Sosyal Medya

Sosyolojiye Çağrı

Yasin Aktay / Yeni Åžafak



Kamuda sosyolog istihdamı konusuna kaldığımız yerden devam edelim derken, baÅŸlığa son zamanlarda yayınlanmış güzel bir kitabın ismini koyalım dedim. Sosyolojiyi aynı zamanda bir bilinç türü bir bakış açısı olarak da ele alan Peter L. Berger’in Sosyolojiye ÇaÄŸrı isimli kitabı A. Erkan Koca çevirisiyle Ä°letiÅŸim Yayınları’ndan çıkmış (2017). Sosyolojiye meslek dışından bakanlar için de tavsiyeye deÄŸer, iyi ve klasik bir kitap.

Sosyolojinin öneminden bahsettiÄŸimizde bundan sosyolojik bilgiye bir Mesihi kurtarıcı rolü atfettiÄŸimiz anlaşılmamalı elbet. Neticede sosyolojik bilgi teorilerle yapılıyor ve sosyologlar da bir toplum içinde cari siyasal veya ideolojik etkilerden muaf deÄŸiller, olamazlar. Ancak sosyolojinin kazandırdığı bir meleke de kendi üzerine düÅŸünebilme, kendini bilme, dolayısıyla mesleÄŸin maruz kalabildiÄŸi etkilere karşı yüksek bir farkındalık bilinci geliÅŸtirebilmesidir.

Sosyolojik terminolojide buna düÅŸünümsellik deniliyor. Gözlemleyen, bilen, tasnif eden özne bunu yaparken gerçekliÄŸe nasıl bir etki yaptığının da bu etkiye karşı kendi öznelliÄŸinin nasıl bir etkileÅŸim içinde olduÄŸunun da bilincinde olmalı.

Çok ÅŸey mi atfediyorum sosyoloÄŸa veya sosyolojik bilgiye?

Sosyolog deÄŸil de dünyanın bütün sırlarını çözmüÅŸ bir bilgeden bahsediyor gibi olmayalım tabi, ama damarını yakaladığında sosyolojik bilgi ileri derecede kılavuzluk da yapabilir.

Türkiye’de sosyolojinin bir hayli çeÅŸitlenmiÅŸ olduÄŸunu ve bütün disiplinler arasında kesbetmiÅŸ olduÄŸu bir tür serbest dolaşım imkanından faydalanıyor olduÄŸunu söyleyebiliriz. Bu imkânın ebette saÄŸladığı fırsatlar ve avantajlar var ama bir kısmı da görev tanımının yeterince sınırlanmamış olmasından kaynaklanıyor, dolayısıyla bu serbestlik biraz da sosyoloji mesleÄŸinin mustarip olduÄŸu baÅŸka sorunlarından kaynaklanıyor.

Sosyoloji bir meslek olarak kamu tarafından yeterince tanınmadığından gerekli desteÄŸi de görmüyor ve yapabileceÄŸi daha iyi katkıları da yapamıyor, yapamadığında da yeterince geliÅŸemiyor.

Marifet iltifata tabidir ve bütün dünyada olduÄŸu gibi Türkiye’de de marifeti pekiÅŸtirecek, geliÅŸtirecek, teÅŸvik edip geliÅŸtirecek iltifat kaynakları kamunun elindedir. En akla gelen kestirme iltifat yolu da kamu istihdamından baÅŸkası deÄŸil. Böylece sosyoloji kendisine en ihtiyaç duyulduÄŸu yerde mahrum olduÄŸu kamu desteÄŸi dolayısıyla bu ihtiyaca cevap verememektedir, çünkü herÅŸeyden önce kendisini aydınlatamamaktadır.

