Sosyal Medya

Gökhan Özcan / Sonsuz okyanus

Gökhan Özcan / Yeni Şafak



“Ä°nsan bilinci insan ruhunun ancak küçük bir bölümünü oluÅŸturur. Bilincinde olduÄŸumuz ÅŸeyler buzdağının sudan çıkan ucu gibidir. Su yüzeyinin -ya da bilinç eÅŸiÄŸinin- altında bilinçaltı ya da bilinçdışı yatmaktadır” diyor Jostein Gaarder, ‘Sofie’nin Dünyası’ isimli meÅŸhur kitabında.

Bilinç gizemli bir mesele... Onu gizemli kılan ÅŸey, her ÅŸeyi olgular üzerinden sistematik biçimde kavradığımız görünür bilincimiz deÄŸil; içimizin derinliklerinde kendi bildiÄŸince akan, gizlerini çözemediÄŸimiz, kurduÄŸumuz neredeyse bütün neden sonuç baÄŸlantılarını aciz bırakan, kendimizin bile gaybında nefes alıp vermekte olan, bilincimizin derinliklerinde kökleÅŸmiÅŸ vaziyetteki bilinçaltımızdır. Daha ziyade ezberler üzerinden ilerleyen gündelik söz alışveriÅŸlerimiz içinde belki çok farkında olmuyoruz bunun. Ama ne zaman bu rutinin dışına çıksak, kağıtların üstüne bir ÅŸeyler karalamaya, bir kitabın satırları arasında dolaÅŸmaya, bir ÅŸiirin mısraları arasında gidip gelmeye, içindeki duyguya kapılarak bir ÅŸarkıya kulak vermeye, görsel sanatların herhangi bir örneÄŸiyle içeriden meÅŸgul olmaya ya da hiçbir ÅŸey yapmadan kendi iç dünyamızın serbest çaÄŸrışımlarını dinlemeye baÅŸlasak, bilincimizin o görünmeyen kısmının komutayı ele aldığı ve bizi peÅŸinden sürüklemeye baÅŸladığını fark ediyoruz.

Gustave Le Bon, ‘Kitleler Psikolojisi’ isimli eserinde insanı aramamız gereken asıl yere dikkati çekiyor: “Yalnızca organik hayatta deÄŸil, zekanın iÅŸlemesinde de bilinçaltı olayları büyük bir rol oynar. Zihnin bilinçli hayatı, bilinçaltı hayatının yanında pek az bir etkiye sahiptir. En dikkatli bir tahlilci, en derin bir gözlemci bile kendilerini yönlendiren ve yöneten bilinçaltının müessirlerinin pek az bir kısmını keÅŸfedebilir.”

Bu bize daha yüzeysel görünen gündelik konuÅŸmalarımızda da böyle aslında; ancak orada akış bilinen mecranın dışına pek çıkmadığından bilinçaltımızın müdahaleleri çok görünür olmuyor bizim için. Oysa kendimizi içimizden gelenlere biraz bıraktığımızda fizik dünyamızın çok daha ötesinde, çok daha engin bir evrenle temas halinde olduÄŸumuzu hemen kavrayabiliyoruz.

Sanat ve özellikle edebiyat, enine boyuna, derinliklerine, enginlik ve geniÅŸliklerine, zihnimize gizemli sonuçlar bırakan kendine özgü sebeplerine hakim olmadığımız bilinçaltımızdan hayat buluyor. Hepimizi hayrete düÅŸüren, içimize yerini dahi bilmediÄŸimiz yeni kapılar, pencereler açan, bizi bizden daha büyük bir evrene taşıyan her müstesna eser; kendisini bilinçaltının sonsuz okyanusunda serbest çaÄŸrışımlara bırakan bir zihnin ve kendi küçük hakikatinden taÅŸarak sonsuz hakikatle fısıldaÅŸmaya baÅŸlayan bir kalbin kulaç atışlarına ÅŸahit kılıyor ve içine alıyor bizi.

Bu elbette her düÅŸünenin aklını ve kalbini kamaÅŸtıracak harikuladelikte bir ÅŸey... Ä°nsanın sonsuz insanla temas noktası çünkü burası... Ä°nsan derken, sadece ariflerin, ermiÅŸlerin, üstadların, dahilerin, büyük sanatçıların deÄŸil, sizin benim gibi iÅŸinde gücünde sıradan insanları da kastımızın içine alıyoruz elbette. Herkesin kendisinden belki bir miktar ama belki de tamamen bağımsız bir bilinçaltı var çünkü. Cesareti olan herkes, bu sonsuz okyanusun serin sularına ve içimizde usul usul kımıldanışına bırakabilir kendini. KeÅŸfe çıkacağımız yer bir baÅŸka kıtada, bir baÅŸka galakside deÄŸil; en az onlar kadar engin olmakla birlikte, kendi içimizde, kendi içimizin akıl almaz derinliklerinde.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.