Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Erdoğan 'Beyaz Türkleri' neden sev(e)mez?

Mine Kırıkkanat, Ertuğrul Özkök ve Serdar Turgut gibi 'hızlı Beyaz Türkler' başta mütedeyyin camia ve Kürtleri aşağılayan birçok yazı kaleme aldılar. Özellikle Ak Parti tabanını aşağılayan yazılar toplumun belleğinde hala tazeliğini koruyor.



Fazilet Partisi 22 Haziran 2001 yılında kapatıldığında partideki birçok isim, özellikle Yenilikçiler olarak gösterilen kanat Saadet Partisi'nin kuruluÅŸunda yer almak yerine kendi yollarını çizmeye karar vermiÅŸti. Bu yeni yolun adı Ak Parti olacaktı.
 
Fazilet Partisi'nin kapatılmasından yalnızca iki ay sonra kurulan Ak Parti'nin içinde Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Åžener ve Recep Tayyip ErdoÄŸan (siyasi yasağı devam ediyordu) gibi Yenilikçiler kanadının önemli isimleri bulunuyordu.
 
 
Bu isimlerin dışında Ülkücü kanattan KürÅŸat Tüzmen, DoÄŸru Yol'dan Hüseyin Çelik, Kürt siyasi çizgisinden Dengir Mir Mehmet Fırat gibi isimlerin yanı sıra Ali Babacan gibi genç isimler dikkat çekiyordu. 
 
Yenilikçiler için Ak Parti'nin kuruluÅŸundaki en sancılı süreçlerden birisi de neredeyse dizinin dibinde büyüdükleri Hocaları Necmettin Erbakan'dan kopuÅŸtu.
 
Dönemin yakın tanıklarından Ak Parti eski Milletvekili Eyyüp Sannay 2006 yılında Haber 7'ye verdiÄŸi röportajda kopuÅŸ sürecini ÅŸöyle anlatacaktı:
 
Hoca bizi çağırdı. Bütün vekillerle tek tek, Abdullah Bey, Bülent Bey dahil görüÅŸüyor. (Ne istiyor?) Bazı arkadaÅŸlarımıza Saadet Partisi'nin kâğıtlarını getirip imzalayın diyormuÅŸ, sonradan duyuyoruz.
 
Saadet Partisi'nin kuruluÅŸ süreci baÅŸlamış, kimler kurucu olsun, kimler üye onlar tespit ediliyor. O zaman. Hoca'nın yanına girdim. Siz bir ÅŸey konuÅŸmayın, dedi. Anladım ki, Åževket Bey anlatmış her ÅŸeyi. Sadece kendi meramını anlattı Erbakan. Ben diÄŸer arkadaÅŸlarla konuÅŸtuÄŸum gibi sizinle konuÅŸmayacağım, dedi. Biraz nasihat vari, biraz tehditvari, biraz da hatırlatır vaziyette sözler söyledi. Duygulu, stresli ve gergin bir ortamda konuÅŸtuk. Bütün arkadaÅŸlara ÅŸunu da bir imza et dediÄŸi halde. Benim önüme kâğıt gelmedi. Sonradan öÄŸrendim, çok üzülmüÅŸ. Ak Parti kurucu üyesi olduÄŸumu duymuÅŸ... Ben Erbakan'ı hiç yanıltmadım, neyse onu anlattım. Hoca benim fotoÄŸrafı net çektiÄŸimi biliyordu.
 
Röportajın devamında ise Eyyüp Eyyam'a göre Necmettin Erbakan'ın etrafındaki kadro Hoca'yı aldatmıştı ve kopuÅŸ bu sebeple gerçekleÅŸmiÅŸti. 
 
Sonuç olarak Milli GörüÅŸ'ün en karizmatik ve güçlü ismi Necmettin Erbakan partisindeki kopuÅŸu durduramamıştı.
 
Yeni kurulan parti kısa sürede iktidara gelmiÅŸ ve en büyük vaadi tüm toplumu kucaklamak olmuÅŸtu.
 
'Makbul vatandaş'lar rahatsız
 
Ak Parti'nin genç kanadı hasbi çırpınışlarına raÄŸmen karşılarındaki statükonun sert direniÅŸi ile karşılaÅŸtı. Kürtleri, Alevileri, Romanları, dindarları, baÅŸörtülüleri, ve birçok STK'yı devlet düÅŸmanı gören bir grup elitist kısa süre Ak Parti'yi en büyük ÅŸer odağı olarak addetmeye baÅŸladı.
 
