Mustafa Kutlu / Kalbin akletmesi
Mustafa Kutlu / Yeni Åžafak
Kur’an-ı Kerim’de geçen “kalbin akletmesi”ni nasıl anlayabiliriz? Aldığımız eÄŸitim ile olmalı “anlam”ı kavramak, düÅŸünmek, problemi çözmek için aklı kullanırız. Böyle biliriz. Kur’an-ı Kerim’de “akletmez misiniz – düÅŸünmez misiniz” ihtarı çok geçer. Peki “kalp”i nereye koyacağız? Akletme fiilinin kalbe nisbet edilmesini (Hac, 46); aynı ÅŸekilde fıkhetmenin (anlama) de kalbin bir iÅŸlevi olduÄŸunun (A’raf, 19) zikredilmesini nasıl yorumlayacağız?
Elbette ki bunu ben izah edemem. Kendim için ve siz okurlar için Elmalılı Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı eserinde “Bakara” suresinin tefsiri yapılırken “Kalp” için verilen bilgileri özetle naklediyorum. Yazır’ı, bu büyük âlimi rahmetle anıyorum.
“ ‘Kalp’, yürek ve gönül mânâlarına gelir, yani ‘kalp’ iki mânâya kullanılır. Birisi göÄŸsün sol tarafında, sol memenin altına doÄŸru konulmuÅŸ bir çeÅŸit çam kozalağı ÅŸekline benzer bir durumda (sanavberiyyüÅŸÅŸekil) ve bedendeki etlerin hiç birine benzemeyen, hem sinir ve hem kas dokularının esaslarını toplayan belli bir et parçasıdır ki, atar ve toplar bütün damarların köküdür. Ä°çinde karıncıkları ve kulakcıkları vardır. Ä°nsanın aza ve organları içinde kendi kendine hareket eden odur. Ruha ait iticilik ondan baÅŸlar. Bu motoru kendinde, kendi kendine açılıp kapanan bir tulumbadır. Kan dolaşımı buna borçludur. Ve bununla beraber bu hareketin solunum ve akciÄŸer hareketi ile de bir ilgisi ve paralelliÄŸi vardır. Bu kalp, beden ilimlerinden olan Tıp ilminin ve doktorların meÅŸgul olduÄŸu bedenî ve yeri belli olan kalptir. Buna biz dilimizde “yürek” tabir ederiz. Nitekim mideye de kursak deriz, ‘kursak aşını, yastık başını ister’.
Ä°kincisi, ruhanî, ilahî bir lütuf olan ve bütün ÅŸuur, vicdan, duygu ve sezgilerimizin, düÅŸünme kuvvetimizin kaynağı yani manevî âlemimizin merkezinde bulunan, yeri belli olmayan kalptir ki, ‘insan ruhu’ da denilir. Ä°nsanın asıl gerçeÄŸi bu kalptir. Ä°nsanın anlayışlı, bilgin ve ârif olan bölünmez kısmı; konuÅŸulan, azarlanan, talepte bulunulan ve sorumlu olan özü budur. Bütün benliÄŸimiz öncelikle bundadır. Bunun için anlayan ‘ben’, anlaşılan ‘ben’in içindedir. Ben ruhuma, cismime, aklıma, irademe bundan geçerim. Bu sanki ruhumuzun bir gözüdür. Sezgi bunun bakışı, akıl bunun ruhu, irade bunun kuvvedir. Bunu, ruhumuzun kendisi ÅŸeklinde anlayanlar da çoktur. Dilimizde buna yine ‘kalp’ deriz. Yukarda ‘gönül’ denildiÄŸini de söylemiÅŸtik. Çünkü ‘gönlümden geçti’, ‘kalbimden geçti’, ‘zihnimden geçti’, ‘aklımdan geçti’ dediÄŸimiz zaman hepsinde aynı mânâyı kastederiz. Bununla beraber kalp ile gönlü ayırdığımız noktalar da vardır. Mesela ‘kalbin çürük’ deriz de, aynı mânâda ‘gönlün çürük’ demeyiz. Bazan yürek kelimesini de bu mânâda kullandığımız olur ki, ‘yürekli adam’, ÅŸecaatli ve kuvvetli kalbe sahip adam demektir. Åžüphesiz mekânsız olan bu ruhanî kalbin bütün beden ve cisim olan kalp ile bir iliÅŸkisi vardır.”
Yukarıdaki ifadeler içinde bilhassa “anlayan ben” ile “anlaşılan ben” ve bunların “iç içe” olması fevkalâde dikkat istiyor. Âdeta Yunus’un “Bir ben vardır bende benden içeru” mısraına gönderme yapıyor.
Bu noktada Gazzalî’nin kalp için söylediklerini hatırlamalıyız. Åžöyle diyor: “Kalp, ruh, akıl ve nefis farklı anlamlar taşısa da, bütün bunlar “rabbanî latife” denen bir kavrama, müÅŸtereken delalet eder. Ä°nsanın hakikati bundan ibarettir.”
Hz. Peygamber ruh hakkında tartışmanın gereksizliÄŸini dile getirirken herhalde “kalp”e de iÅŸaret ediyordu. Gazzalî de aynı fikirdedir.
Fahreddin Razi kalbin hakkı batıldan doÄŸruyu yanlıştan ayrıd etme, iyi ile kötü arasında seçim yapma konusunda, kalbe öncelik verdikten sonra; onun bilgi, algı, düÅŸünce ve inancın merkezi olduÄŸunu belirtiyor.
Dolayısıyla biz iman için “kalp ile tasdik dil ile ikrar” deriz. Gayba inanmanın akıl iÅŸi olmadığı (yani aklın beyinde olmadığı) âÅŸikar. O (kalp) insan için Cenab-ı Hakk’ın bir lütfudur. (26 Eylül 2018)
Henüz yorum yapılmamış.