Sosyal Medya

Güncel

Kadrolaşma, sadece iktidarı zorbalıkla ele geçirenlerce mi yapılmalı?

Selahaddin E. ÇAKIRGİL / Star Gazetesi



Tayyib Bey, evvelki gün, Muhalefet tarafından yöneltilen, 'AK Parti'nin devlette kadrolaÅŸma yaptığı' suçlamaları konusundaki görüÅŸü sorulduÄŸunda, 'Bu ülkede kadrolaÅŸmanın kitabını CHP yazmıştır.' ÅŸeklinde ilginç bir karşılık verdi.
 
Bu sözü bu ülkenin CumhurbaÅŸkanı söylüyorsa, üzerinde durulması gerekir.
 
Ve 'fakîr' de, 'mayın tarlası'na girmemeye çalışarak belirteyim ki, bu ülkede en sürekli kadrolaÅŸma da, en büyük cemaat de, hele de son 120 yıldır, kendilerini 'devletin sahibi' olarak gören bir taifeye mensup olanlardandır.
 
*
 
Evet, hele de 'Ä°ttihad ve Terakki' ve onun uzantıları, isim deÄŸiÅŸtirseler de, aynı zihniyetin zebûnu olan bir taifedir. Hattâ o kadar ki, herkesi, bu taifenin ÅŸemsiyesi altında olmak ve birilerinin 'ikon'laÅŸtırılan isim, resim ve heykelleri önünde zorla eÄŸdirmek istemektedirler.
 
*
 
O kadar ki, TV tartışmalarında bile, bir takım akademik unvanlarla tumturaklı konuÅŸmalar yapan kiÅŸiler, bazı muhatablarına, 'Ä°sterseniz, âyet ve hadisleri de okumasını biliriz. N'olur, bir de siz, filanın sözlerini zikrediniz!' diye adetâ yalvarıyorlar.
 
Bu kafalar bir çeÅŸit 'nekrofil / ölü sevici' tipler ki, 'ikon'larının isim ve resimlerini hâlâ da, kitleleri korkutmak için kullanıyorlar; artık dünyada, Kuzey Kore'den gayri hemen hiçbir yerde kalmayan bir ilkellikle.
 
Ve bağımsız konumda olması gereken yüksek kamu hizmetlilerini, bir takım 'kanun' düzenlemeleriyle, filan prensiplere baÄŸlı kalınacağına dair yemin ettirmeden, bir 'deli gömleÄŸi' giydirmeden iÅŸe baÅŸlatmıyorlar. Ve sonra da, 'hürriyetten, özgürlükten söz ediyorlar.
 
Ve sonra da, iÅŸbu 'taife-i laicus', baÅŸkalarını kadrolaÅŸmakla, devleti ele geçirmekle suçluyorlar; herhalde, kendilerinin ele geçirdikleri mevzileri ve kadroları kaybetmemek için...
 
Halbuki, her ülkedeki yöneticiler, özellikle de karar alma mevkilerine, güvendikleri ve sorumluluklarını paylaÅŸabileceklerini getirirler.
 
Aksi halde, güvenmedikleri kadrolarla çalışırlarsa; kendi ayaklarına kurÅŸun sıkmış olurlar.
 
Ki, bu konuda çok güvenilen kimselerin bile sonra nasıl kof çıktıklarına, AK Parti'nin ÅŸu son 20 yıllık iktidarından bile ne çarpıcı örnekler gösterilebilir.
 
(Bu vesileyle belirteyim, dünlerde iktidarın en etkili yerlerine getirilen ve lider'in de itimadını kazanan bazı isimlerin, bugün nerelerde oldukları mâlum. Ama, onlar hangi saikle olursa olsun, bugün artık 'lider'le aykırılık ve hattâ düÅŸmanlıklarını, onu yıpratmak için ellerinden geleni yapacaklarını gizlemiyorlar.
 
Bu, yine de iyidir. Çünkü, bugün riyakârlık yapmıyorlar.
 
Bazıları ise, liderlerinin, iktidarlarının ilk yıllardaki baÅŸarılarını arıyorlar ve bugün yürekleri yanıyormuÅŸçasına o günlerin hasretiyle yakınıyorlar. Niceleri de, kendilerine danışılmadığını da laf arasında dile getiriveriyorlar. Yani, meselenin özü, kendilerinin 'kurtarıcı özellikleri'nin görülememesi.
 
