Güncel
Mustafa Kutlu / Ne yapabiliriz?
Mustafa Kutlu / Yeni Åžafak
Åžu kavanoz dipli dünyada ne yapabiliriz?
Meselâ bir gökdelenin sekseninci katında. Sonra ne demektir acaba “gökdelen”? Sesten hızlı uçan uçak ne demektir? Patladığında insanı, hayvanı, bitkiyi, böceÄŸi öldüren; havanın, suyun yapısını bozan, toprağı kullanılmaz kılan, tesiri yüzyıllarca süren bir bomba ne demektir? Bomba kelimesi yani: Boooommmmm....
Uçsuz bucaksız bir çarşıya düÅŸerse yolumuz ne yapabiliriz?
Kiloyla satılan sessiz saatlerin sokağından geçerken, ekranlardaki rakamların labirentinde dolanırken, maskelerle mayoların binbir çeÅŸidine bakarken, lambaların, neonların, havai fiÅŸeklerin renk cümbüÅŸüne dalmışken...
Görüntüler yorar bizi ve bir objeden ötekine savruluruz. Konfeksiyon maÄŸazaları, kapılardan, vitrinlerden sarkan mankenler, çarpılmış bir gülümseme ile kolumuzdan tutup bizi dükkâna çekmek isteyen satıcılar. Bir kıravat karşısında ne yapabiliriz? Dünya bir markanın boynuzları üzerinde sallanıp duruyorken.
Belki bir balık çıkar ortaya yutar bizi.
Belki bir mağarada uyuyakalırız.
KeÅŸke.
Hayfa ki, uyandığımızda fabrikaların, atelyelerin maÄŸara ağızlarında bulacağız kendimizi. RobotlaÅŸan insanlar veya insanlaÅŸan robotlar aynı iÅŸi görmekte, aynı tekeri çevirmektedir. Hepsinin ÅŸapkaları, alamet-i farikaları, üniformaları vardır. Veya hepsi beyaz yakalıdır. Koridorlar ve kapılar birbirini takip eder. Asansörler inip-çıkar. Çantalar açılır-kapanır; dosyalar raftan iner veya bir tuÅŸa basılır. Kapı-komÅŸu ile aramızdaki mesafe azalır; yani Hong Kong ile Ä°stanbul arası üç saate iner. Ä°ner de yine de üç saat bize üçyüz saatmiÅŸ gibi gelir. Ve bir sürü laboratuvar, ve bir sürü gözlüklü insan bu saati daha, daha, daha kısaltma yolunda yorulur, terler...
Yorulup terleyen insanlar sıkılır, bunalır, tatile çıkar. Tatil ile faiz, banka ile kanguru kucak kucaÄŸa oturmaktadır. Bütün bunları beÅŸ yıldızlı bir otel temizler.
Beş yıldızlı bir otelde ne yapabiliriz?
Herhalde yıldızlara bakarız, herhalde “bir yıldız nedir acaba?” diye düÅŸünürüz. Bizi düÅŸünür gören görevliler oracıkta kurulu teleskobu gösterir, kibarca davet ederler. Teleskopla yıldızlara bakıp bilmediÄŸimiz ÅŸeyleri öÄŸreniriz. ÖÄŸrenince yüzümüze aptal bir durgunluk bulaşır. Bu durgunluÄŸun gölgesinde kendimizi havuza atar, tatilin tadını çıkarırız.
Tatilin tadını çıkarınca, depoladığımız enerji ve oksijen ile iÅŸimize koÅŸarız. Ä°ÅŸimiz iÅŸtir yani. Cep telefonumuz, yaka numaramız vardır. Banka kartımız ve iyihal kâğıdımız vardır. Bol miktarda tavrımız, atacak havamız, söyleyecek sözümüz vardır. Herkesin her ÅŸeyi vardır. Varlık denizinde kulaç atarız, yoksullar sahilde bizi seyreder. Seyredenlerden birinin başına talih kuÅŸu konar, o da aramıza gelir.
Böylece günümüzü gün ederiz.
Son söz: Çok yaÅŸasın ömrü olan...
“Aklına mecnunların tahsin ki ketm-i râz edip
Geh sipihre geh der ü dîvara söyler söylese.”
(Aferin ÅŸu delilerin aklına ki, sırlarını saklamasını bilir ve onları olur olmaz kiÅŸiye açmazlar. Mutlaka söylemek icap ederse gökyüzüne, kapıya veya duvara söyler, onlarla dertleÅŸirler).
Henüz yorum yapılmamış.