Abdulaziz Tantik / İslam ile sahici bir bağ kurma zemini…
İslam, temel ilkeleri bağlamında inşa ettiği karakter üzerinden kendisi ile sahici bir bağ kurma arayışını cevaplandırır. Bu cevabı uygulamaya çalışan her fert İslam ile sahici bir bağ kurmanın imkânlarına sahip olur. Bu imkânların uygulamada yer bulup bulmayacağı meselesi ise ferdin bu değerleri ne kadar içselleştirdiği sorunu ile birebir ilişkili bir durumu içerir.
Ä°slam’ın sahih oluÅŸu ile onunla kurulacak sahiciliÄŸin arasındaki ayrımı ve nitelik farkını doÄŸru okumaya tabi kılmalıyız. Ä°slam, ilahi bir bilgiye mesnet edilerek kendi varlığını aÅŸikâr kılmıştır. Ä°man eden açısından bu konuda herhangi bir ÅŸüphe söz konusu edilemez! Çünkü ÅŸüphe imanı zedeleyen ve sahihliÄŸi ortadan kaldıran bir durumu iÅŸaret eder. Ancak bu iÅŸaret edilme olgusu, ferdin kendi dünyası baÄŸlamındadır. Ä°slam her ÅŸeyden azade olarak sahihtir. Yani ontolojik zeminde bir sahihliÄŸi içinde taşımaktadır. Ä°lahi bilginin verdiÄŸi haber üzerinden Adem (as)dan Muhammed (sav)e kadar gönderilmiÅŸ dinin ismi Ä°slam’dır. Ä°ÅŸte bu sahihlik Ä°slam açısından kesinlik ifade eder. Çünkü insanın Rabbi tarafından kendisine lütfedilmiÅŸ bir imkân olarak ve gönderildiÄŸi dünyada Åžeytan ile mücadelesinde kendisine dayanak kılabileceÄŸi bir zemin olarak Ä°slam vazgeçilmez olana iÅŸarettir.
Sahicilik ise insanın Ä°slam ile kuracağı iliÅŸkinin niteliÄŸini bize gösterir. KiÅŸi, Ä°slam ile hangi zeminde neye istinaden bir ilgi ve iliÅŸki geliÅŸtirmektedir sorusunun cevabı olarak sahicilik öne çıkar. Bu iliÅŸkide ferdin tutumunun önemi tartışılmazdır. Bu noktada sahih bir din algısı ile ancak din ile sahici bir iliÅŸki kurulabilir. Bu temel tezi dikkate alarak yol alınmalıdır.
‘Ä°slam nasıl bir fert karakteri inÅŸa etmektedir’ sorusuna bir cevap aramak sahici bir iliÅŸki kurmanın temelidir. Ä°slam, bir fert olarak insanı yarattığını belirterek ona verilen her ÅŸeyin bir kerimlik/cömertlik olgusu tarafından beslendiÄŸini ilan eder. Hiçbir varlığa sahip deÄŸil iken insan, bizzat Rabbi olan Allah tarafından yaratılmaktadır ve yaratılmışlar içinde ayrıcalıklı bir yere konumlandırılmaktadır. Bu konumlandırma aynı zamanda insan karakterinin hangi zeminde inÅŸa edildiÄŸini de açıklar. Varlığının sahibi olmayan bir varlık olarak insan, Yaratıcısına karşı ‘ÅŸükür’ ile karşılık vermesi gerektiÄŸini anlayacaktır. Zaten Kuran’ın anahtarı olarak kabul edilen sure Fatiha suresinde insanın aÄŸzından çıkan ilk ayetin Âlemlerin Rabbi olan Allah’a Hamd ile baÅŸlaması buna iÅŸarettir. Hamd üzere olmak insanın insan olarak varlığının anlamını açığa çıkartarak onu karakter olarak çok güçlü bir kiÅŸilik kılar. Aynı zamanda bu yaratılmışlık insanı mütevazı kılar. Yaratıldığı için insan, kendisinin sınırları kendisinin dışında belirlenmiÅŸtir. Ä°ÅŸte bu belirlenmiÅŸliÄŸi kabul ettiÄŸi andan itibaren kiÅŸi, kendi sınırlarına riayet ederek ÅŸükür eder ve kendi kiÅŸiliÄŸini derinleÅŸtirmede büyük bir imkân kazanır. Yani insan, Rabbinin kendisini yaratması karşılığında iki kavram ile pozisyon alarak sahici bir iliÅŸki kurmanın zeminini kurar; ÅŸükür ve tevazu ile…
Åžükreden bir kul ve kendi sınırlarını bilen ve ona göre hareket bir insan, diÄŸer varlık ile iliÅŸkisinde bir bağımlılık iliÅŸkisi deÄŸil, ahlaki bir iliÅŸki kurar. Ä°ÅŸte ahlakiliÄŸin baÅŸladığı sınır burada tebellür eder. Yani Rabbine karşı nankörlük etmeyen/ ÅŸükreden kul ve kendisine verili olan sınırlara baÄŸlı kalan kiÅŸi, selam yurdunu inÅŸa edebilecek bir psikolojik vasata sahip olacaktır. Bu da hem yaratılmış varlık ile selam üzere bir baÄŸ kurma ve hem de Yaratıcısı olan Rabbi ile selam üzere bir baÄŸ kurmuÅŸ olur. Ä°ÅŸte bu sahici bir zemindir. Bu sahici zemini korumanın yolu ise ‘gönderilmiÅŸ bilgi olan vahyin’ iÅŸaret ettiÄŸi ilke ve hükme razı gelmedir. Bu hükmün neliÄŸi meselesi ise onunla kurulacak sahici bir baÄŸ üzerinden açık hale gelecektir.
