Cumhuriyet dönemi Mevlevilik ve Çelebi ailesi
Ayşe Böhürler / Yeni Şafak
Geçen hafta Türk Kahvesi’nde çok özel konuklar ağırladım. MevleviliÄŸin Makam Çelebisi olan Faruk Hemdem Çelebi ve kız kardeÅŸi Esin Çelebi’ydi konuklarım. Çelebi kelimesi ilk olarak Mesnevi’nin katibi Çelebi Hüsâmeddin için kullanılıyor. Daha sonra Hz. Mevlana’nın torunu Ulu Ârif Çelebi için kullanılıyor ve Hz. Mevlana soyundan gelenlere Çelebi ismi veriliyor.
Ailenin hikayesini, bin yıla yakın bir dönemi, detaylı kayıtlarıyla bulmak ve bilmek mümkün. Ailenin hikayesinin Cumhuriyet sonrasını ilgiyle dinledim. Çünkü Mevlevilik Anadolu’da kurulan bir tarikat olmasının ötesinde mesajını dünyaya ulaÅŸtırmış, çaÄŸlar boyu sevginin lisanı olmuÅŸ, eÅŸyayı, varlığı, dünyayı, yaratıcıyı hikmet ile anlamak üzerine dilden dile dolaÅŸan sözlerin menbaı, Türklerin Ä°slam’ı yaÅŸama ve anlatma biçimlerinden birisi olmuÅŸ.
Büyükdede Abdülhalim Çelebi, Konya Hz. Mevlana Dergahı (Asitane-i Aliye) son postniÅŸini olarak geçiyor. Milli mücadeleye destek vermiÅŸ, 1920’de Konya mebusu olmuÅŸ, 1. Devre T.B.M.M. reis vekilliÄŸi yapmış bir ÅŸeyh. Abdülhalim Çelebi, tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu çıkmadan önce, Gazi Mustafa Kemal PaÅŸa’nın da onayıyla oÄŸlu Mehmed Bakır Çelebi’yi Halep ÅŸehrinde bulunan Mevlevi Zaviyesi’ne ÅŸeyh olarak tayin ediyor. 1925 yılında Abdülhalim Çelebi vefat ediyor. Türkiye’de tekkelerin kapatılması ile çok büyük olan tüm vakıf arazilerine el konuyor, ailenin oturduÄŸu ev dahil devlet tarafından alınıyor. Konya’nın Mevlevi tekkeleri merkezi sıfatı Halep Tekkesi’ne geçiyor. Mehmed Bakır Çelebi Ä°stanbul’da Galatasaray Sultani’sine gitmiÅŸ bir ÅŸeyh. Bakır Çelebi Halep Mevlevihanesi’nde manevi görevlerinin yanı sıra babası gibi milli görevler de üstleniyor. Hatay’ın anavatana katılmasında önemli bir rol oynuyor. 1939’da ziyaret için Ä°stanbul’a gitmesini fırsat sayan Mandeter Fransız Devleti, Suriye’ye dönüÅŸüne mani oluyor ve onu istenmeyen kiÅŸi ilan ediyor.
Bakır Çelebi’nin, Suriye’ye dönüÅŸü yasaklanınca eÅŸi Ä°zzet Hanım, çocukları ile birlikte Halep’te tekkede kalıyor ve oÄŸlu Celâleddin Çelebi’yi tekke terbiyesi ile büyütüyor. MevleviliÄŸin kültür ve geleneÄŸinin devamlılığı da bu terbiyede saklı. (Celâleddin Çelebi’nin bu günlerini anlattığı anıları Uluslararası Mevlana Vakfı tarafından yayınlandı). Celâleddin Çelebi Arapça, Fransızca, Latince dillerine vakıf olarak büyür, Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde ( A.U.B) Ä°ngiliz dili ve edebiyatı ve hukuk üzerine eÄŸitim alır. Babası Bakır Çelebi’nin 1944’te, henüz 43 yaşındayken kalp krizinden vefat etmesinin ardından Makam Çelebisi olur. 1945 yılında yeni kurulan Suriye hükümeti artık Çelebilik makamını resmen kabul etmeme kararı alınca bu sefer de Halep’teki vakıf mallarına el konur.