Bu hatırlatmadan sonra biz yine kadrolaÅŸma konusuna dönelim.)
 
*
 
Dünyadaki birçok uygulamalarda, halkın rey ve iradesiyle iktidara gelenler birlikte çalışacakları kiÅŸi ve kadroları, -eÄŸrisiyle/doÄŸrusuyla- sorumluluÄŸunu üstlenebileceklerine inandıkları arasından seçerler. O iktidar sahipleri giderken, kendileriyle birlikte gelenler de giderler. Yönetim alanında geliÅŸmiÅŸ normlara ulaÅŸmış ülkelerde bu bir teamül halindedir. Yani, bu konuda, mukteseb /kazanılmış hakk kavramına da yer yoktur. Bu geleneÄŸin bizde de yerleÅŸmesi gerekiyor.
 
*
 
Bir diğer konuya da kısaca değinelim.
 
Özdemir Ä°nce isimli - ve kendisinin baÅŸkaları için kullandığı ifadeyle- bir 'yazıcı'nın 16 Ocak tarihli yazısı dikkatimi çekti.
 
Ä°ÅŸbu 'yazıcı', 'Yasin Aktay'ın, 27 Aralık 2021 tarihli Yeni Åžafak gazetesinde "Âkif ve Ä°stiklal Marşı" baÅŸlıklı bir makalesine takılmış, 'Mehmet Akif ve Ä°stiklal Marşı bahane edilip M.K. ve Cumhuriyet devrimlerinin arkadan vurulduÄŸunu' keÅŸfederek, onun deyimiyle -Bu militan Ä°slamcı yazıyı bölümlere ayırarak- tercüme etmeye çalışmış. Yazıdan anlaşıldığına göre kendisi de bir ulusal marÅŸ yazmış.
 
'Söylenen ulusal marşımızda Tanrı vardır, yobaz Ä°slamcılık yoktur' diyerek, Âkif'i nereye oturttuÄŸunu ifade ettikten sonra, 'Yasin Aktay, "Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl" dizesinde yer alan HAKK (Allah'ın isimlerinden birisi) sözcüÄŸü nedeniyle, Ä°stiklal (KurtuluÅŸ) Savaşı'nın programında Ä°slami bir amaç olduÄŸunu iddia etmektedir. Gülünç bir aşırı yorum...' diyor..
 
Yasin Aktay, çok büyük bir suç da iÅŸlemiÅŸ, Ö.Ä° isimli bu 'yazıcı'ya göre. Çünkü, Ä°stiklal Marşı'nda, "Åžu veya bu kula deÄŸil sadece 'Hakk'a tapan' ve asla baÅŸka kimseye tapmamakta kararlı bir milletin hakkı olan bir istiklal hedeflenmiÅŸtir (...) Herhangi bir insanın tanrılaÅŸarak, Hakk'ın razı olmayacağı hiçbir düzenin tesisine yer vermeyen bir ahitnamedir bu." demiÅŸ Yâsin Bey.
 
Ve bu 'yazıcı'ya göre, 'Yukarıdaki yazıda "kimse" sözcüÄŸü ile M.K. Atatürk ilkelce iÅŸaret edilmekte' imiÅŸ.
 
Söz konusu 'Yazıcı' kiÅŸi, bu duruma itiraz ederken, 'Yazıcı olarak düÅŸünce ve duygularını yazabilir ancak bir siyasetçi ve akademisyen olarak "Cumhuriyet karşıtı olmak" özgürlüÄŸüne sahip deÄŸildir. Üstelik ona baÄŸlı kalacağına yemin etmiÅŸtir.' demeyi de ihmal etmiyor ve yazımızın ilk kısmında deÄŸindiÄŸimiz 'taife-i laicus' dayatmalarını hatırlatıyor. Ayrıca, 'Düzen ve devrim karşıtı oldukları için idam edilenler'e deÄŸinerek, bu, çok yufka yürekli 'yazıcı', 'her devrimden sonra' olur böyle ÅŸeyler demeye getiriyor.
 
*
 
Onun, Türkçeden Türkçeye yapmaya çalıştığı tercümelerine biraz da biz deÄŸinelim dedik. (Tabiî, o 'yazıcı'ya Yâsin Bey de gereken cevabı hemen ertesi günü verdi.)
 
*

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.