Gökhan Özcan / Asıl ve asılsızlık
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Hayata dair iddialarımızın içini ne kadar doldurduÄŸunu kafasına takan, bunu bir mesela olarak gören, bunun muhakeme ve muhasebesini yapmaya gönüllü çok insan yok. ÇoÄŸumuz iddiaları yüksek sesle, özellikle kendimize duyurmaya çalışarak tekrar edip duruyoruz. Aslında sadece bunu bu kadar çok ve tekraren yaptığımız için iÅŸkillenmeliyiz aslında. Neden ne olduÄŸunu her haliyle yaÅŸayan ve ortaya koyan bir kimsenin bunu lafzen bu kadar çok tekrar etmesi gereksin ki! Ä°kna etmeye çalıştığımız kim, baÅŸkaları mı, yoksa baÅŸkalarıyla birlikte ve hatta onlardan daha çok kendimiz miyiz? Hayatımızda, her ÅŸey kendi idealinden bu kadar uzaklaÅŸmışken, bir çok yanlış giden ÅŸey varken; biz, bizi iyi insan kılmasını umduÄŸumuz iddialarımızın arkasında durduÄŸumuzu nasıl düÅŸünebiliyoruz? Herkes bu kadar doÄŸruyken, bunca kirli sızıntı nereden vücut bulup hayatın berrak suyuna karışıyor ve onu içilmez hale getiriyor? Herkes bu kadar insanken; insanlığa sığmayan ve neredeyse hayatın rutini haline gelen bunca fenalığı kim yapıyor? Herkes hakikate sadakatinden bu kadar eminken; bunca yalan dolan, bunca ahlak sahtekarlığı, bunca adaletsizlik, bunca savurganlık, bunca hikmet noksanlığı, bunca nezaket eksikliÄŸi, bunca nobranlık, bunca samimiyetsizlik, bunca şımarıklık nereden çıkıyor? Nedir insanlığımıza yakıştırdığımız bunca tertemiz sıfatın içine hayatımızla koyduÄŸumuz ÅŸey? Bunu hiç sormayacak mıyız kendimize? Ä°ddialarımızla gerçeklerimiz arasındaki makasın her gün biraz daha fazla açıldığı ve yalanlarımızı her gün biraz daha büyüttüÄŸü gerçeÄŸiyle hiç yüzleÅŸmeyecek miyiz? Ancak yüzleÅŸebilirsek, kendimizi yeniden insan kılacak bir temizlenme, bir arınma ihtimalimiz olur. Bunu yapmazsak; kurmaca iddialarla asılsızlığımızı örtmeye, asılsız kiÅŸiliklerimizi kutsayarak samimiyetsizliÄŸimizi kendimizden gizlemeye devam ederiz. Bu insanın içine düÅŸtüÄŸü belki de en dipsiz kara deliktir.
“Varlığımızın, yetiÅŸtireceÄŸimiz nesil için bir kuvvet olmasına çalışalım. Özümüzle sözlerimiz arasındaki baÅŸkalık, genç ruhlar için en müthiÅŸ zehir tesirini yapar” diyor merhum Nurettin Topçu, ‘Türkiye’nin Maarif Davası’ kitabında.
Ümitsiz ya da karamsar olmamalıyız. Allah›Ä±n rahmeti sonsuzdur, onun örtemeyeceÄŸi ayıp, düzeltemeyeceÄŸi yanlış, affedemeyeceÄŸi günah yoktur. Günahlarımızla, yanlışlarımızla, hatalarımızla, zayıflıklarımızla yüzleÅŸelim. Åžu mübarek vakitleri insanlığımızdaki defoların üstünü örtmeye çalışarak deÄŸil, gözlerimizi, aklımızı ve kalbimizi kaçırmadan aynaya bakmakla geçirelim. Boyun büküp maÄŸfiret dileyelim. Çünkü bizim asıl korkmamız gereken ÅŸey; günahlarımızdan çok, kendi gidiÅŸatımızdaki arızalara karşı körleÅŸmek, sağırlaÅŸmak, bilinçsizleÅŸmektir. Kendi yüzüne bakmayan, insan olmakla ilgili iddialarının içinde ne olduÄŸunu sorup sorgulamayan, dünyayı saran kötülüklerden üzerine düÅŸen suç payını almaya yanaÅŸmayan ÅŸiÅŸkin egolarımız, sığ insanlığımız, yani düpedüz nefsaniyetimizdir.
Çevresini saran karanlığı görebilen, onu aydınlatacak ışığı aramaya baÅŸlar. Asılsızlıklarımızın üstüne örttüÄŸümüz örtüleri kaldırmak, kendimizi görmemizi engellemek üzere idrakimizle hayatımız arasına çektiÄŸimiz perdeleri söküp atmak zorundayız. KiÅŸiliÄŸimizin üstüne kendi ellerimizle çektiÄŸimiz cilaları kazımalıyız. Kendimizi bütün zayıflıkları, bütün yanlışları, bütün hataları ile ortaya çıkarmalıyız.
Ve kimse ortaya çıkan o insan, onun gerçekleriyle yola devam etmeyi içimize sindirmeliyiz.
Her zaman kötüden iyiye dönmenin bir yolu, yolları vardır. Asılsızlıklarımızı gidermeli, kendimize yakıştırdığımız güzel sıfatların içini insanlığımızla doldurmaya gayret etmeliyiz. Mükemmel deÄŸiliz ve olmayacağız. Tabiatımız yanılmaya açık... Önemli olan, kemalin nerede olduÄŸunu bilmek, yüzümüzü o istikamete dönmek, zaman zaman sallansak da o istikameti kaybetmeden yürümektir.
Henüz yorum yapılmamış.