Peygamber Dirilişin Öncüsüdür
Mustafa Yürekli / haber7.com
Kitaba ve peygambere imanın bireysel ve sosyal hayata kazandırdıkları üzerinde ne kadar düÅŸünülse azdır. Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed Sallahu Aleyhi Vesellem'in diriltici sesine o kadar muhtacız ki. Peygamber inancının bireysel sosyal hayata etkilerine iliÅŸkin Necip Fazıl Kısa Kürek ve Sezai Karakoç’un görüÅŸlerini derlemeye çalıştım. Bu iki büyük ÅŸairin inanç esaslarını, peygamber inancını kavrayış ve anlatışı çok etkileyici. Bu yazıda ÅŸair sesiyle sarsılmak ve sarsmak istiyorum.
Necip Fazıl Kısa Kürek, “Ä°nsânî hakikat yönünden en hâkir bir fertten farksız, fakat kendi öz hakikatiyle eriÅŸilmez derecede üstün” olan peygamber, “Allah’ın (c.c) emir ve yasaklarını O’nun kulları olan insanlara ulaÅŸtırmak ve onlara doÄŸru yolu göstermekle görevlendirilmiÅŸ hidayet elçileridir.” der Ä°man ve Ä°slam Atlası’nda; “resûl” der, “Allah’ın rahmetiyle, kullarına yolu göstermesi için gönderdiÄŸi zirve insan..”
Sezai Karakoç da, peygamberi “Allah’ın insanlara gönderdiÄŸi yol gösterici olarak” (Sütun, s.617) tanımlar: “Peygamber, insana “en büyük haber”i getiren, insanı varoluÅŸunun bir saçmalık olmadığı bilincine erdirerek, Allah’ın varlığını insana ileten, üstün ÅŸartların üstün insanı demektir.” (Ä°slâm, s.30.)
Sezai Karakoç, peygamberlerin temel fonksiyonları üzerinde (Ä°slâm, s.42.) durmaktadır; Allah’a inanma çizgisini tarihe katanın peygamberler olduÄŸu üzerinde önemle durur. Ä°nsan tabiatı Allah’ı çabuk unutur. Ä°nanç hayatın içinde kayıp gider ve kaybolur. Ancak, bir peygamberin geliÅŸiyle inanç günün meselesi haline gelir. Peygamber Allah inancını cemiyetin ortasında apaçık, müÅŸahhas (konkre) hale getiren büyük insandır. Peygamber, insanın ruh katlarını açmış, onu hayata, ölüme ve ölümden ötesine hazırlamıştır. (Sütun, s.391-392.)
Peygamber ister bir köyde olsun ister bir büyük kentte insanın düÅŸünce ve his dünyasını Allah sevgisi ve korkusuyla, tevhit ahengi ve hakikat ÅŸuuruyla ebedîlik ÅŸartlarına ayarlamıştır. Çünkü onun amacı vahyin ruha ve hayata karışmasıdır.
Ä°LAHÄ° KÄ°TAPLAR
Peygamber, her ÅŸeyden önce bir misyon sahibidir. Bunun için seçilmiÅŸtir. Vahyin iç hikmetlerini bilendir. Onu sadece getiren deÄŸil, ilk yorumlayan ve ilk uygulayandır. Böylece onun uygulanabilir olduÄŸunu ispat etmiÅŸ olur. (Ruhun DiriliÅŸi, s.97.) Ä°lahî kitaplar ve peygamberler, insana öncelikle kendi varoluÅŸ nedenini, kulluÄŸu öÄŸretip kendisiyle kâinat, eÅŸya ve varlıklar arasında saÄŸlıklı bir iletiÅŸimi kurmasını saÄŸlamışlardır. Böylece insana dünya ve ahirette mutlu olabilmenin yollarını göstermiÅŸlerdir.