Dönemin BaÅŸbakanı Recep Tayyip ErdoÄŸan 'Beyaz Türkler' olarak tanımladığı bu sınıfın saldırıları karşısında kendisini 'Ben bu ülkenin zencisiyim' diyerek tanımladı.
 
Mine Kırıkkanat, ErtuÄŸrul Özkök ve Serdar Turgut gibi 'hızlı Beyaz Türkler' baÅŸta mütedeyyin camia ve Kürtleri aÅŸağılayan birçok yazı kaleme aldılar. Özellikle Ak Parti tabanını aÅŸağılayan yazılar toplumun belleÄŸinde hala tazeliÄŸini koruyor.
 
Mine Kırıkkanat: İslamistan varoşlarının işgal ettiği denizler
 
Türkiye'nin yasaklar ve yolsuzluklarla savaÅŸtığı, Avrupa BirliÄŸi ile kayda deÄŸer ilerlemeler yakaladığı ve ekonomide büyük baÅŸarılar saÄŸladığı günlerde muhalif yazarların kaleme aldığı yazılar bugün okuyanı bile utandıracak cinstendi.
 
ÖrneÄŸin Mine Kırıkkanat'ın dolaylı yoldan Ak Parti tabanını hedefe aldığı "Halkımız eÄŸleniyor" yazısı namuslu bir aydının kafasına silah doÄŸrultulsa yazılamayacak cinstendi.
 
Åžöyle diyordu Hanımefendi;
 
Sahil Yolu'nda ise, kilometrelerce uzunluktaki çim alan kenarından geçen arabalardaki seyircilerin görüÅŸ zaviyesinde olduÄŸundan, manzara da mangal düzeyindedir: Don paça soyunmuÅŸ adamlar geviÅŸ getirerek yatarken, siyah çarÅŸaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe sallamaktadırlar.
 
Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halkımız kıçını döndüÄŸü deniz kenarında mutlaka et piÅŸirip yemektedir. Aralarında, mangalında balık piÅŸiren tek bir aileye rastlayamazsınız. Belki balık sevseler, piÅŸirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviÅŸ getirip geÄŸirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı!
 
Atatürk Havalimanı'ndan sonra, mevsimlerden yaz ve pazar günleri, Sahil Yolu'nda Arabistan bile deÄŸil, Etiyopya'nın ete doymuÅŸ hali, 'Etobur Ä°slamistan' baÅŸlıyor, sayın okurlar. Ä°stanbul olmayan ne varsa, Ä°stanbullu olmayan kim varsa orada: Son beÅŸ yılda 4.5 milyon artıp, 3 milyonu Ä°stanbul'a akan nüfusun güruhu çimde etleniyor pazar günleri. Tabii ki onların da eÄŸlenmeye, dinlenmeye hakları var. Ama burada mı, böyle mi?
 
(Radikal)
 
Ak Parti'nin siyaset akademilerinde ezbere okutması gereken bu yazı o dönemde de çokça tartışılsa da müellifin bu konuda fikrinin çok deÄŸiÅŸtiÄŸini söylemek mümkün deÄŸil.
 
Ahmet Hakan 
 
'Beyaz Türk' tartışmaları ayyuka çıktığı dönemde en zor günler geçiren kiÅŸi muhtemelen Ahmet Hakan'dı.
 
Nerede pozisyon alacağına bir türlü karar veremeyen Hakan, muhtemelen vicdanı ve aklı arasında gidip geldiÄŸini yazılarında açık bir ÅŸekilde belli ediyordu.
 
O günlerde "Sıktı artık ÅŸu 'zenci-beyaz' metaforu" baÅŸlıklı bir yazı yazarak 'Ev zencisi' ithamlarına ÅŸöyle cevap verecekti;
 
ArkadaÅŸlar! Bendeniz önceleri Hacı Baba lokantalarını mesken edinmiÅŸken, Medya Towers'a kapağı atınca, 'Ulan artık benim Hacı Baba Lokantası'nda ne iÅŸim var? Bundan sonra bana NiÅŸantaşı kafeleri yakışır' diyen bir adam deÄŸilim.
 
