Güncel
Gökhan Özcan / Sosyal kontrol
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
“Bugün canın ne yapmak istiyor?” dedi yüzünü yeni yıkamış olan. “Bilmem, henüz telefonuma bakmadım” diye cevapladı onu henüz afyonu patlamamış olan.
Yapmayı istediÄŸimiz ÅŸeylerin ne olduÄŸuna karar verirken kendi başımıza mıyız? Yoksa içinden aktığımız süreçler, o süreçlere etki eden baÅŸkaca etki ajanları, propaganda unsurları, sinsi kışkırtıcılar, küresel ve yerel trend oluÅŸturucular da en az bizim kadar, hatta belki daha da fazla söz sahibi oluyor mu seçimlerimizde? Hayatımızın gidiÅŸatını kendi içsel yönelimlerimiz mi belirliyor; yoksa o etki ajanları o içsel yönelimlerin oluÅŸtuÄŸu içsel merkezlere kadar sızmayı baÅŸardı mı? Daha keskin soralım; bugün herhangi bir insan için ‘içsel’ herhangi bir ÅŸeyin varlığından söz edebilir miyiz? YoÄŸun, yaygın ve buyurgan dışsal yönlendirmeler karşısında, teoride kendi doÄŸal ve yalın halimizden hayat bulması gereken içsel yönelimlerin gerçekten bir söz hakkı kaldı mı hâlâ?
“Bilim ve teknoloji artık giderek tekelci sermayenin kârını ve sosyal kontrolü artırma aracı olarak, insanı ve doÄŸayı sömürmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Yeni teknolojilerle iÅŸçiler vasıfsızlaÅŸtırılmış veya ayıklanmış, tüketiciler ve seçmenler büyük bir ustalıkla yönlendirilmiÅŸ, gezegen bozulmuÅŸ ve kirletilmiÅŸtir. Modern bürokrasi ve teknik uzmanlar bütün planlama ve karar alma biçimlerini ellerine geçirmiÅŸ; bireyi bir ‘çelik kafes’e kapatılmış, soyutlanmış ve engellenmiÅŸ halde, kiÅŸisel iliÅŸkilerden uzak -görünüÅŸte rasyonel ancak aynı ölçüde ‘yüz-süz’ ve baskıcı- bir sistem karşısında güçsüz bırakmışlardır” diyor Martin Slattery, ‘Sosyolojide Temel Fikirler’ kitabında.
Slattery kitabının satır aralarında ‘sosyal kontrol’ diye bir ÅŸeyden söz ediyor. Okuyup geçmememiz gereken bir kavram bu, insan nesli için hayati derecede önemli bir kavram... ‘Sosyal kontrol’ diye bir ÅŸey varsa -ki bendenize göre hiç ÅŸüphesiz var- hayatın maksatlıca biçimlendirilen bir kurguya dönüÅŸmüÅŸ olduÄŸunu ve hepimizin bu kurgunun gönüllüsü ve aynı zamanda kurbanı olduÄŸumuzu kabul etmemiz gerekir. Hayatın, kendi iÅŸleyiÅŸine, insanî çeÅŸitliliÄŸin farklı ve heyecan verici tezahürlerine, ucu açık sürprizlerine, beklenmedik ve öngörülemeyecek zenginliklerine tamamen kapalı bir hale gelmesine, mekanik, ÅŸablonik, ezber üzerinden yürüyen yarı otomatik bir döngüye dönüÅŸmesine izin vermiÅŸiz demektir. Hemen herkesin aynı ÅŸeyi, ÅŸeyleri yaÅŸadığı bir dünya olur bu! KiÅŸilerin, sosyal kontrol merkezleri tarafından belirlenen normlara göre tercihler yaptığı, bireylerin neyi seveceÄŸine, neyi giyeceÄŸine, neye güleceÄŸine, neye aÄŸlayacağına, ne okuyacağına, ne seyredeceÄŸine, nelerden etkileneceÄŸine, nelerden korkacağına ve hangi hayalleri hangi ezber üzerinden kuracağına, neyi savunup neye isyan edeceÄŸine, neye nasıl hangi sınırlar içinde inanacağına karar verdiÄŸi bir kapalı dünya... Böyle bir dünyada yaşıyorsak, bunun olmasına nasıl için verdiÄŸimizi, bu kahır verici hikayenin nerede nasıl baÅŸladığını, nasıl geliÅŸtiÄŸini ve bugünkü ürkütücü haline geldiÄŸini sormalıyız kendimize. Sorabilirsek eÄŸer, sormamıza baÅŸkaları ve kendi güdülenmiÅŸ zihinlerimiz izin verirse!
Çok ÅŸey söylenebilir belki bu dramatik manzara hakkında ama en can alıcı nokta ÅŸu cümlede gizli bence: Bu dünyanın varoluÅŸunu garanti eden ÅŸey, bizim yeni dünyanın, bu yeni insanlığın adeta ‹inanan›ları haline gelmiÅŸ olmamızdır. Bu karanlık kurguya yönelik itiraz ve tereddütleri acınası bir yenilmiÅŸlik, müstehzi bir yabancılaÅŸma ve yaygın bir zihin boÅŸalmasıyla küçümsüyor ve elimine ediyor olmamızdır.
Henüz yorum yapılmamış.