Sezai Karakoç’a göre peygamberin en önemli özelliÄŸi, sadece onlara özgü, eÅŸsiz bir deneyimi yaÅŸamış olmalarıdır. Peygamber, “vahiy” ruh halini yaÅŸayan kutlu insandır. Onlar için ÅŸair, kahin, meczup, büyücü demiÅŸlerdir. Oysa onlar mutlak hakikate herkesten fazla yaklaÅŸmış oldukları için ilâhî bir heyecan tatmış, ilâhî aÅŸkla büyülenmiÅŸlerdir. Bu yüzden peygamber âdeta insanlığa ışıkla yüklenmiÅŸ olarak gelir. Çünkü o, Allah’a yakın olmaktan gelen bir duyguyla kalbi baÅŸka dünyaların âÅŸinası, dostu olan bir âb-ı hayat muÅŸtucusudur. Ä°nsanın ve insanlığın iki dünya mutluluÄŸunu getirendir. (Ä°slâm, s.31.)
Peygamberler, tebliÄŸ ettikleri ilahî kitaplarla haksızlık, zulüm ve adaletsizliÄŸin kararttığı dünyayı ilahî vahyin nuruyla aydınlatıp insanlar arasında sevgi, kardeÅŸlik, barış ve adalete dayalı bir düzenin kurulmasını saÄŸlamışlardır. Ä°lahî kitaplar, insan hayatını en mükemmel biçimde düzenleyecek inanç esaslarım, ibadet biçimlerini, yapılması ya da yapılmaması gereken davranışları, güzel ahlak ilkelerini, toplumsal hayatı düzenleyecek temel ilke ve kuralları ihtiva eder. Bu nedenle kitaplara inanmak, insanın inanç ve düÅŸünce dünyasını bireysel ve toplumsal hayatını Kitab’ın öngördüÄŸü biçimde yönlendirmesini ve düzenlemesini saÄŸlar.
EN GÜZEL ÖRNEK: ÜSVE-Ä° HASENE
Peygamberler, Allah’a (c.c) kul olma yollarını yaÅŸayarak göstermiÅŸ model insanlardır; ideal insanlardır. Onlar biliyorlardı ki insanlara bir davranış kazandırmanın yolu anlatmaktan deÄŸil yaÅŸamaktan geçer. Bu yüzden de onlar yaÅŸantılarıyla ve davranışlarıyla herkes için örnek olmuÅŸlardır.
Peygamberlik, insanlar için bir “örneklik” kurumudur. KiÅŸi, peygamberlik kurumunun model insanlarına, ideal insana tabi olarak yeniden inÅŸa eder kiÅŸiliÄŸini ve medeniyetini. Peygamberler, insanın yeryüzündeki konumunu, sorumluluklarını, nereden gelip sonunda nereye varacağını, sahip olduÄŸu güç ve kapasiteyi öÄŸretir ve gösterirler; insanları tevhid inancına davet etmekle beraber yeni bir kültür ve medeniyetin de inÅŸasını saÄŸlarlar.
Necip Fazıl, “Peygamberler mâsum, emânete sâdık, âdil, günahlardan, kötülük ve çirkinliklerden münezzeh... Bazı hatâlara düÅŸseler bile Allah tarafından düzeltilirler; ve onların beÅŸeriyet gereÄŸi düÅŸtüÄŸü hatâlara günah deÄŸil, “zelle” tabiri kullanılır. Umumî mânada her türlü nakz, noksan ve ayıptan arınmış... Onlardan herhangi birine beÅŸerî düÅŸüklüklerin herhangi birini isnat, imanı bozar.” diye uyarır.
