Gökhan Özcan / Hayat vurulurken...
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Eski zamanlarda savaÅŸlar, aralarında mesele olan gruplar arasında ya herkesi içine sığdırabilecek geniÅŸ alanlarda ya siperlerde, tahkim edilmiÅŸ kaleler ve çevrelerinde ya açık denizlerde yüz yüze, göÄŸüs göÄŸüse yapılıyordu. Bir taraf üstün gelinceye kadar ya da iki tarafın birden takati tükeninceye kadar sürüyordu bu kıran kırana vuruÅŸmalar... Sonrasında kazananı ve kaybedeniyle taraflar kayıp ve kazançlarını da yanlarına alarak terk ediyordu bölgeyi. Vuran da vurulan da bile isteye o savaÅŸa katılanlar arasından çıkıyordu. Åžimdi savaÅŸlar, taraflar zaman zaman sıcak temasa girseler de, uzaktan nokta atışlar, uzun menzilli füzeler, bölgesel tahribat etkili bombardımanlar ile yürütülüyor daha çok. Bu orduların tahrip gücünü arttıran bir ÅŸey...
Bir tarafın diÄŸer tarafa kısa zamanda çok büyük zayiatlar verdirmesine imkan veriyor. DüÅŸmanı, düÅŸman olmayandan ayırt etme imkanını orduların elinden alıyor buna karşılık.
“SavaÅŸ döneminde ölen hayvanların cesetlerini sayan olmuÅŸ mudur acaba? Milyonlarca serçe, kuzgun, narbülbülü, tarlafaresi, parçalanmış tilkiler, küle dönmüÅŸ keklikler, sıçanlar, köstebeklerin yıkılan sığınakları, kendilerinin devasa benzeri olan ağır zırhlı tankların altında ezilen hafif zırhlı kaplumbaÄŸalar... Hiç kimse hiçbir yerde bu ölümlerin dökümünü yapmamıştır” diye yazmış Georgi Gospodinov, ‘Hüznün FiziÄŸi’ isimli kitabında.
Yeni savaÅŸlarda bir ÅŸehri vurduÄŸunuzda, orada size karşı savaÅŸan silahlı güçlerini vurmuÅŸ olmuyorsunuz sadece; o ÅŸehirde hayat sürmekte olan her ÅŸeyi, her unsuru, her canlıyı vurmuÅŸ oluyorsunuz. SavaÅŸma gücü ve niyeti olmayan sıradan insanları, çocukları, yaÅŸlıları, iÅŸinde gücünde ÅŸehir ahalisini de deÄŸil yalnızca; o ÅŸehir kılan her ÅŸeyi! DiÄŸer bütün canlıları, hayvanları, bitkileri, o ÅŸehre deÄŸer ve tarihi derinlik katan yapıları, o ÅŸehrin varisi olduÄŸu kültürel mirası, o ÅŸehre ait karakteri, kimliÄŸi, o ÅŸehre insan hikayelerinden kalan bütün izleri, yollara, meydanlara, sokaklara, parklara düÅŸülmüÅŸ hayat notlarını... Her ÅŸeyi topluca imha ediyor, doÄŸrudan hayatı yok ediyorsunuz. Hayatı yok etme kapasiteniz kadar güçlü bir vurucu gücünüz var bugün. Uygar olduÄŸu iddiasındaki koca koca devletler hayatı yok etme kapasiteleri ile güçlü olunabildiÄŸi fikriyle hareket ediyor, bu ölümcül kapasiteye yatırım yapıyor. SavaÅŸlar arasında sulh yoluyla çözülememiÅŸ meseleler olan taraflar arasında da yapılmıyor çoÄŸu zaman. Güç dağılımının nasıl olacağı, bölgesel kontrollerin kimde olacağı, doÄŸal kaynaklardan kimin daha fazla pay alacağı gibi daha stratejik ve dolayısıyla da daha hesapçı gayelerle savaÅŸlar kurgulanıyor. SavaÅŸlar meydana gelmiyor evet, kurgulanıyor artık. SavaÅŸ güç oyununun bir parçası ve hayatın bütün unsurları bu güç oyununa rahatlıkla kurban edilebiliyor.
Audur Ava Olafsdöttir, ‘Sessizlik Oteli’ kitabında kontrolsüz gücün kötülük portföyüne pek bakmadığımız bir yerden bakıyor: “KuÅŸ konuyor. KuÅŸun ayağının aksadığını ve tekrar havalanmakta zorlandığını fark ediyorum. Savaşın yaÅŸandığı, toz bulutlarıyla kaplı bu ülkede hayvanlar bile sakatlanıyor; köpekler üç bacak üzerinde zıplaya zıplaya gidiyor, kedilerin bir gözü, kuÅŸların bir bacağı var.”
SavaÅŸları zulme dönüÅŸtüren gücün kimliÄŸi sık sık deÄŸiÅŸiyor, bazen o taraf, bazen bu taraf gücünü ölçüsüzce, insafsızca, bütün yıkıcı teknolojilerini devreye sokarak olabilecek en tahripkar biçimde kullanıyor. Bir tarafın diÄŸerinden daha haklı ya da adil olabildiÄŸini söylemek mümkün deÄŸil! Belli olan ÅŸu; güç sahipleri o çok sevdikleri güç oyununu oynarken hayatı gözetmeyi akıllarına bile getirmiyor, ne kazanacaklarını düÅŸünüyorlar. Tarihin gördüÄŸü en büyük kör dövüÅŸleri bunlar! Hayat vurulup düÅŸerken geriye kazanılacak ne kalıyor olabilir? Hayat sürekli kaybederken kazanan ne kazanıyor olabilir?
Henüz yorum yapılmamış.