"Ehl-i dîl" düşmeni, ‘Din yoksulu bir mel'ûn'sun.. Öldürürlerse eğer, can be Cehennem, a köpek..'
Follow @dusuncemektebi2
Selahaddin E. ÇAKIRGİL / Star Gazetsi
Bir pespâye kiÅŸi, alçakça laflar etmiÅŸ. Sözünün hedefi, doÄŸrudan Tayyib ErdoÄŸan. O alçakça hakareti, ErdoÄŸan'a, sırf ÅŸahsî bir ihtilaf veya husûmetten dolayı söylemiÅŸ olsaydı, 'O kendisini savunur.' der geçerdik.
Ama, o pespâye h. kiÅŸinin, baÅŸka bir saik veya sebeple deÄŸil, sırf ErdoÄŸan'ın taşıdığı inanç ve deÄŸerler sistemine beslediÄŸi kin ve nefretten dolayı, içindekileri boÅŸalttığı açık.
*
Rivayet olunur ki, Hz. Ä°sâ'ya, düÅŸmanları geldiler, ağızlarına geleni söylediler, hakaret ettiler. Hz. Ä°sâ, sükûnetle dinledi, onların yanlış düÅŸündüklerini söyledi ve gitti. Havarîlerinden bazıları, 'Onlara niçin sert karşılık vermediÄŸini' sorduklarında, 'Onlar kendi tıynetlerinin, cibilliyetlerinin gereÄŸince hareket ettiler, ben de kendi karakterimin gereÄŸince. Herkes kendi içinde taşıdığı deÄŸerlere göre konuÅŸur.' demiÅŸtir.
*
BilindiÄŸi üzere, Nef'î, Osmanlı Divân edebiyatının en sivri dilli 'heccâv'larından,/ hicviyecilerindendir. O, 400 yıl öncelerde, kendi döneminin vezirlerinden Gürcü Mehmed PaÅŸâ'ya ÅŸiddetle muhaliftir. Ve, onun için yazdığı ağır hicivlerin de bulunduÄŸu 'Sihâm-ı Kazâ' (kazâ okları) isimli bir ÅŸiir defteri Saray'da okunurken, sarayın bahçesine bir 'yıldırım' düÅŸer. Ä°ddiaya göre, bu 'yıldırım', Nef'î'nin ÅŸom ağızlılığına hamledilir ve 4. Murâd, ona bir daha hiciv yazmamasını emreder. Ama o, yine de devam edince, öldürülür ve cesedi de BoÄŸaz'ın sularına atılır.
Nef'î'nin bu acı âkıbeti için, bir baÅŸka ÅŸair, 'Gökten nazire indi sihâm-ı kazâsına, / Nef'î diliyle uÄŸradı Hakk'ın belâsına.' diyerek -bir de- tarih düÅŸürmüÅŸ.
*
DoÄŸrusu, Nef'î'de lisan nezahati, temizliÄŸi yoktur. EleÅŸtirdiÄŸi kiÅŸilere, çok ağır kelimeler kullanır ki, en hafifi 'a köpek' nitelemesidir.
Onun, Gürcü Mehmed PaÅŸa için yazdığı ve her beyti, 'a köpek!' hakaretiyle biten uzuuun hicviyesinden sadece iki beytini aktarmak, dilinin keskinliÄŸini anlatmaya yeter, sanırım:
(...) 'Vay ol devlete kim, ola mürebbîsi ânun,
Bir senin gibi denî, cehl-i mücessem, a köpek!
'Ehl-i dil' düÅŸmeni, 'din yoksulu bir mel'ûn'sun,
Öldürürlerse eger, can-be-cehennem, a köpek!
*
Nef'î'nin o hicviyesindeki daha ağır hakaretleri burada tekrarlamayalım. Taa ki, aÄŸzımız ve zihnimiz kirlenmesin.
Evet, Nef'î'nin san'atında edeb yoktur ve o, 'Neyzen Tevfik'in 300 yıl öncelerdeki pîridir' denilse yeridir; bir farkla ki, Neyzen Tevfik'in ömrü tımarhanelerde geçmiÅŸtir.
*
Denilir ki, kendisi de ÅŸair olan Åžeyhülislâm Yahyâ Efendi, Nef'î'yi öven, ancak muhtevâsında, ona 'kâfir' de diyen,
"
'Åžimdi hayli suhanverân içre
Nef'î mânendi var mı bir ÅŸair?
