Süleyman Seyfi Öğün / Dünyâ ile bir hâlleşme
Süleyman Seyfi Öğün / Yeni Şafak
Dünyâ savaşı kavramından mümkün mertebe uzak durmaya gayret etmiÅŸimdir. HoÅŸ; dil alışkanlığı üzerinden kullanmışlığım elbette olmuÅŸtur; inkâr edecek deÄŸilim; lâkin bu ifâdeyi benimsediÄŸim söylenemez. Daha çok , I.Genel SavaÅŸ veyâ II.Genel SavaÅŸ demeyi daha karşılayıcı bulduÄŸumu vurgulamalıyım. Belki de “yaygın savaÅŸ” demek daha doÄŸrudur. Her neyse; bu dil hassasiyetini göstermemin sebebi olguyu daha sahih bir ÅŸekilde anlatmaktır.
Dünyâda savaÅŸlar her dâim yaÅŸandı. Ama arz dikkâte alınacak olursa, tamâmı ; en yaygın olanları bile dünyâyı kapsamadı. Meselâ I.Genel SavaÅŸ; yâni 1914-1918 arasında Bolivya’da, Uruguay’da yaÅŸayan insanlar bunu olsa olsa bir haber olarak tâkip etmiÅŸlerdir. O da, meraklıları, okumuÅŸ yazmış tâifesi olarak. Nüfûsun kâhir ekseriyetinin, milyonlarca insanın hayâtını kaybettiÄŸi, ocakların söndüÄŸü o korkunç savaÅŸtan haberi bile olmamıştır. Åžöyle böyle barışın hüküm sürdüÄŸü, günlük hâyâtın alışıldık seyrini tâkip ettiÄŸi savaÅŸa uzak diyarlardaki savaÅŸ algısının ne kadar duyumsal bir karşılığı olabilir acaba? Ä°nsânî duygular taşıyan bir Paraguaylı elbette, Kıt’a Avrupası’nı, Avrasya ve Afrika’nın bir kısmını sarsan yakan yıkan bu savaşı yüzünü ekÅŸiterek, keyfini, huzurunu kaçırarak tâkip etmiÅŸ; muhtemelen üzülmüÅŸtür. Biraz da hayâl gücünü kullanarak, 1864-1871 arasında yaÅŸanmış, Brezilya, Arjantin ve Uruguay’ın biraraya gelerek Paraguay’a saldırdığı, o uzun ve kanlı savaşın hâtıralarını zihninde canlandırarak duygusal-duyumsal bir köprü kurmaya gayret etmiÅŸtir. Burada bir duralım ve I.Genel SavaÅŸ’ın merkezine düÅŸen biz Türkler, Paraguay Savaşı hakkında ne biliyoruz acaba? Veyâ Paraguaylılar 93 Harbi veyâ Balkan Harbi hakkında ne bilirler? Haberdâr olduklarında, muhtemelen evvelâ uzun uzun Balkanlar’ı gösteren haritalara bakacak; konumlardan emin olmaya çalışacaktır.