Tarz-ı hayattan life style'a bir sıçrama filan yapmadım! Arada sırada 'sınıf atlama özentisi içinde bir adam' tribine girmiÅŸliÄŸim vardır ama bu baÅŸtan sona kolpadır... Yani öyle olabileceÄŸini düÅŸünenlerle biraz kafamızı bulalım dedik, hepsi budur...
 
"Tarla zencisi" ve "ev zencisi" ayrımı malumdur. Bu yüzden Beyaz Türkler'den daha çok nefret nesnesine dönüÅŸen Ahmet Hakan 'ev zencisi' olmakla itham ediliyordu.
 
O dönemde literatürde kendisini bu minvalde hedef alan yüzlerce yayın, arÅŸivin tozlu raflarında hemencecik karşımıza çıkıveriyor. 
 
Durmuş Yılmaz hedefte
 
DurmuÅŸ Yılmaz'ın Merkez Bankası BaÅŸkanlığına atandığı günler 'Beyaz Türk' tartışmalarını yeniden alevlendirmiÅŸti.
 
DurmuÅŸ'un eÅŸi Duriye Hanımefendi'nin fotoÄŸrafı ve kapının önündeki ayakkabılar biranda bazı köÅŸe yazarlarının hışmına uÄŸradı.
 
DurmuÅŸ Yılmaz ile eÅŸi Duriye Yılmaz 
 
ErtuÄŸrul Özkök fotoÄŸrafla ilgili köÅŸesinde ÅŸunları yazacaktı;
 
Düz ayakkabılar. Sıradan bir duruÅŸ. Kadınlık farkı neredeyse sadece türbana indirgenmiÅŸ bile diyebilirsiniz. En tanıdık ama en çarpıcı unsurlar, kapıdaki ayakkabılar. Üçü de erkeklere ait. Üçü de çamurlu. 'Acaba bu evin kadınları hiç mi dışarı çıkmaz' diye sordurtan bir görüntü.
 
Evin giriÅŸindeki holde yere gazete káğıtları serilmiÅŸ. Kadının bakışlarında düÅŸmanca veya fanatik bir ifade yok. Yani, 'namazında niyazında bir Türk kadını' diyebilirsiniz. Dedim ya, bu fotoÄŸrafa bakınca, öyle aklınıza 'irtica hortluyor' gibi bir düÅŸünce falan gelmiyor.
 
Öyleyse nedir seni rahatsız eden, daha doÄŸrusu içine düÅŸen o duygu? Ağır bir hüzün... Bir de endiÅŸeler... Alçak sesle, çekine çekine soruyorum. Cumhuriyet Türkiyesi'nin yeni 'rol modelleri' bu kadınlar mı olacak?
 
(Hürriyet)
 
 
Özkök yaklaşık beÅŸ sene sonra nedamet getirecek ve o yazı ile ilgili ÅŸunları diyecekti;
 
Mesela, gözünüzün önüne, açık bir ev kapısı ve önüne dizilmiÅŸ ayakkabılar geliyor. Sırf o ayakkabılara bakıp, o evin sakinleri hakkında ne saçma sapan ÅŸeyler düÅŸündüÄŸünüzü, ne ağır önyargılara vardığınızı hatırlıyorsunuz.
 
Tabi ki utanıyorsunuz... Hem kendinizden hem de temsil ettiÄŸinizi sandığınız o zihniyetten... EÄŸer zerre kadar vicdanınız varsa, hâlâ kalmışsa. EÄŸer bir hakkı teslim etmek sizin için hiç de zül deÄŸilse. Öyle yetiÅŸmemiÅŸ, yetiÅŸtirilmemiÅŸseniz. Yapacak tek ÅŸey kalıyor. Çıkıp açık açık söylemek, o hakkı teslim etmek. HelalleÅŸmek.
 
(T24)
 
ErtuÄŸrul Özkök 
 
Elbette bu özrün halktaki karşılığı "Vay Åžerefsiz" manÅŸetinden sonra gelen nedamet kadar itibar görecekti. Özkök'ün amel defterini açmak bize düÅŸmeyeceÄŸi için arÅŸivi burada kapatıyoruz; ancak konu eÅŸildikçe ortaya öyle yazılar çıkıyor ki insan okurken dahi utanıyor. 
 