Peygamberlerin asıl görevleri, insanın Tanrı’ya götürülmesi, iki dünya hayatının da gözetildiÄŸi bir “gerçek hayat”a kavuÅŸturulmasıdır.(Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.107.) Sezai Karakoç, peygamber ve insan iliÅŸkisine dikkat çekmektedir özellikle. Çünkü insanlığın mutluluk sırrı bu iliÅŸkidedir. Bu iliÅŸki saÄŸlıklı oldukça, insanlık peygamberlere yaklaÅŸtıkça mutlu bir çaÄŸ doÄŸacaktır. Peygamberi bir masal kahramanı ya da mitolojik bir varlık olarak algılamamak gerekir. Hayatları olaÄŸanüstü harikalarla dolu olmakla birlikte, peygamber insanın hemen yanı başındadır. Hz.Peygamber’in çok sık tekrarladığı “Ben de sizin gibi bir insanım” hatırlatması bu nedenle olsa gerektir. (Kıyamet Aşısı, s.102.)
Ayrıca peygamber ve insan iliÅŸkisinde bir diÄŸer nokta üzerinde ısrarla durmaktadır. Bu da aslında Hz.Peygamber’in, kendsinin de nihayetinde bir insan olduÄŸunu hatırlatan sözünün devamıdır. Peygamberlerin hemen hepsinin peygamber olmaları yanında ikinci bir özellikleri olmuÅŸtur. Hz. Nûh’un tufandan insanlığı kurtarması, Hz. Musa’nın kavmini Mısır’daki esaretten kurtarması gibi durumlar, insanlığı peygamberlik kavramını okuma konusunda sapmaların sebebi olmuÅŸtur.
Peygamberler bu dünyadan göçünce insanlar, peygamberlerin temel fonksiyonunun Allah inancını idame ettirme olduÄŸunu unutarak onların diÄŸer özelliklerine sarılarak, peygamberin asıl mesajını unutmuÅŸlardır. Bu ise hakikatin askıda kalmasına ve hakikatten uzak kalan insan ruhunun bocalamasına neden olmuÅŸtur. (Kıyamet Aşısı, s.98. 215)
MEDENÄ°YET KAHRAMANLARI
TebliÄŸ ettikleri ilahi kitaplarla; insanlar arasında sevgi, kardeÅŸlik, barış ve adalete dayalı bir düzenin kurulmasını saÄŸlamışlardır. Peygamberlere tabi olan toplumlar adalet ve hakkaniyet ilkelerini koruyarak her türlü sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırmışlar ve sos yal barışın önderliÄŸini yapmışlardır. Sadece dinî ve ahlakî alandaki öÄŸretilerle deÄŸil, aynı zamanda ticaret, ziraat, sanat ve teknik gibi bir çok alanda, medeniyet alanında da toplumlara yol göstermiÅŸ ve onların geliÅŸmelerine öncülük etmiÅŸlerdir.
Peygamber, aynı zamanda bir medeniyet kahramanıdır. Sadece kötünün yıkıcısı deÄŸil, iyinin de kurucusudur. Medeniyetlerin manevî temellerini hep peygamberler atmışlardır. (Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.110) Peygamberleri yeryüzünde medeniyeti inÅŸa eden öncüler olarak gören Sezai Karakoç, medeniyet ideası olarak kabul ettiÄŸi hakikat medeniyetinin, peygamberlerin ruh aynasından dünyaya ve zamana yansıdığını düÅŸünmektedir. (Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.142)
Sezai Karakoç’a göre peygamber hayatı, baÅŸtan aÅŸağı bir medeniyettir. Hakikat medeniyeti bir aÄŸaca benzetilirse, peygamber hayatı bu aÄŸacın çekirdeÄŸi gibidir. Medeniyet bu hayatın açılımından ibarettir.885 Peygamber, dünya hayatının içinde “öte”yi etkin kılar, yaÅŸar hale getirir. KiÅŸinin üzerine “Mutlak”ın gölgesini düÅŸürür. Mutlakın egemenliÄŸi karşısında ne tek kiÅŸinin tartışılmaz iradesi, ne de toplumun önlenemez istilası söz konusudur. Toplum ve birey Allah’ın iradesine teslim olur, yeni ve kutlu bir toplum olmaya doÄŸru gidilir.886
PEYGAMBERLER TARÄ°HÄ°
Necip Fazıl, “Âdem Peygamberden yola çıkan risâlet sancağı, peygamber eline teslim edile edile Resûller Resûlünde sâhibini buldu ve böylece Gaye-Ä°nsan ve Ufuk-Peygamber zaman ölçüsüyle de ilk ve son oldu.” der: “Ä°slâm, bütün resûller boyunca tek ve mutlak din halinde bayrağın elden ele teslim edilmesiyle topyekûn zaman ve mekânın Peygamberine gelmiÅŸ ve onda son kemâl derecesini bulmuÅŸ, tamamlanmıştır.”