Bâzen de tuhaf tayy-ı mekân hâdiseleri yaÅŸanır. Avustralya ve Yeni Zelandalı gençler I.Genel SavaÅŸ sırasında gemilere doldurulup Çanakkale’ye getirildi ve Türklerle boÄŸaz boÄŸaza savaÅŸtırıldı. Öldüler, öldürdüler… Avustralya, Yeni Zelânda neresi, Türkiye toprakları neresi? Akıl alır gibi deÄŸil.. Bizim Mehmetçiklerin başına da Kore’de aynı ÅŸeyler geldi…
“Dünyâ küçük bir köy oldu” diye yazan Marshall McLuhan kanaâtimce aşırı bir yorum yapmıştır. Åžahsen târihte hiçbir ÅŸeye tek boyutlu bakmamak gerektiÄŸine inanırım. Meselâ teknolojik imkânların iletiÅŸim veyâ haberleÅŸmeyi, bilgiye ulaÅŸmayı kolaylaÅŸtırıcı etkisi bize dünyânın küçüldüÄŸü intibâını verebilir. Hâlbuki bu geliÅŸmelerin yaÅŸandığı yerde dünyâlar arasındaki kopuklukların ve mesâfelerin daha da artacağından ÅŸüphe etmenin ÅŸartları da olgunlaşıyor demektir. Ulaşım ve haberleÅŸmenin insanları daha yoÄŸun ve sık olarak birbirine mâruz bırakmasının neticelerinden emin olamayız. Bu bizi daha fazla tanış kılıp, daha fazla mı yakınlaÅŸtıracak; deÄŸilse tersi mi olacaktır? Meselâ bu rastlaÅŸma ve karşılaÅŸmalar, ÅŸüphesiz aramızdaki farklılıkları daha da belirgin hâle getirecektir. Ä°yi de, bunun neticesi her dâim, kompleksiz ve barışçıl duygular içinde farklılılarımızı birbirimize aktarmak, hatta farklı olandan devÅŸirdiklerimizle kendimizi daha da zengin kılmak mıdır? DeÄŸilse bu yakınlaÅŸmalar bizi daha da rahatsız edecek; daha yoÄŸun bir dışlayıcılık güdüsüyle mi donatarak daha fazla içimize mi kapatacaktır? (Târihsel tecrübeler, ne hikmetse Ä°yimserle Kulübü’nü trajik hâllere taşıdı ve ağırlıklı olarak Kötümserler Kulübü’nü ise haklı çıkardı. Kötümserlik gâliba her maça 1-0 gâlip baÅŸlamaktır. Ä°yimserlik ise zor zenaattır).
Bilgiye ulaÅŸmanın imkânlarının arttığı bir dünyâda, ağır bir cehâlet ve filistinizm yaÅŸadığımız ortada. Buna paralel olarak haberleÅŸmenin kolaylaÅŸtığı aynı dünyâda ağır bir duygu kaybı yaşıyoruz. O kadar çok ve yoÄŸun haber alıyoruz ki, duygularımız dumura uÄŸruyor. Artık onları anlamlandıramıyor; boÅŸ nazarlarla bakıyoruz. Duyumsama kaabiliyetimiz geriliyor. Bu arada medeniyetin turbo dinamikleri faaliyete geçiyor. O turbo dinamikler üzerinden fasılasız anlar olarak yaÅŸadığımız, tükettiÄŸimiz, Carpe Diem olarak mottolaÅŸtırdığımız hayat tarzlarımız, bizi odaklanmaktan ve sorumluluk geliÅŸtirmekten uzaÄŸa atıyor. Bu boÅŸluÄŸu serbest radikaller dolduruyor. Falcılar, büyücüler, astrologlar, stratejistler, ucuz fütürologlar, teknoloji kâhinleri, akademik tüyocular bu serbest radikallerin muhtelif aktörleri.. O nefis güftenin dediÄŸi gibi, aklımızı yaÄŸmaya veriyor, fikrimizi ÅŸaşıyoruz….
Ne bileyim, gâliba eski zamanlarda daha az ÅŸey biliyor, lâkin bildiklerimizle ne yapacağımızdan daha emin yaşıyorduk…Bugün daha çok ÅŸey bilip, bildiklerimizle ne yapacağımız husûsunda alabildiÄŸine ÅŸaÅŸkınız.. HerÅŸeyin, her zaman olduÄŸundan daha fazla yakınımızda olduÄŸu bir dünyâda yakınlık duygusunun çok uzağında, herÅŸeye daha yabancıyız. Fiziksel olarak mesâfelerin kısaldığı yerde tuhaf bir ÅŸekilde çöller büyüyor. ..Dünyânın küçüldüÄŸüne vehmettiÄŸimiz bir zamanda görüyoruz ki o her zaman olduÄŸundan daha büyük….
Henüz yorum yapılmamış.