çocuktan al haberi!” derler ya hani, aynı zamanda, “Çocuktan al ÅŸiiri!”, “Çocuktan al felsefeyi!” de diyebiliriz.
Åžimdi bütün yetiÅŸkinleri hep birlikte küçük Ä°smail’in o vurucu dizesini tekrar etmeye çağırıyorum: Ben bir kek miyim?

EV VE ELBÄ°SE

Ä°nsan bu dünyaya üryan gelmiÅŸtir, giderken de üryan gider. Uzaktan yakına doÄŸru bütün sahip olduklarını giderken geride bırakır. Soyunu sopunu, makamını mevkiini, parasını pulunu, evini ve köyünü, en nihayetinde üstünde başındakileri bırakarak gider. Bu dünyadan öteye giderken görünmeyen bir uyarı levhasıyla karşılaşır insan: Üstünde başında ne varsa çıkar öyle gir!

Ev de saklar insanı elbise de. Ölürken ikisi de aÅŸikâr olur. Åžöyle de düÅŸünmek mümkün: Ä°nsanın evi elbisesidir, elbisesi evidir. Bu iki ÅŸeye -eve ve elbiseye- sahip olmayan dünyalık bir ÅŸey yaÅŸamamış demektir. KuÅŸların ve karıncaların bile bir yuvası ve evi olduÄŸu düÅŸünüldüÄŸünde insanın evsiz ve yuvasız olması ontolojik bir yoksulluk, epistemolojik bir gurbet yaÅŸadığının resmidir.

Eviniz yoksa evinize gelecek birileri de yoktur. Elbiseniz yoksa size ait olan giysileri baÅŸkaları yaÄŸmalayıp ele geçirmiÅŸ demektir. Elbisesi olmayanın elbiseyle mukayyet bir tesettürü de olmaz. Evi olmayanın evliliÄŸi de. Dünya ev olmaktan çıkmasaydı dünya evine girin kurtulun derdik. Dünyanın da artık kendine ait bir evi yok, o da sokaklarda yaşıyor. Hiç elbisesi olmayana karşılık onlarca elbisesi olanlar var. Keza birilerinin tek evi yokken bazılarının sayamayacakları kadar evi var. Siz ne dersiniz bilmem, ama bana göre bu iÅŸte bir yanlışlık var!

SAÜFEST-SAKARYA ÜNÄ°VERSÄ°TESÄ° KÄ°TAP FESTÄ°VALÄ°NE DAVET!

15 Mayıs Pazar günü 13.00-14.30 arası Sakarya Üniversitesi Kitap Festivali’nde Åžule Yayınları standında olacağım. Bütün dostlarımızı, Sakaryalı genç kardeÅŸlerimizi bekleriz. Ä°ki lafın belini kırarız demeyeceÄŸim, hem iki çift laf eder imzalanmış kitaplar üzerine hasbıhal ederiz. Müsait olanlarla birlikte müsait olmayanları da bekleriz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.