Sezai Karakoç, Hz. Adem’den bugüne kadar insanlık tarihinin, bireysel anlamda insanın yaÅŸam sürecine benzer bir süreç geçirdiÄŸini öne sürmektedir. Ä°nanç, bu sürecin en etkin kavramlarından biri olarak hep varolagelmiÅŸtir. (Kıyamet Aşısı, s.95)
Sezai Karakoç, Hz. Adem’den Hz. Ä°brahim’e kadar olan dönemi insanın çocukluk haline benzetir. Nuh, Salih, Hûd ve Lût vakaları da böyledir. Bu süreçte insan bir çocuk gibi söylenene kulak vermeme tavrı içerisindedir. Hz. Ä°brahim, insanlığın olgunluk döneminin baÅŸlangıcı kabul edilebilir. Ä°nsanlık çok daha açık ve seçik, pırıl pırıl, net bir inanca çağırılmıştır. Bu ilan, insanlıkta büyük bir etki yapmış ve Hz. Musa’nın getirdikleri, bu temel üzerine oturmuÅŸtur. Hz. Ä°sa ile insanda Allah inancının derinleÅŸtirilmesi hedeflenmiÅŸtir.
Sezai Karakoç, Hz. Muhammed’le ise âdeta bir yekûn çizgisi çizilerek “Allah yolu”nun ebedî bir ÅŸekil halinde tesbit edildiÄŸini belirtmektedir. Artık peygamber gelmeyecek. (Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.99)
DÄ°RÄ°LÄ°Åž ÖNCÜSÜ: PEYGAMBER
Sezai Karakoç, bu bunalıma düÅŸmekten alıkoyacak tek ÅŸeyin, onun vahiy getiren ve Allah’a imana çağıran tarafının daima birinci planda tutulması olduÄŸunu vurgulamaktadır. (Yitik Cennet, s. 64 – 72)
“DiriliÅŸ” düÅŸüncesinin mimarı olarak Sezai Karakoç, peygamberleri diriliÅŸin gerçek öncüleri olarak görür. Çünkü yeryüzünde hayatın ölmeye baÅŸladığı her dönemde bir peygamber çıkagelmiÅŸtir. Böylece peygamberle birlikte ölümün baÅŸladığı yerden yeniden bir diriliÅŸ baÅŸlamıştır. (Yitik Cennet, s.97)
Sezai Karakoç, peygamberlerin kendisini hakikata adayanlara korku ve muÅŸtuyu miras bıraktığını düÅŸünmektedir. Bu birbirine zıt gibi görünen iki duygu, aslında birbirini tamamlayıcı bir özelliÄŸe sahiptir. Biri yasaklar, öbürü buyruklar alanının duygusudur. Biri kötüyü yıkacak, öbürü iyiyi kuracaktır. Bunlardan sadece birini kullanmak, tek kanatla uçmaya çalışmak gibidir. Sadece korku insanı karamsarlığa, sadece muÅŸtu ise tembelliÄŸe neden olur. Denge esastır. Peygamberler bu dengeyi yakaladıkları için etkili olabilmiÅŸlerdir. (Sütun, s.116.)
kaynak: haber7.com
Henüz yorum yapılmamış.