Sosyal Medya

Güncel

Putin’in açtığı yoldan gidilirse

Yasin Aktay / Yeni Åžafak



Rusya Devlet BaÅŸkanı Vladimir Putin’in, Ukrayna’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti’ni tanıma kararını aldıklarını duyurmasıyla birlikte aylardır beklenen ateÅŸin fitili de yakılmış oldu. Bütün dünya Rusya’nın aldığı bu karara göre pozisyonunu ayarlamaya baÅŸlarken, yine sonuçta beklendiÄŸi gibi Avrupa ve ABD tarafından Rusya’ya karşı koymakta cesaretlendirilen Ukrayna’nın neticede kendi haline bırakılacağı daha ÅŸimdiden görülüyor. Rusya’ya yapılacak olan ticari ambargolar, ticari anlaÅŸmaların iptali gibi konuların ötesine geçmeyecek yaptırımlara Rusya zaten epeydir aÅŸina. Yeni yaptırımların onu kararından vazgeçireceÄŸini kimse beklemiyor.

Putin’in Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerini tanıma kararını verirken yaptığı konuÅŸma ise geçen yüzyılın başından itibaren oluÅŸan uluslararası hukuk ve sınır anlaÅŸmalarının hepsini tartışma konusu yapmaya aday bir konuÅŸma. Gerçi bu argümanları zaten Ukrayna ile Kırım’ı ilhak eyleminin de bu son tartışmaların da altındaki düÅŸünce olarak duyuyorduk. Putin bunu kararın gerekçesi olarak bu sefer çok daha net bir biçimde ifade etti.

Putin Sovyetler BirliÄŸi’nin kuruluÅŸuna kadar giderek bu dönemde çizilmiÅŸ ve neticede bütün dünyaya duyurulmuÅŸ sınırları “düzeltmekten” bahsetti. Yani 17 Ekim Devriminin lideri ve Sovyetler BirliÄŸi’nin kurucusu Vladimir Lenin’in ülke üzerinde kurduÄŸu federatif yapıyla Rusya’yı bölmüÅŸ olduÄŸunu ve Rusya’ya ait bir toprağın bilahare ayrı bir ülkeye dönüÅŸmesinin önünü açmış olduÄŸunu söyledi. Lenin’in bu uygulaması yüzünden Ukrayna diye bir devletin oluÅŸmuÅŸ olduÄŸundan hareketle bugün bu durumun düzelmesi için kendisinde bir hak görmenin mantığı kabul edildiÄŸinde bugün bütün dünya sınırları tartışmalı hale gelebilir ve birçok ülkeye yanı başındaki ülkeyi iÅŸgal veya ilhak için bir hak doÄŸabilir. Herkes I. Dünya Savaşı öncesine veya isterse daha önceki bir ihtilaf noktasına dönmek için bir gerekçe ileri sürebilir.

Nitekim 1990 yılında Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i iÅŸgal gerekçeleri arasında Kuveyt topraklarının Irak’ın doÄŸal bir parçası olduÄŸu ve bu baÄŸlantının Ä°ngiliz Krallığı’nın emperyalist müdahaleleriyle kesilmiÅŸ olduÄŸuna bir vurgu vardı. Saddam Kuveyt’le Irak’ın tarihsel baÄŸlarına, Osmanlı, Ä°ngiltere ve Irak arasındaki eski anlaÅŸmaların gerisindeki ÅŸartlara da müracaat ederek iÅŸgale bir gerekçe oluÅŸturmaya çalışmıştı. BaÅŸta ABD olmak üzere dünya eski defterleri karıştırarak yeni durumlar, oldubittiler yaratmaya karşı net bir tavır koydu. O müdahaleye ABD’nin önceden teÅŸvik ettiÄŸi hatta kışkırttığı iddiası ise ayrı bir konu. Neticede Saddam’a eski defterlerden günümüze bir toprak tahsiline izin verilmeyerek uluslararası hukuka da fiili bir sınır konulmuÅŸ oldu.

Ancak ABD’nin o konuda sergilediÄŸi hassasiyetin sadece kendi çıkarlarıyla ilgili olduÄŸu ve bu hassasiyetin sadece ağır bir istismar konusu olduÄŸu açıktı. Ne o zaman ne de daha sonraki uygulamalarında ABD’nin etik bir motivasyonla hareket ettiÄŸine dair hiçbir iÅŸaret görülmedi. Neticede Saddam’ın Kuveyt’i iÅŸgal giriÅŸiminden 12 yıl sonra ABD uyduruk bir bahane ile Irak’ı iÅŸgal etti ve Orta DoÄŸu’da huzur ve istikrarın köküne kibrit suyu döktü. O gün bugün OrtadoÄŸu toparlanamıyor.

Aynı ABD’nin Ä°srail’in Filistin topraklarını iÅŸgal ediÅŸine karşı burada sergilediÄŸi hassasiyetten fersah fersah uzak olduÄŸu zaten biliniyordu, bu uzaklık yeniden test edildi. BM kararlarıyla bile Filistin’e ait ve Ä°srail’in iÅŸgali altında olarak nitelenen Kudüs ABD desteÄŸi ve kararıyla Ä°srail’in baÅŸkenti ilan edildi. ABD’nin Ä°srail BüyükelçiliÄŸi buraya taşındı. Yetmedi, 1967 yılında iÅŸgal edilmiÅŸ olan Suriye’ye ait Golan tepelerinin Ä°srail’e ait olduÄŸu, yani Ä°srail tarafından ilhakı bizzat ABD tarafından ilan edildi.

Peki, Ä°srail’in baÅŸtan itibaren Filistin topraklarında hak iddia gerekçesi nedir? 2500 yıl önce buraların Yahudilere ait olduÄŸu iddiasından baÅŸka nasıl bir gerekçe var? Ä°srail bugünün laik uluslararası düzeni içinde bütün gerekçesini Kitab-ı Mukaddes’in bir yorumuna dayandırarak bir halkı vahÅŸice, gaddarca vatansızlaÅŸtırma pahasına iÅŸgal edebilmiÅŸtir.

Bu iÅŸgallerine de en büyük desteÄŸi ABD veriyorken, aynı ABD’nin bugün Putin’e diyebileceÄŸi bir ÅŸey olabilir mi? Olursa bunun herhangi bir etik veya hakkaniyet temeli olabilir mi?

Bundan ABD’nin elbette hiçbir tepki vermeyeceÄŸini anlamamak gerekiyor. Ancak bu tepkilerin hiçbir etik temeli de olmayacağı gibi Rusya karşısında ciddi bir etkisi de olmayacaktır.

Esasen ABD, liderliÄŸini yaptığı NATO ile birlikte son zamanlarda üyelerine veya dostlarına güven veren bir yaklaşımın içinde olmadı. Ukrayna üzerinde hesaplar yapıp bazı uygulamalar yaparken Rusya karşısında ona gerçek bir koruma vadetmedi. NATO’nun bugün Avrupa’nın güvenliÄŸi için de ciddi bir koruma saÄŸlamıyor olduÄŸu, hiçbir yaptırımının olamadığı bu vesileyle görülmüÅŸ oluyor.

Bugün özellikle DoÄŸu Avrupa ülkeleri kendilerini Rusya karşısında SoÄŸuk SavaÅŸ zamanlarındakinden bile daha güvensiz hissediyor. NATO’ya güvendikleri için çoÄŸu kendi özel güvenlik sistemlerini geliÅŸtirmeyi ihmal etti, NATO’nun ise koruması buraya kadar. Allah sonunu hayretsin.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.