Gökhan Özcan / Yapayalnız bir soru
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Önümüzdeki yılların en kritik ikilemi ÅŸu olacak muhtemelen: Dijital dünyaya taşınıp ortamlara akacak mısınız; yoksa bu dünyada kalarak akışın dışında kalmayı göze alacak mısınız?
Elon Musk diye bir adam var, malum... Size yeni hayatın kodlarını anlatıp duruyor. Aslında sadece yeni bir hayat deÄŸil sözünü ettiÄŸi, yeni bir inanç sistemi... Hatta neredeyse yeni bir din! Ä°nsanlığın tarihi seyrine istikamet deÄŸiÅŸikliÄŸi getirecek bir devrimin akidesini ortaya koyuyor adeta. Ona inananlar hayatın doÄŸallığı içinde kendi sınırlarından razı pür insan olmaktan yarı robotik bir melez türe geçiÅŸ yapacaklar. Bu süreç baÅŸlayacak bir süreç deÄŸil, zaten sürmekte olan süreç... Bir çok insan tabiri caizse bu akideye baÄŸladı bile kendini, bu yeni inanç sisteminin vaat ettiÄŸi sanallık cennetine bir an önce ulaÅŸmak, orada fena bulmak üzere adımlarını sıklaÅŸtırıyor. Hakiki olmak kaygısı birçokları için bir angarya... Buna karşılık, sanal bir dünyada, engin bir kaygısızlık ve sarhoÅŸluk hissiyle yaÅŸamanın cazibesi hemen herkesi hızla baÅŸtan çıkarıyor. Hakikat yükünü üstünden atmanın bir imkanı gibi gelmeye baÅŸladı insanlara bu yeni tekno-dünya!
Hakiki bir dünyada varoluÅŸun başından bu yana temel sorular deÄŸiÅŸmedi ve insan bu sorularla mütemadiyen imtihan ediliyor. Hakikati aramanın yolu uzun ve çileli... Bu yoldan ilerleyenler, kendini hakikatin bir parçası kılmak, bu hissiyatı içlerine iÅŸleyebilmek için mücadele veriyor, vermek zorunda... Oysa sanal dünya, size bir sabit kaide önermiyor, sürekli deÄŸiÅŸen, güncellenen, farklılaÅŸan ama bir yerden bir yere de akmayan döngüsel görünüÅŸte zihinsel ve duygusal maliyeti olmayan hafif, kaygısız, aidiyetsiz, istikametsiz, herkesin önüne geleni yaÅŸadığı bir hayat sunuyor. Burada tek kaygı, fiÅŸin prizde olup olmadığı ile ilgili... Bir yere kök salınmıyor, kendini dengede tutan, hadler koyan bir kiÅŸiliÄŸe ihtiyaç yok, biraz dijital beceriyle her ÅŸey serbest... Bu yeni insanlıkta; köÅŸeli zihinler, köpürtülmeye müsait duygu halleri, aynılaÅŸmış, güdülenmeye gönüllü, bir kıvılcımla yangın çıkarmaya, ufacık bir kışkırtmayla ele geçirilmeye açık, sevmeyi bilmeyen, nefretten beslenen, kötücüllükten hazlar çıkaran kör karakter yapıları tam da istenen ÅŸeyler... Üstünden kendisine ağır gelen her türlü insanlık yükünü çıkarıp atan, kendini sanallıkla sarhoÅŸ kılan bir insanlık... SarhoÅŸ kelimesi tam uyuyor bu yeni hayata; çünkü zihni ve kalbi askıya alan bir uyuÅŸma halini tarif etmiÅŸ oluyoruz aslında bu yeni insanın yaÅŸadıklarından söz ederken. Keyif verici birtakım maddelerin yavaÅŸ yavaÅŸ kiÅŸilikleri ele geçirip kendine bağımlı kılması, eriÅŸmek için hayatın en anlamlı, en önemli kıymetlerinden vazgeçecek noktaya getirmesi gibi bir ÅŸeyden, bir iç erozyondan söz etmiÅŸ oluyoruz.
Bugün tartışılması kahir ekseriyet tarafından gereksiz, geri dönülmesi muhal bulunan bir ÅŸey, yarısına kadar hiç düÅŸünmeden yürüdüÄŸümüz bu yol! Büyük uyuÅŸma yavaÅŸ yavaÅŸ zihinleri ve kalpleri sarıyor olmalı ki itiraz etme gücünü, cesaretini, ÅŸuurunu hemen hiç kimse kendinde bulamıyor. Çok alametler belirdi yani, belli ki devamı da gelecek.
Bir muhakemeden geçirmeden, itiraz dahi etmeden hayatımız kıldığımız bu yeni düzenin doÄŸru kullanılırsa insanı doÄŸruya da taÅŸabileceÄŸi yalanlarını yayıp duruyoruz aramızda. Mezarlığın yanından geçerken ıslık çalmak gibi bir ÅŸey bu... Åžuur verip sarhoÅŸluk almak gibi... Hani bir zamanlar evin ata yadigarı bakırını gümüÅŸünü verip naylon leÄŸen, plastik mandal alıyorduk ya, iÅŸte öyle!
Ne yapacağız?
Yine önümüzdeki yılların belli ki en yalnız sorusu olacak bu!
Henüz yorum yapılmamış.