Yukarıda da ifade edildiÄŸi gibi sahih bir Ä°slam ile baÄŸ kurma arayışı sahici bir baÄŸ kurma arayışının temelini inÅŸa eder. Ä°slam söz konusu olduÄŸunda hem sahih ve sahici bir baÄŸ kurulduÄŸu bir zeminin varlığı bedihidir. Nübüvvet döneminde bu ikili iliÅŸki aynı zeminde kendini kurmuÅŸtur. Bu yüzden çok kısa bir tarihsel kesitte Ä°slam neredeyse dünyanın birçok yerine ulaÅŸma zemini bulmuÅŸtur. Bugün meseleyi yeniden ele aldığımızda bazı soru iÅŸaretlerinin varlığı kaçınılmaz olacaktır.
Sahih bir algının sahici bir algıyı iÅŸaret ettiÄŸi bedihidir. Ancak tarihsel süreklilik baÄŸlamında bugün sahih bir algının kurulabilmesi için sahici bir yaklaşımın varlığı öncelikli olmaktadır. Sahihlik, Ä°slam açısından karakteristik bir yapıdır. Sahicilik ise bu karakterin an’a, duruma, olguya öncelikli olarak anlaşılmasıdır. Bu ikili yapıyı dikkatten kaçırmamak mühimdir. O yüzden Ä°slam’ın sahih bakışını tarihsel süreklilik baÄŸlamında yeniden ele alarak üzerinde ittifak edilmiÅŸ temel ilkeleri dikkate alarak sahiciliÄŸi inÅŸa ederken, sahiciliÄŸin zemini üzerinden bu ilkelerin bugün açısından yeniden varlık kazanması için gereken ÅŸartların açıklığa kavuÅŸturulması esasa taalluk eder.
Ä°nsanın hem ÅŸükür üzere oluÅŸu ve hem de tevazu sahibi oluÅŸu üzerinden yeni bir kiÅŸilik tanımı yapılabilir. Bu tanım ile mevcut tanımı mukayese yaparak farkı ortaya çıkartılabilir. Böylece Müslüman kiÅŸiliÄŸin üzerine kurulu olduÄŸu zemini iÅŸaret ederek sahiciliÄŸin dayanağını açığa çıkarmak mümkün hale gelir.
Müslüman karakterini belirgin kılan iki temel olgu vardır: sorumluluÄŸu bir baÅŸkasını hesaba katmadan kendisinin üstlenmesi, baÅŸkasının yaptığı veya yapacağı fedakârlığı dikkate almadan kendisinin baÅŸkası için fedakârlığı ve feragati yapmasıdır. Bu Müslüman karakterinin en belirgin özelliÄŸidir. Peygamberler dâhil, onlara tabi olan müminlerin de ‘ben Müslümanların ilkiyim’ dedikleri gibi; bir ÅŸey söz konusu olduÄŸunda kendiliÄŸinden ve bir sorumluluk gereÄŸi emri ve nehyi baÅŸkasına söylemekten çok öncelikle kendisinin ona tabi oluÅŸu gibidir. Yani kendisi için deÄŸil baÅŸkası için yaÅŸamayı göze alabilmektir bu durumu iÅŸaret eden karakter. ÖrneÄŸin modern düÅŸüncede oluÅŸturulan birey kavramı ise bunun tam tersi bir durumu iÅŸaret eder. Modern birey; bencildir, Müslüman birey diÄŸerkâmdır. Modern birey, içe dönüktür. Her ÅŸeyin kendisi için var olması gerektiÄŸini algılatan bir psikolojik vasata sahiptir. Müslüman birey ise dışa dönüktür. Her ÅŸeyin bizatihi sahibinin Allah olduÄŸunu bilerek kendisinde olanı vererek Allah’a yakınlaÅŸacağına olan inancı, her ÅŸeyi Allah için verebilme istidadına ve psikolojik vasatına sahip olur. Ä°ÅŸte bu Müslüman fert, kendisine verili olan her ÅŸeyin sahibi olmadığını bilerek emanet bilinci içinde hareket eder. Bu emanet bilinci ise varlıkla kuracağı iliÅŸkide bir sahiplik iliÅŸkisini deÄŸil, bilakis bir emanet ve sorumluluk bilincini inÅŸa eder.