Bu dönemde Celâleddin Çelebi’ye Suriye vatandaÅŸlığını kabul ederse her ÅŸeyinin iade edileceÄŸi teklif edilir, ancak o bu teklifi reddeder. Menkul-gayrimenkul bütün mal varlığına da el konulur. Bu haksızlığı gidermek için Türk hükümeti, Suriye Hükümeti’ne ve o topraklarda iÅŸgalci bulunan Fransız ve Ä°ngilizlere 9 protesto notası verir, Lozan AntlaÅŸması’na uymalarını ve Celâleddin Çelebi’nin mal varlığının iadesini talep eder. 1945-46 yıllarında yapılan bu resmi giriÅŸimler günümüze kadar cevapsız kalmıştır.
…
1948’de Ä°stanbul’u gezmeye ve burada yaÅŸayan akrabalarını görmeye gelen Celâleddin Çelebi teyzesinin kızı Fatma Güzide ile evlenir ve birlikte Halep’e dönerler. Bu evlilikten beÅŸ evlat sahibi olurlar: ( Esin, Faruk, Emel, Neslipir ve Gevher) Suriye günlerinde ülkenin kanunlarını inceleyen anne ailesinden kalan tapulu arazilerin bir kısmını kurtarır ve burada tarım ile uÄŸraÅŸmaya baÅŸlar. 1958 yılında bir yaz günü, arkadaÅŸları Celâleddin Çelebi’ye Suriye’yi çok çabuk terk etmesini, burada Türklere karşı bir hareketin baÅŸlayacağını söylerler. Halep ÅŸehrinden birkaç saat içinde ayrılan Çelebi ve ailesi Ä°stanbul’a gelirler. Çelebi büyük çabalar neticesi, Suriye’deki topraklarını bir Suriyeliye satar ve onun Hatay’daki topraklarını satın alır. Artık anavatanına kavuÅŸmuÅŸtur. Çocukları Ä°stanbul’da okumakta, kendisi Hatay’da ziraat ve ticaretle uÄŸraÅŸmaktadır. Çelebi Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna gider gelir… Vatani görevini yerine getirdikten sonra Ä°stanbul’da evini sohbet toplantılarına açar.
Esin Çelebi babasını anlatırken özellikle ÅŸunun altını çiziyor. “Babam yasalara çok saygılıydı. Her yıl 10-17 Aralık tarihlerinde Konya’da Mevlana Haftası kutlanırken, herhangi bir söylentiye neden olmamak için orada bulunmamaya özen gösterirdi. Ancak her 18 Aralık’ta Konya misafirlerini yolcu edip etraf sessizleÅŸince, mutlaka Huzur-u Pir’e gider ve adeta ceddi Hz. Mevlana ile halvet olurdu. Çelebi bu hassasiyetinin mükafatını gördü ve 1978 tarihinde Hz. Mevlana Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri’ne konuÅŸmacı olarak devlet tarafından davet edildi.”
…
Mevlana’nın torunu olan bir ailenin sadece 20. yüzyıldaki hikayesi bile çok ÅŸey anlatıyor. Mevlana’yı en doÄŸru anlatabilecek kiÅŸiler öncelikle ailesi olmalı. Bu maksatla Celâleddin Çelebi 1976’da bir vakıf kuruyor. Vakıf “Sema ve Mevlevi MüziÄŸinin”, “Ä°nsanlığın Sözel Kültür Mirası BaÅŸyapıtı” seçilmesine, 2007 yılının “Dünya Mevlana’yı Anma Yılı” ilan edilmesine önayak olur. Yapılan çalışmalar neticesi Vakıf UNESCO tarafından akredite edilir.
Ancak, böylesine büyük bir ismi doÄŸru biçimde yaÅŸatacak olan vakfın iki odalı bir merkezi dışında yeri yok. Böyle bir vakfın faaliyette bulunacağı büyük ve tarihi bir merkez, bu konuda yetiÅŸmiÅŸ bir ekibin faaliyet gösterdiÄŸi bir yeri olduÄŸunu tahayyül ediyorum. Ve Esin Çelebi’nin hayali olan Konya’da bir Mevlana Köyü projesine herkesin sahip çıkması gerektiÄŸine inanıyorum. Umarım bunlar hayalde kalmaz gerçekleÅŸir.
Henüz yorum yapılmamış.