Soğuk savaş mı?
Süleyman Seyfi Öğün / Yeni Şafak
Bir olgu veyâ süreci anlamayı zorlaÅŸtırdığını düÅŸündüÄŸüm iki kritik metodolojik hatâ olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Bunlardan ilki, zaman zaman iÅŸâret etmiÅŸ olduÄŸum üzere, siyah-beyaz farkı gibi, 0.1 odaklı ve kodlu yavan analitik ayırımlar üzerinden düÅŸünmeye çalışmaktır. Meselâ, II. Genel SavaÅŸ sonrasında kurulan dünyânın, aralarındaki ideolojik farklılıklara bakarak, ABD-Sovyetler BirliÄŸi üzerinden iki kutuplu olarak kurulduÄŸunu zannetmektir. Bâzı çok mühim çalışmalar göstermektedir ki, bu ayrım son derecede yanıltıcıdır. Dünyâ Sistemi, Bağımlılık Okulu gibi çevrelerin yaklaşımı tam da bunu gösterir. Dünyâ aslında, merkezden çevreye doÄŸru, husûmet, çatışma ve savaÅŸlar dâhil, farklı iliÅŸkiler üzerinden, taraflara karşılıklı bağımlılıklar yükleyen ortak bir iÅŸ bölümüne tâbidir. Mühim olan, dünyâyı dizen bu baÄŸları anlamaktır. Nitekim modern dünyâ, sermâyenin dizdiÄŸi iliÅŸkilere sâhiptir. Misâlde, ABD, NATO veyâ kabaca Batı olarak bildiÄŸimiz dünyâ ile Sovyetler BirliÄŸi ve peyklerinden müteÅŸekkil olan ve Demir Perde olarak bildiÄŸimiz dünyâ, sermâye temelli dünyâlardır. Ä°lkinin diÄŸerinden farkı, özel giriÅŸime açık olması, diÄŸerinin ise devlet mülkiyetini esas almasıdır. Aman, ne derin (!) bir fark…(Marx, bu mülkiyet meselesini, Proudhon kadar olmasa bile çok abartmıştı. Proleterya diktatörlüÄŸünün kaçınılmaz olarak, kapitalizme çalışan bürokratik yapılarla kaynaÅŸarak sermâye birikimine hizmet edeceÄŸinin farkında deÄŸildi. Bilhassa, ideolojisinin yarı merkez dünyâlarda yayılmasından sonra olacağı buydu).
Aslında ve bir bakıma, antik formasyonlarda ortaya çıkan feodalite-prebendalite farkı, ABD-Sovyetler BirliÄŸi arasında yeniden ortaya çıkıyordu. Çok uzaÄŸa gitmeyelim, feodal Avrupa o zamanların özel mülkiyete geniÅŸ bir alan açıyor, ama meselâ Osmanlı bunu hayli kısıtlıyor ve yeniden bölüÅŸümü devlet üzerinden yapıyordu. Belki okuyuculara ÅŸaşırtıcı gelebilir, ama Osmanlı devleti, en azından mülkiyet iliÅŸkileri açısından o zamanların Sovyetler BirliÄŸi gibidir. Kapitalist birikimin sıklet merkezini oluÅŸturan Batı, feodal geçmiÅŸinin avantajlarını kullanıyor; birikim merkezden çevreye yayıldıkça, o dünyâlardaki prebendal yapılarla harmanlanıp, melezlenirken ortaya çok dejenere durumlar çıkıyordu. Rusya, Çin, BAAS Arap devletleri, her birisi bu prebendal dağıtım iliÅŸkilerinin kapitalizm ile melezlenmelerinin çarpık örüntüleriydi. Batı-DoÄŸu ayırımı aslında, feodal temelli kapitalizm ile prebendal temelli kapitalizm farkıdır. Üzerinde yaÅŸanan sayısız gerilim, ideolojik kavga, hattâ savaÅŸların aslında vadettiÄŸi hiçbir ÅŸey