Beyaz Türklerin aÅŸağılamaları bunlarla sınırlı deÄŸildi. 'Garibanizm' ismini verdikleri abuk sabuk bir çıkarımla ezilenlerin acılarını dahi küçümseyip yeni bir ezme sebebi olarak görüyorlardı.
 
Serdar Turgut 
 
Beyaz Türklerin mütedeyyin Türklerden daha fazla nefret ettiÄŸi bir ÅŸey varsa o da Kürtlerdi. Hele bu Kürtler bir de mütedeyyin ise nefret iki katına çıkıyordu.
 
Söz gelimi Serdar Turgut, okur mektubu kisvesi altında Kürtleri hedef alan ve son derece ırkçı ifadeleri köÅŸesine taşımaktan hiç de çekinmiyordu;
 
Rumuz: Beyaz Türk Serdar Amca. Son yayınlanan nüfus istatistiklerine göre Kürt nüfusun artış hızı Türk nüfusun artış hızını kat kat geçmiÅŸ. Apo'nun 'Ya silaha sarılın, ya karınıza' lafı anlaşılan çok tutmuÅŸ, öyle diyorlar. Sen bu iÅŸe ne diyorsan? Herhalde sen de bu geliÅŸmeden dolayı çok tedirginsindir? 
 
CEVAP: Pek sevgili Beyaz Türk. Sen çıldırdın mı? Neden tedirgin olayım ki, bilakis çok sevindim. Hayatta bugüne kadar bu memlekette istediÄŸim tek ÅŸey azınlık kategorisinde yer almaktı. Bu memlekette azınlıkta oldun mu yaÅŸadın demektir. O zaman yaygarayı koparma ÅŸansın var. O zaman Avrupa ülkeleri seni severler, insan haklarını koruma derneÄŸi bile o zaman seni sevebilir, hatta dışardan para yardımı alabilirsin sırf azınlıktasın diye.
 
Bu memlekette azınlıktaysan eÄŸer o zaman haksız olmana da imkân yoktur. Kötü adam istesen de olamazsın ve sen hep en iyisindir. Bugüne kadar biz Türkler ne çektiysek hep çoÄŸunlukta olmamızdan dolayı çektik. PeriÅŸan olduk vallahi Türk'üz diye bu memlekette.
 
Sen gör ÅŸimdi bak, yarın öbür gün bir azınlığa düÅŸelim öylesine bir çıngar çıkaracağım ki aklın hayalin duracak. Belki o gün gelince kendimi koruma altına alınması gereken tür diye ilan ettirip, Avrupa TopluluÄŸu'ndan sübvansiyon bile alabilirim.
 
ArÅŸivleri o kadar kirli ki bugün insan durup okuduÄŸu yerde utanıyor; ama 'Beyaz Türkler' olarak tanımlanan güruh bunları yazarken, lütfen bağışlayın, adeta fikri orgazm yaşıyordu.
 
 
Bugün halk kitlelerinin tüm hatalarına raÄŸmen CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan'a olan güçlü sevginin sebebini yalnızca asfalt döküp köprü yapmak zanneden 'Siyah maskeli beyaz derili' muhalif elitin ıskaladığı nokta; ErdoÄŸan'ı bu denli deÄŸerli kılan hiçbir korku emaresi göstermeden kendilerini makbul vatandaÅŸ olarak gören azgın güruhun karşısında gösterdiÄŸi mücadeleydi.
 
Ensesine tokat yemeye ve boynunu büküp susmaya alışmış sessiz ve büyük çoÄŸunluk kendileriyle baÅŸ baÅŸa kaldıklarında dahi söylemeye cesaret edemediÄŸi sözleri en üst perdeden ErdoÄŸan'dan duyunca silkelendi ve cesaret buldu.
 
Tüm bunları göz önüne alınca belli ki kendilerini unutturduklarını düÅŸünseler de ErdoÄŸan, Beyaz Türkleri hiç unutmuÅŸa benzemiyor.
 
Mesele yalnızca sokak köpekleri deÄŸildi elbette. Belli ki CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan aklında ve gönlünde o günleri hala yaÅŸatıyor. Bu sebepledir ki "Beyaz Türkleri" sevebilmesi mümkün görünmüyor.
 
 
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / Kaynak: The Independent Türkçe
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.