Sözleri 'sebâ'-i mu'allâka'dır,
Ä°mr-ul'Qays kendidür, kâfir!'
mısralarının bulunduÄŸu bir dörtlük yazmış, Nef'î de buna karşılık olarak;
'Müftî Efendi bize 'kâfir' demiÅŸ,
Tutalım; ben O'na diyem, muselman.
Lâkin varıldıkta rûz-ı mahÅŸer'e,
Ä°kimiz de çıkarız orda yalan.'
diyerek karşılık vermiştir.
*
Dün, bir okuyucu da, elbette ki, Tayyib Bey'in, sırf Müslüman kimliÄŸine beslediÄŸi hınç ve nefretle hakaret eden ve sözün başında deÄŸindiÄŸimiz o pespâye h. kiÅŸi için, Nef'î'nin Åžeyhulislâm Yahyâ Efendi'ye verdiÄŸi cevabı andıracak ÅŸekilde ÅŸöyle bir dörtlük yazıp göndermiÅŸ:
'Bir mübtezel, bir 'insan'a demiÅŸ, 'hayvan!'
Ben de ona meselâ desem ki, 'insan!'
Yarın, huzûr-i ilâhî'ye vardıkta;
Korkarım, ikimiz de çıkarız, 'yalan.'
*
„
Hiciv /yergi için, 'teÅŸrih-i rezâil (rezilliklerin, delilli olarak açılıp ortaya konulması) ve teÅŸhir-i erâzil.' (rezillerin âleme teÅŸhir edilmesi, gösterilmesi) denilmiÅŸtir.
Ama, Nef'î, ince nüktelerin olduÄŸu hiciv / yergiler de yazmıştır. Nitekim, bir dörtlüÄŸünde kendisine 'kelb' (köpek) diyen Tâhir Efendi'ye,
"
'Tâhir Efendi bana 'kelb' demiÅŸ.
Ä°ltifatı bu sözde zâhirdir.
Zira, mezhebim 'mâlikî' benim,
Ä°tikadımca, 'kelb', tâhir (temiz)dir.'
„
karşılığını verir.
Ama, konu orada bitmez.
O zamanın edebiyatçılarından Sâdık Efendi, Tâhir Efendi'ye rastlar ve, 'Efendim, sonunda o konu nereye vardı; 'kelb', tâhir midir, deÄŸil midir?' diye takılır.
Tâhir Efendi de taşı gediÄŸine kor:
'Vallaa efendim, 'kelb'in 'tâhir olup olmadığı, mezheblere göre henüz de ihtilaflı; ama, 'kelb'in 'sâdık' olduÄŸunda herkes müttefik.' der.
*
Hani, Sadrâzam Ahmed Vefik PaÅŸa, Åžair EÅŸref'le karşılaşır. EÅŸref, Sadrâzam'a, 'PaÅŸam, bu yolları taÅŸla döÅŸemiÅŸsiniz, güzel olmuÅŸ da, bu kadar taşı nereden buldunuz?' der. O da, 'Sizin attığınız taÅŸları topladım ve kaldırım taşı olarak kullandım.' der.
Böyle ince nüktelerin olduÄŸu hicivlere kim ne diyebilir? Yeter ki, müptezellik ve hakaret olmasın.
*
MeÅŸrutiyet yıllarının ünlü ateistlerinden Abdullah Cevdet, 'Ä°ctihad' diye bir dergi çıkarır. Dergide bir de ÅŸiir yazmıştır. Åžiirde, 'Ben bu vatanın öküzüyüm!' diye bir mısra vardır. Onunla kalem kavgası olan Süleyman Nazif, hemen telefon eder, 'Nihayet itiraf etmiÅŸsin.' der.
Abdullah Cevdet, o mısraları görür ve 'Aman efendim, bir musahhih hatası. Sin harfi düÅŸmüÅŸ ve 'Ben bu vatanın öksüzüyüm', yerine 'öküzüyüm.' olmuÅŸ.' der.
Süleyman Nazif de, 'Aman, efendim, ona musahhih hatası denmez, musahhih sevabı denilir.' karşılığını verir.
*
EleÅŸtiri bazan hattâ gereklidir. KiÅŸi, varsa hatasını görür, cevabı ve izahı varsa, sözünü söylemek imkânı elde eder.
Ama, lisan nezahatini terk etmemek esas olmalıdır.
Çünkü, bir köpek bizi ısırdığında, biz de köpeÄŸi ısıramayız. Nokta.
Henüz yorum yapılmamış.