Güncel
Gökhan Özcan / Nefs sözünü sinsice söyler!
Gökhan Özcan / Yeni Şaak
Hayata, baÅŸka insanlara karşı bir ÅŸeyler söylerken, freni boÅŸa almak adetimiz oldu. Buna karşılık, kendimize bakışımızda ayağımız hep fren pedalında. Kendimize kıyamıyoruz hiç, baÅŸkalarının arasına yalın kılıç dalıyoruz oysa. BaÅŸkalarının neyi hak ettiÄŸiyle ilgili vehimlere o kadar kaptırıyoruz ki kendimizi, bize yakışanın ne olduÄŸuna dikkat kesilmeye mecalimiz kalmıyor. Hoyratlık, nobranlık, patavatsızlık yadırganırdı eskiden meclislerimizde. Åžimdi alıştı kulaklarımız, insafımız ve izanımız bütün bu kabalıklara, ölçüsüzlüklere. Ne saÄŸlam bir muhakememiz var olan biten hakkında ne iÄŸneyi kendine batıracak keskinlikte bir muhasebemiz; ama yargı dağıtmakta, ayar vermekte, kesip biçmekte, bir çakıp boylu boyunca yere sermekte üstümüze yok. Kaba kuvvetimizle, çakma kapasitemizle, korkutma kapasitemizle kıvanır hale geldik. Bunu kendimizde bir hak olarak görüyoruz üstelik, bunun böyle olmadığını bize hatırlatacak bir ölçümüz, bir inceliÄŸimiz kalmadı çünkü. Ona buna laf yetiÅŸtirme mesailerinden, kendimizi de hizaya getirecek adam akıllı bir söz biriktirmeye vaktimiz olmuyor çünkü.
Birileri hakkında kanaat edinirken adaleti sanki atımızın terkisinde taşıyormuÅŸuz gibi düÅŸünüyor, daha doÄŸrusu öyle varsayıyoruz. Adalet, yüksek sesle söylediÄŸimiz ÅŸeylerin hatırına gelir otağını içimize kurar sanıyoruz. Ne zaman öyle olmuÅŸ ki? Ne zaman adalet, kendindeki kusura körleÅŸen göze basiret, öze feraset kılınmış ki? Ne zaman derinliÄŸinde idrak olmayan sığ zihinlerde binasını inÅŸa etmiÅŸ ki? Ne zaman hak etmeyenin zihninde, kalbinde, insanlığında bir ÅŸuur olarak birikmiÅŸ ki?
Çerden çöpten kendi ellerimizle kurduÄŸumuz oyuna kendimiz geliyoruz. Hakikati olmayanın fedailiÄŸine tereddütsüz soyunuyoruz. Üstümüzde bir yanılmazlık zırhı var diye vehmediyor, tam oradan yanılıyoruz. Nefsimiz bizi kandırmak için sözünü dolandırmadan söyler zannediyoruz. DeÄŸil öyle; aksine kılıktan kılığa girmek, kancasını insanın en zayıf yerlerine atmak gibi bir tabiatı vardır onun sözlerinin. Sinsidir nefsimiz; bizi en kanmayacağımızı sandığımız yerde ve zamanda kendine baÄŸlar. Kendi günahıyla baÅŸa çıkamayan ÅŸu aciz hallerimizi gizler bizden, ÅŸiÅŸirir egomuzu ve neresinden toz duman yükseliyorsa alemin, nizam vermek üzere yakıp yıkmak pahasına oraya yollar bizi.
Kılıcımızı kibirle biler, öfkeyle savurur, kınına gafletle geri döndürürüz de haberimiz olmaz. Kendimizi en muzaffer sandığımız yer, hakkaniyeti, rikkati, kalb-i selimi incittiÄŸimiz yerdir, kaçar gözümüzden.
Nefsimiz, her daim bizi baÅŸkalarının yanlışlarıyla, hatalarıyla, günahlarıyla uÄŸraÅŸmaya memur eder. BulunduÄŸumuz her yerin zabıtası, bekçisi, polisi olmaya teÅŸvik eder. Neden? Çünkü onun hedefi; bizi kendimizle meÅŸguliyetten alıkoymak, mütemadiyen baÅŸkalarıyla oyalamak, kendi günahlarımızı baÅŸkalarının günahlarıyla perdelemektir. BaÅŸkalarının kiriyle kendi kirimizi aklatmaktır.
Neden mesele her ne olursa olsun haklılığımızdan asla ÅŸüphe etmeyen insanlar haline geldiÄŸimizi düÅŸünüyor muyuz hiç? Belki bunu kabule bile yanaÅŸmıyoruz çoÄŸumuz. Öyleyse bir nazar edelim kaskatı hale gelmiÅŸ hayatlarımıza. Sözlerin düÅŸünülerek söylendiÄŸi, eylemlerin insafa vurularak belirlendiÄŸi bir zamanda mıyız? Bu gördüÄŸümüz manzara mıdır insanın hakikati?
Ä°nsan yanılır ve yanıltır. Nisyanla maluldür her insan. Neyi unutur? Hakikatin yerini, verdiÄŸi istikameti, alemi ayakta tutan asli kaideyi, insanı güzel kılan ahlakı ve hikmeti, kendi haddini ve her ÅŸeyi aslında tutacak ölçüyü... Nefsimizin karşısında en çok aciz kaldığımız yer burası bugün! YumuÅŸak karnımız burada!
BaÅŸkalarına bakmaktan, kendimize bakmayı unuttuk, baÅŸkalarının hakimi olmaktan kendimizi muhakeme etmeyi unuttuk, baÅŸkalarına haddini bildirmekten kendi haddimizin nerede baÅŸlayıp bittiÄŸini unuttuk. Kabayız, kırıcıyız, hoyratız, yargılayıcıyız. Nezaketten, dirayetten, güzellikten, aleme sevgiyle bakacak incelikten uzağız. BaÅŸkalarına yüksek sesle söylediÄŸimiz ÅŸeylerin kendi kulağımıza gitmediÄŸini bilecek ferasetten mahrumuz.
“Feraset, insanda, zahirî durumların batınî ahlaka aracılık etmesidir” diyor Fahreddin er-Razî. Öyleyse eÄŸer, biz topluca yanlış istikamete gidiyoruz. Çünkü zahirî durumların batınî ahlaka dair içimizde kalan son kırıntıları da önüne katıp götürmesine izin veriyor, rıza gösteriyoruz. Ve bakınca kendimize; o batınî ahlaktan eser bulmakta her geçen gün daha fazla zorlanıyoruz.
Henüz yorum yapılmamış.