yoktur. Bu gerilim, çatışma ve savaÅŸlar olsa olsa sistemik iÅŸ bölümünü inÅŸâ etmek ile alâkalıdır. Sistem, lûgatlarda târif edildiÄŸi üzere, her zaman unsurlarının tutarlılık gösterdiÄŸi bir bütün deÄŸildir. En azından târihsel-beÅŸerî sistemler böyle deÄŸildir. Târihsel sistemler, alt sistemlerden üst sistemlere doÄŸru, tutarsızlıklar üzerine kurulur. Yâni sistem, analitik deÄŸil, diyâlektik bir kategoridir. Diyalektik ise, çok defâ ve bâsit olarak anlaşıldığı üzere bir tez-antitez kavgası deÄŸil, tez ve antitezin berâber bir sistemi ayaÄŸa kaldırmasıdır. Kapitalizm ve reel sosyalizm, tez ve antitez olarak, itiÅŸe kakışa, ama aslında el ele verip sanayi uygarlığını var etti. Sanayi medeniyeti dinamizmini, bu iki tezin gerilim ve çatışmalarından aldı; bu gerilimden beslendi. Modern dünyâyı anlamakta Marx’a çok ÅŸey borçluyuz. Ama Marx, sanki bir odak kayması (paralaks) yaÅŸadı. Diyalektik sürecin gerilim boyutunu merkeze koydu. Buradan sınıf çatışmalarını türetti. Ä°deolojisi, yarı merkez dünyâlara sirâyet ettikçe, bu çatışmalara ulusal savaÅŸlar eklemlendi. Hâlbuki zaman sonraki nesillere, tabiî ki zihnini soÄŸutmayı bilen az sayıdaki çevreleri kastediyorum, bu gerilimlerin aldatıcı çekiciliÄŸine kapılmamayı öÄŸretti. Mesele, sermâye birikiminin sanayi ile eÅŸlenmesinin doÄŸurduÄŸu ve merkezî yapıların meydana getirdiÄŸi dünyâ sisteminin bizzat kendisiydi… Kavgalar neticede kayıkçı kavgasıydı. Ama kayıkçı kavgasından farkı çok kanlı olmasıydı..
DiÄŸer tuzak, benzetimciliktir. Benzetimler, baÅŸlangıçta, bilhassa bâzı süreklilikleri kavramak adına düÅŸünmeyi uyarıcı olabilir. Ama süreklilik saÄŸlamasına kavuÅŸmayan bir benzetimcilik (analoji) basitçilik olarak kalır.
Bunları neden mi yazıyorum? Åžu aralar Ukrayna üzerinden yaÅŸanan Rusya-Batı geriliminin, basit olarak bir Batı-DoÄŸu, Hür Dünyâ-otokrasi, NATO-Rusya kavgası ve nihâî kertede SoÄŸuk SavaÅŸa dönüÅŸ olarak algılandığını görüyorum. Stratejik düÅŸünce aslında çok mühimdir. Ama sığlaÅŸtırılıp stratejizme dönüÅŸtürülmeden yapılabiliyorsa.
Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden savaÅŸan tarafları tekmil içine alan, çok boyutlu sistemik, derin bir kriz yaşıyoruz. Sistem, bizzat kendisinin ürettiÄŸi krizlere cevâp veremiyor. Bu çok âÅŸikâr… Bilhassa II. Genel SavaÅŸ, ÅŸu veyâ bu derecede, ama orta vâdeli sistemik bir iÅŸ bölümü ve düzenlilik saÄŸladı. Artık bunun sonuna geldik. Ä°nsanlık, bir zamanlar Rosa Luxemburg’un iÅŸâret ettiÄŸi barbarlık eÅŸiÄŸinde. Savaşın kazananı olmayacak; ya topyekûn târihin ve insanlığın sonunu getirecek veyâ onları, ağır bedeller ödetip, medeniyeti külliyen dönüÅŸtüren baÅŸka bir mecrâya savuracak..
Henüz yorum yapılmamış.