İsmail Kılıçarslan / Yakın tehlike uzak hayal
İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
Türkiye’nin geleceÄŸi hakkında olumlu düÅŸünen, olumlu beklentileri olan, bu ülkenin büyük potansiyelinin hayata geçmek üzere olduÄŸuna inanan ve adına “Türk yüzyılı” diyebileceÄŸimiz bir eÅŸikte beklediÄŸimizi fark eden biriyim.
Gündelik politikanın karanlık dehlizlerine ve türlü ayak oyunlarına bu yüzden itibar etmem. Bakanlar Kurulu listesiyle bu sebeple ilgilenmem. Asıl olanın “yürüyüÅŸün yönü” olduÄŸuna inanırım zira. YürüyüÅŸün yönü zarar görmediÄŸi sürece, yürüyüÅŸün bizatihi kendisi zarar görmediÄŸi sürece gündelik politika, bildiÄŸimiz düzenini kurgulayıp “bol oyunlu bir meslek” olarak yoluna devam etsin varsın.
Ne var ki, gündelik politikanın geldiÄŸi son noktanın Türkiye’nin yürüyüÅŸüne zarar verebileceÄŸine dair endiÅŸeleri olan insanların endiÅŸelerine de kulak kabartmak lazım gelir.
Baktığım yerden kendimce gördüÄŸüm ÅŸudur. Türkiye’de gündelik politikaya dâhil iktidarın da, muhalefetin de “temsil düzeyi” sorunludur.
Muhalefetin düzeyini Sedef KabaÅŸ, iktidarın düzeyini de Sedef KabaÅŸ’ın özel hayatı üzerinden tezvirat yapan taife belirlemeye baÅŸlarsa o sıkıntı büyür ve Türkiye’de asla ölmemesi gereken bir ÅŸey ölür. Nedir o? Makuliyet.
Açıkça yazacağım. Ne pahasına olursa olsun Recep Tayyip ErdoÄŸan’ı koltuÄŸundan etmeyi kafasına koymuÅŸ olan muhalefetin herhangi bir ahlaki bariyeri kalmamış görünüyor. Son birkaç günde bile Atatürk’e menkıbe uyduranından Fatih Sultan Mehmet’e söz atfedenine, CumhurbaÅŸkanı’mıza hakaret edeninden belediye baÅŸkanına iftira edenine kadar pek çok örnek görmüÅŸ durumdayım.
Buna karşın, iktidar cephesinin davranışsal dilini de muhalefetin bu “bariyersizliÄŸi” belirliyor. Bunun da son örneÄŸini Sezen Aksu’nun linç edilmesinde gördük. “Yahu ortada linç edecek bir ÅŸey yok” diyenin de linç edildiÄŸi tuhaf bir yere geldik dayandık. Ya da Sedef KabaÅŸ’ın özel hayatının kurcalandığı yere.
Malum, saÄŸlıklı gündelik politika, gündelik politika yürütücülerinin “söylem üstünlüÄŸü”ne inanarak ürettikleri, kavgalarını söylem üstünlüÄŸü üzerinden yaptıkları düzlemde ilerler. Türkiye’de söylem üstünlüÄŸüne dayalı bir gündelik politika kalmamış görünüyor ki bu büyük sıkıntı.
Gezi olayları, 17-25 Aralık süreci, 15 Temmuz gibi büyük travmaları büyük oranda saÄŸ salim atlatan memleket bu “bariyersiz dil”de boÄŸulursa hepimize çok ama çok yazık olur.
Daha dün, TV5’de biri, “2022 büyük sokak olaylarına sahne olacak” diyerek Türkiye’yi tehdit etti mesela. Bu, dünyanın hemen her ülkesinde ciddi bir suç teÅŸkil eder. Eder etmesine de bizim ülkemizde “ifade özgürlüÄŸü” deyip geçilmesi bekleniyor bunun. Böyle olur mu? Nasıl mesafe alacağız böyle?
Yine açıkça yazacağım: Muhalefet çok tehlikeli bir oyun olan “toplumu kristalize etme” oyununu oynuyor ve iktidar da bu kristalizasyona cevap vermenin derdiyle ortamı daha da “belirsiz” hale getiriyor.
Oysa bence Türkiye’nin hiç olmadığı kadar huzura ve sessizliÄŸe ihtiyacı var. Sessizce ve huzur içerisinde iÅŸine odaklanıp pandeminin getirdiÄŸi dezavantajlarla mücadele etmek ve ülkemizin karşısına çıkan muazzam fırsatları ülkemiz lehine berekete çevirmek sorumluluÄŸu sadece iktidarın deÄŸil, memleketi seven herkesin boynuna borçtur.
Anlatmaya çabaladığım ÅŸeyi netleÅŸtirmeye çalışayım.
Hem iktidarın hem de muhalefetin “iletiÅŸim”de kaldığı bir ülke hayal etmek zorundayız. Hem iktidar destekçilerinin hem de muhaliflerin “birbirlerine katlanabildikleri” bir ülke talep etmek, bu ülkeyi oluÅŸturmak zorundayız.
Bir yandan “100 yıllık parantez” kapanırken, diÄŸer yandan dünya ekonomisi bu kadar sıkışmışken… Bir yandan teknoloji hamlelerimiz sürerken, diÄŸer yandan doÄŸalgaza bu kadar yakınken… Bir yandan ihracat rekorları kırarken, diÄŸer yandan temel ihtiyaç maddeleri çok pahalanmışken… Bu vartayı atlatmak bir iktidar-muhalefet meselesi deÄŸildir.
Birbirimize tahammül etmeyi öÄŸrenmezsek çocuklarımızın yüzüne bakacak halimiz kalmayacak. Ä°ster muhalif olalım ister iktidar yanlısı.
Henüz yorum yapılmamış.