Sosyal Medya

Güncel

Evden kaçmak ve eve dönmek

Hüseyin Akın / Milli Gazete



-  “Ev geçmiÅŸte kalmıştır” (Adorno) -

Benim çocukluÄŸumda “evden kaçmak” diye bir cereyan vardı. AÄŸzına kadar odun dolu sobanın içimi ısıtan ateÅŸine sırtımı verip oturduÄŸum kış gecelerinde bunu bir türlü anlayamazdım. Ä°nsan ne diye sıcak sobayı bırakıp da kış ortasında kendini sokaÄŸa atıp bilinmedik yerlere gider. Galiba o sıralar “kaçmak” özgürlük olarak görülüyordu. Her ne kadar kurtulma arzusu kız-erkek herkesi kapsıyor olsa da evden kaçanlar hep erkeklerdi. Evin sıcaklığını içlerinde hissetmez hale gelen kız çocukları için kurtuluÅŸ dolaylı bir kaçışla mümkündü. Yani bir kısmetin çıkması ya da kısmet çıkmazsa en kısa zamanda bir kısmeti gözüne kestirip ona kaçıp evlenmek gibi.

Hiç unutmuyorum bir akrabamızın on iki yaşındaki oÄŸlu evden kaçmış ve gazeteye ilan verilmiÅŸti. “Yanda resmi görülen oÄŸlum…” diye baÅŸlayan ilan “görenlerin, bilenlerin insaniyet namına ÅŸu adrese bildirmeleri” diye sona eriyordu. Gazetenin bir sayfası neredeyse kayıp insan ilanlarıyla doluydu. HaberleÅŸmenin mektup ve telgrafın dışında baÅŸka bir ÅŸeyle mümkün olmadığı o dönemlerde kaybolacak yerler gibi aranacak yerler de sınırlıydı. Akrabamızın çocuÄŸu da bir otobüse kaçak olarak binip tam ümidi kesmiÅŸken haftalar sonra bir rastlantı sonucu bulunmuÅŸtu.

Kaçmayı besleyen ÅŸey, yerini yadırgama ve hayalinde yaÅŸattığı yere kavuÅŸma duygusunun bir sonucudur. Kaçmakta yakınları tarafından aranma ve buna baÄŸlı olarak kaçan kiÅŸinin deÄŸerinin tescil edilmesi gibi bir durum vardır. Aranıyor olmak ihtimali bile fark edilir ve umursanır olmanın bir göstergesidir. Genç kuÅŸakların zihinsel anlamda ailelerinden kopup çoÄŸunlukla uç ve marjinal düÅŸüncelere yönelmeleri evden kaçışın bir baÅŸka türüdür. Özellikle muhafazakâr ailelerde çocukların ve gençlerin ebeveyn dünya görüÅŸünün çok uzağına konuÅŸlanmaları böyle bir “evden kaçış” biçimidir.

Nurdan Gürbilek’e göre ev orta sınıf yaÅŸantısının merkezidir. Orta sınıf için ev sadece barınma mekânı deÄŸil aynı zamanda dışarının olumsuz ÅŸartlarından korunma mekânıdır. Dışarıda yiyip içmek, dışarıda eÄŸlenmek ve zaman geçirmek ne denli masraflı ise evde eÄŸlenip yiyip içmek o derece tasarrufludur. Ev yaÅŸamı muhafazakârlığın en somut biçimidir. Kendini evden dışarıya atmak, eve geç gelmek, evde kendine özel odaya yerleÅŸmek, bunların hepsi evden kaçış egzersizleridir. Sezai Karakoç’un “Masal” ÅŸiirinde tahkiye ettiÄŸi Batı’ya gidip de dönmeyen altı oÄŸul da bu evden kaçışın medeniyete dair serüvenidir. Yahya Kemal’in “Mehlika Sultan’a Âşık Yedi Genç”i de aÅŸkı, maksudu ve ideali için bir yürüyüÅŸ üzere evin dışına taÅŸmış gençleri sembolize eder.

Herkesin kendini içinde bulduÄŸu çevresi evidir. Çevreyi deÄŸiÅŸtirme gücüne sahip deÄŸilseniz, çevre tarafından deÄŸiÅŸtirilmeye rıza göstermek zorunda kalırsınız. Duygu ve düÅŸünceleriyle evinde kendini yalnız hisseden kiÅŸi, kapıdan çıkma imkânı bulamadığında duvarları yıkma pahasına da olsa kendini dışarıya atar. Bu kaçış kendini kendi gibi olanla buluÅŸturma teÅŸebbüsüdür. Büyük Rus romancı Lev Nikolayeviç Tolstoy tam da böyle bir hikâyenin kahramanıdır. Stefan Zwaik’ın satırlarıyla söyleyecek olursak: “Sonunda Tolstoy, kendi inançlarıyla çevresinin isteksizliÄŸi arasındaki karşıtlıktan duyduÄŸu acı nedeniyle kendi evinden kaçtı; yalnızlık içerisinde ve kendi en kutsal amaçları açısından hayal kırıklığına uÄŸramış olarak küçük bir tren istasyonunda, bir yabancının yatağında öldü.” (Kendi Hayatının Åžiirini Yazanlar: Tolstoy-Stefan Zwaik) Bir romancının evden kaçışı ancak böyle olur. Zira o düÅŸüncelerini eÅŸi, çocukları baÅŸta olmak üzere yakın çevresine benimsetememiÅŸ, eÅŸine ve çocuklarına yabancılaÅŸmış halde bir kış gecesi hasta haliyle arabaya atlayıp memleketini terk etmiÅŸtir.

Batı medeniyeti bireyin rüÅŸtünü ispatlamasında evden kaçışı önemli bir merhale olarak görür. 18 yaÅŸ o zamana kadar çatısı altında bulunduÄŸu evin boyunduruÄŸundan kurtulma yaşıdır. Walter Benjamin’in entelektüel cihette yaklaÅŸtığı evden kaçış meselesi her insanın gençlik serüveninin baÅŸlangıcında yaÅŸaması gereken bir tecrübedir: “…Hiçbir zaman telafi edemeyeceÄŸimiz bir ÅŸey vardır: On beÅŸimizdeyken evden kaçmamış olmak. Sonradan anlarız: Sokakta geçirilen kırk sekiz saat, alkalik çözeltide olduÄŸu gibi, mutluluÄŸun kristalini yaratır.” (Walter Benjamin, Son Bakışta AÅŸk, çev. Nurdan Gürbilek, 2014, Metis Yayınları, 7. basım, s. 52-3)

Biz dağılmış bir medeniyetin çocuklarıyız. Kimimiz sürgün kimimiz firari. BeÅŸir Fuat, Tevfik Fikret gibi evden kaçmak yerine Yahya Kemal gibi, Cemil Meriç gibi eve döneriz. Kaçtığımız evin kapısında bizi aynı muhabbetle karşılayanlar vardır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.