Sosyal Medya

Gaflet ve dalaletten kurtulmak için

Yasin Aktay / Yeni Åžafak



Ramazan ayı Kur’an’ın indirildiÄŸi ay, âlemleri yaratan, insanı da bir nutfeden yaratan yaratıcının insana yaratılışının sebebini açıkladığı mesajını da açıkladığı bir zaman. Nasıl yaratılmış olduÄŸuna bakmaksızın insan yaratıcısına bir hasım olmaya kalkışıyor. Bırakınız gaflete, nisyana, aymazlığa düÅŸmeyi, yürüttüÄŸü üç buçuk aklıyla kendi varlığını kendi içinde olup biten bir ÅŸey görüp yaratıcı fikriyle didiÅŸmeye giriyor.

Öldükten sonra diriliÅŸi pek beÄŸendiÄŸi, her ÅŸeye yeter gördüÄŸü aklıyla düÅŸünüp taşınıp imkânsız görüyor. Hiç yoktan, ÅŸu hale nasıl gelmiÅŸ olduÄŸunu görmezden gelerek zaten ilk büyük cehaletini sergilediÄŸinin bile farkında deÄŸil.

Hiç yoktan yaratılmış olmanın içindeki mucizeyi, akıl-dışılığı, olaÄŸanüstülüÄŸü atlıyor, toz-toprak haline geldikten sonra da olsa tekrar yaratılmayı daha zor görmeye baÅŸlıyor. Ä°nsanı dalaletten dalalete, dolayısıyla felaketten felakete sürükleyen, en basit gerçeÄŸe bile kör eden akıl budur iÅŸte.

Gözünü açıp etrafına baktığında gördüÄŸü her ÅŸey aslında imkânsız. Her ÅŸey bir mucize. Kendi vücudunda kendi kontrolünde olmayan bir kalp, olaÄŸanüstü düzenlilikte bir kan dolaşımı, bir böbrek, bir ciÄŸer, bir sinir sistemi, bir beyin, bir göz bir kulak…

Bedeninde muhteÅŸem bir sistem var, kendine ait sanıyor, kendi kontrolünde bile deÄŸil, nasıl çalıştığı, nasıl iÅŸlediÄŸi hakkında doÄŸru dürüst bir bilgisi bile yok. Kendisine hazır olarak verilmiÅŸ, takır takır iÅŸleyen, her detayı olaÄŸanüstü bir mükemmellikte çalışan bir sistem, hatta sistemler var.

O bedenin içinde bile insan keÅŸfe çıktığında her gün bilmediÄŸi yeni ÅŸeyler öÄŸreniyor. Aslında o bedenin herhangi bir noktasının farkına da ancak orada bir aksama oluÅŸtuÄŸunda varıyor. Farkına varışı da her ÅŸeyi bilmesi ve bütün bilgisine vakıf olması anlamına gelmiyor. Bütün insanlığın kendi bedeni hakkında biriktirdiÄŸi bütün bilgiler, biyoloji, anatomi, tıp bilimleri bu aksamaları gidermek için önce bu muhteÅŸem sistemi keÅŸfetmeye, bilmeye ve anlamaya çalışır da her aÅŸamada aslında bu sistem hakkında ne kadar az ÅŸey bildiÄŸini keÅŸfetmeye devam eder. Yıllar önce Nobel ödüllü Alexis Carrell’in meÅŸhur hayreti bu keÅŸifler esnasında tekrarlamaya devam eder: “Ä°nsan Bu, Meçhul”.

Kendisine bile meçhul olan insanın kendi yaratıcısıyla akıl yarıştırmaya kalkışması sadece zavallılığını gösterir.

Ä°nsan kendisi hakkında ne biliyor ki? Bedensel varlığının bütün iÅŸleyiÅŸ sistemini çözse bile, ki ondan bile çok uzakta, bu sistemin neden, nasıl kurulmuÅŸ olduÄŸunu yine kendisine “verilmiÅŸ” olan aklın sınırları içinde kalarak ne kadar bilebilir?

Kendi bedeninden çıkıp diÄŸer varlıklara göz attığında da insanın her durumda hayretini mucip mucizelerle çevrili olduÄŸunu görmemesi için ya gaflet veya dalalete düÅŸmüÅŸ olması gerekir. Gaflet, insanın umursamazlığı, dünya gailesine dalıp yaratılışını unutması veya aklını baÅŸkalarına teslim ederek, aklını kullanmaya cesaret etmemesi, baÅŸkalarının çok cazip, çok ÅŸatafatlı gelen sözlerinin büyüsüne kapılıp onlara teslim olmasıyla gerçekleÅŸen bir insanlık durumu. Kendi aklını kullanmak yerine yine kendi gibi baÅŸkalarının aklına teslim olmak, iradesini onlara baÄŸlamak kula kulluÄŸun yollarından biridir. Gazab edilmiÅŸlerin yolu.

Her gün dua ediyoruz Fatiha suresinde, Allah bizi o yola bizi saptırmasın diye. Bir de dalalete düÅŸmüÅŸ olanların yoluna saptırmasın diye dua ediyoruz.

Dalalet, tam da insanın kendi yaratılışını unutup, kendi bedeninin içinde iÅŸleyen milyonlarca iÅŸlemin hiçbirinin kontrolüne sahip olmadığı halde, kendisini kendine yeterli görmeyle baÅŸlayan bir istiÄŸna hali.

O yüzden insan yaratılışına hitap eden Kur’an’ın insanlığa ilk sözleri “oku” diyerek baÅŸlıyorsa, okumayı emrettiÄŸi ilk konulardan biri de insanın bir “alak” tan yaratılmış olduÄŸu halde kendini kendine yeterli görmesindeki istiÄŸnadır. Dalalete, sapkınlığa sürükleyen istiÄŸna.

Koca koca adamların, büyük felsefecilerin, Ä°slam’ı da bütün dinleri de pek iyi okumuÅŸ, Yunan’ı da Hind’i de Ä°slam felsefesini de yemiÅŸ yutmuÅŸ akıldanelerin bütün bilip öÄŸrendiklerinin üzerine bir de bu istiÄŸna haline ulaÅŸmaları, aklın götüreceÄŸi tek yol deÄŸil elbet, üstelik bu sonuç elbette insanın kaçınılmaz bir trajedisi de deÄŸildir. Gaflete düÅŸmek de dalalete düÅŸmek de kendi kendine iÅŸleyen bir kader deÄŸil, sadece bir tercihtir. Aklın götürdüÄŸü zorunlu bir sonuç zaten deÄŸildir.

Kur’an-ı Kerim Fatiha Suresi ile baÅŸlar, 7 ayetlik Fatiha Suresi de bu dua ile biter: “Bizi doÄŸru yola ilet (ihdina, hidayet et), gazaba erdirilmiÅŸ ve dalalete düÅŸmüÅŸ olanların yoluna deÄŸil.”

Kur’an’ı Kerim’in tamamı ise bir “hidayet kitabı” olarak, her gün namazlarımızda veya namaz dışında defalarca ettiÄŸimiz bu duaya verilmiÅŸ bir cevaptır: “Elif, lam, mim. Hiçbir kuÅŸku bulunmayan bu kitap, muttakiler için bir hidayettir.”

Bir hidayet, evet ama herkes için deÄŸil, muttakiler için. Kimdir muttakiler? Bu soru Kur’an’ı doÄŸru anlamak veya hakkıyla anlamak için açılacak bütün tefsir, yorum, hermenötik tartışmaları için de kılavuz bir sorudur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.