Sosyal Medya

Gökhan Özcan / Eksik parçalarda yaşamak

Gökhan Özcan / Yeni Şafak



“YaÅŸamaya cesaret edemediÄŸim ÅŸeylerin ağırlığı” dedi kendi kendine, “yaÅŸadıklarımdan daha fazla çöküyor sanki üstüme!”

Ä°çimizin yapbozunda o kadar çok eksik parça var ki, hayatımızın resmi hiç tamamlık hissi vermiyor bize. Tamam olsa bir ÅŸeye benzeyeceÄŸine inandığımız o resmi eksik bırakan yine biziz. Güzel olanın mükemmel olan olduÄŸuna inandırmışız bir kere kendimizi. Oysa insan güzelliÄŸi mükemmelliÄŸin olmadığı yerlerde arayıp bulabilmeli. Böyle bu, çünkü insan mükemmel deÄŸil... Olamaz da... Tamam olmayacak hiçbir zaman hayatlarımız, hep eksik kalacak bazı parçalar... DeÄŸiÅŸmez, deÄŸiÅŸtirilemez gerçeÄŸimiz bu bizim! Bunun farkında olmak zorundayız. Her ÅŸeyin tamam olduÄŸu zamanları boÅŸ yere beklemek yerine, bütün bu eksiklerimize raÄŸmen güzel olabilen ÅŸeyleri araması lazım... BulduÄŸu her güzellik eksik parçaları unutturacaktır insana ve resmi bir bütünmüÅŸ gibi görmesine imkan verecektir. Mükemmeli arayanlar içinse takılıp kaldığı her bir eksiklik daÄŸ gibi bir engele dönüÅŸecektir zamanla.

“Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboÅŸ. Nasıl yaÅŸadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. Ä°ÅŸte sonunda anlamsız biri oldum. Ä°ÅŸte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaÅŸarım korkusuyla hiç yaÅŸamadım” diyor OÄŸuzcuÄŸum Atay, Tutunamayanlar’ında.

Åžikayetlerimiz, mızmızlanmalarımız, her ÅŸeyin kötüye gittiÄŸi yolundaki kırılamaz inancımız ne kazandırıyor bize? Böyle yaparak; elimizdeki iyi ÅŸeyleri, hayatın hala ışıldamakta olan renklerini, heyecan verici sürprizlerine, kendilerini ayrıntılara gizleyen incelikleri göremez hale geliyoruz sadece. Hayatın bizi şımarttığı bir harikalar diyarında yaÅŸamak istiyoruz hepimiz ve anlaşılır bir ÅŸey bu. Ä°nsan en iyiyi hayal eder her zaman... Ama kimin bütün hayalleri gerçek olabilir ki! Bunu mu bekliyoruz? Öyleyse çok bekleyecek, kendimizi her geçen gün daha fazla kararan bulutların altında yaÅŸamaya mahkum edeceÄŸiz. Oysa ne çok ÅŸey var hayatlarımızda, varlığıyla bize hayat katan, zenginlik katan, heyecan katan... Kendi ÅŸikayetlerimiz içinde boÄŸuldukça körleÅŸiyoruz hepsine yavaÅŸ yavaÅŸ. Halinden razı olan, zorluklar karşısında umutsuzluÄŸa düÅŸmeyen, günlerini kahırla doldurmayan insanlara bakalım; çoÄŸu bizim sahip olduklarımızdan çok daha azına sahipler. Ama sahip olabildikleri o çok daha az ÅŸeyle kendilerini mutsuz kılmaya adeta azmetmiÅŸlerden çok daha aydınlık hayatları. Mutluluk, kapısını kendisine açık tutanları mutlaka ziyaret ediyor. Elinde irili ufaklı hediye paketleriyle... Kapınızı bütün iyi ihtimallere kapalı tutuyorsanız, mutluluk nereden yol bulup içeri girsin!

Antoine de Saint Exupery, hüzünlü gözleriyle ‘Ä°nsanların Dünyası’na bakıyor: “Bizler, kulakları gecenin sessizliÄŸi içinde dingin gürültüleriyle dolu, camın dışındaki ışık kümelerine bakıp tarlaların, köylerin, o güzelim toprakların geçip gittiÄŸini düÅŸünen ama yolda olduÄŸu için aklında bir ÅŸey kalmayan tren yolcularına benziyoruz.”

Hayat, tabiatı icabı dalgalı bir denizdir. Deniz beni tutar diyenler, denizin uçsuz bucaksızlığını, engin maviliÄŸinden kendilerini mahrum bırakır, bir ömür boyu kıyıda öylece bekler.

“Her ÅŸeyi içimizde tutmaya o kadar meraklıyız ki” dedi beyaz saçlı adam, “sonunda dışımızda yaÅŸamaya deÄŸer hiçbir ÅŸey kalmıyor!”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.