Liselerde sosyoloji ders olarak eskisi gibi okutulmuyor. Üniversite sınavlarında da ya hiç veya çok az sosyoloji sorusu yer aldığından sosyolojiye ilgi erken yaÅŸlarda oluÅŸmuyor. Kamuda istihdam oranı da en düÅŸük seviyelerde ve düÅŸük özlük haklarıyla olduÄŸundan bölümlere kabul puanı da düÅŸük oluyor. Bu da mesleÄŸe çok düÅŸük bir baÅŸarıyla kabulün mümkün olması anlamına geliyor ki, bunun mesleÄŸin kalitesine ne kadar olumsuz bir etki yapacağı hemen kestirilebilir. Bu seviyede hoca ve öÄŸrenci etkileÅŸiminden yüksek kalitede bir sosyolojik düÅŸünce veya bilginin ortaya çıkması da kolay olmaz.

Ne yazık ki, kamunun desteklemediÄŸi sosyolojinin geliÅŸme ÅŸansı böylece kalmıyor. Sosyolojik bilgiyi ihmal etmiÅŸ kamununsa birçok sorununun üzerine daha nitelikli bir siyasetle gitme ÅŸansı olmuyor. Konu bir kısır döngüye dönüÅŸüyor böylece.

Daha önce de yine bir vesileyle yazmıştık tekrarlayalım: Ä°stihdam alanında bir cazibe yaratılmadığında bir bilim alanının yeterli bir geliÅŸmeyi kaydetmesi çok zordur. Üniversitelerde sosyoloji eÄŸitimi yeterince yaygın olmakla birlikte mesleÄŸe ilginin daha kaliteli seviyelere çıkarılabilmesi mesleÄŸin istihdam alanındaki iyileÅŸtirmeleriyle mümkün olabilir. Bu kadar iyileÅŸtirme olmadan bile devlete, demokrasinin geliÅŸimine ve genel olarak topluma yüksek katkısını kanıtlamış olan sosyoloji mesleÄŸinin güçlendirilmesi için alınması gerekli acil tedbirler vardır.

Bir defa liselerde eskiden daha ağırlıklı olduÄŸu halde son zamanlarda azaltılmış sosyoloji eÄŸitiminin (felsefe ve psikoloji dersleriyle birlikte) mutlaka daha fazla önemsenmesi gerekiyor.

Gerekirse, üniversite sınavlarında “felsefe grubu” sorularının artırılarak liselerde de böylece daha fazla önemsenmesi saÄŸlanmalıdır. Bunların genç kuÅŸaklarda sosyolojik ilgiyi artırarak daha donanımlı ve kaliteli bir gençliÄŸin yaratılmasının yanı sıra, dolaylı olarak sosyoloji istihdamına da olumlu etkide bulunacağı açıktır.

Ayrıca bilhassa Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Milli EÄŸitim Bakanlığı, SaÄŸlık Bakanlığı, Emniyet Genel MüdürlüÄŸünün birçok birimi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi devlet birimlerinde sosyolog istihdamının modern toplumlar için artık lüks sayılmadığını ve bu alanlardaki sosyolog istihdamının daha eÅŸgüdümlü, bütünleÅŸmiÅŸ ve saÄŸlıklı bir devlet toplum iÅŸleyiÅŸini getireceÄŸinden kuÅŸku duyulmamalı.

Ya sosyologlara ayrı bir kadro tanımı yapılmalı veya sosyal hizmet, sosyal pedagoji gibi tanımlanmış alanlar için de yeterli görülmeli ki, aldıkları eÄŸitim zaten fazlasıyla yeterli. Sosyologların bu kapsamdan ayrı tutulmaları baÅŸlıbaşına ciddi bir imtiyazcılık sorunu. Sosyoloji mesleÄŸinin formasyonu bundan daha da ötesini veriyor. Üstelik baÅŸka mesleklerin formasyonları gereÄŸi maruz kaldıkları dar uzmanlık perspektifini aÅŸarak disiplinler arası bir perspektifi sunmaya da daha yatkındır sosyoloji.

Sosyolojiye çaÄŸrı, aslında baÄŸrından Ä°bn Haldun’u çıkarmış bir medeniyet için, o medeniyet adına korunması ve ihya edilmesi gereken ne varsa onların hayatiyet ÅŸartlarının ÅŸuuruna varmaya bir çaÄŸrıdır.

Bu çaÄŸrıya kulak vermek için önce sosyolojiyi ihya etmeyi konuÅŸabilecek, vazifesini görebilecek hale getirmek lazım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.