Ä°slam ile ve Ä°slam’a ait olan vahyin kitabı olan Kuran ile iliÅŸki kurulurken bu Müslüman ferdin psikolojik zemini ile baÄŸ kurulduÄŸu zaman sahici bir iliÅŸki kurulmuÅŸ olur. Çünkü o zaman metni kendi fırsatına, yararına, çıkarına, görüÅŸlerine mesnet etme adına deÄŸil; bilakis, ne olduÄŸunu açık bir ÅŸekilde anlama ve anlamlandırma arayışına tekabül edeceÄŸi için sahici bir iliÅŸki doÄŸar.
Bu Müslüman ferdin zeminini biraz daha derinleÅŸtirelim:
Müslüman, ikili bir boyut içinde varlığını idame eder. Birinci boyut, emir ve nehiyleri kendi ÅŸahsı adına yaÅŸayarak kendi varlığının ÅŸükrünü eda ederken kendi sınırları içinde kulluÄŸunu yerine getirir. Fakat bu kulluÄŸun güçlü hale gelebilmesi için salt kendisi için var olmak yeterli olmamaktadır. Ä°liÅŸkide olduÄŸu hem insanlar ile ve hem de diÄŸer varlıklarla iliÅŸkisi de belirleyici olduÄŸu içindir ki bu sefer, baÅŸkası için var olmakla kendisi için var olmak arasındaki irtibatı idrak ederek, baÅŸkası için var olmayı öne çıkartır. Yani kullukta hep sorumlu davranmayı ilke edinmeli, yardımlaÅŸmada da ilk olmayı öncelemeli… Böylece Müslüman, baÅŸkası için yaptığı feragati üzerinden kendi kulluÄŸunun zeminini güçlendirmiÅŸ olur. Yani Müslüman fert, dışa dönük eylemliÄŸi sayesinde kendi varlığının köklerine inecek bir vasata sahip olur. Böylece, Müslüman fert, sorumlu, fedakâr, feragat eden ve sürekli kendisini düÅŸünmekten çok baÅŸkasını düÅŸünen bir karakterin sahibi olur. Ä°ÅŸte bu fert, dini anlamada ve algılamada sahici bir baÄŸ kurmuÅŸ olur.
Ä°çinden dışarıya doÄŸru akışı saÄŸlayan Müslüman fert, böylece sürekli akarak hem temizlenir, hem güçlenir, hem yeni ilgiler ve katkılarla büyür. Bir ırmak gibi sürekli akarak kendi varlığını deniz ve deniz üzerinden okyanus ile bütünleÅŸtirir. Ä°ÅŸte bu karakter Müslüman ferdi, güçlü, etkili, sorumlu, arınık, bütüncül, yardımsever ve iyilik üzere oluÅŸunu saÄŸlar. Modern birey ise tam tersi bir karakteri iÅŸaret eder. Ä°ÅŸte bu yüzden modern Ä°slam düÅŸüncesi modern epistemenin parantezinden kurtularak modern bireyin bencilliÄŸini aÅŸmadan sahici bir bakış elde edemez!
Yukarıda ifade edilen Müslüman ferdin karakteristik yapısı üzerine bina edilecek bir anlam ve bu anlama dayalı bir sorumluluk idraki ile vahyin iÅŸaret ettiÄŸi ve ufuk olarak gösterdiÄŸi hedefe ulaÅŸmak kolaylaÅŸacaktır. Ä°nsanların içinde mevcut olduÄŸu ÅŸartların deÄŸiÅŸimi ve iyileÅŸtirilmesinin imkânlarını bu zemin üzerinden inÅŸa edileceÄŸi aÅŸikârdır.
Kuran ile sahici bir iliÅŸki ancak karakter olarak sahicilik kazanmış bir ferdin psikolojik vasatı ile kurulabilir. Vahyin mücessem hale dönüÅŸebilmesinin zemini de bu karakteristik yapının Müslüman ferdi kuÅŸatmasına baÄŸlıdır. Ä°ÅŸte o zaman Kuran’ın sahihliÄŸi sahici bir zeminde kendini açığa çıkartır. Bu sahicilik ise Kuran’ın sahihliÄŸinin varlıkta tebellür edeceÄŸi zemini iÅŸaret eder. Bu iki durum sürekli birbirini besleyerek insanın anlam alanını derinleÅŸtirerek onları selam üzere bir yurda sahip olmaya zorlar…
Ä°slam’ın sahih algısı üzerine bina edilmiÅŸ bir sahicilik üzerinden idrak edilmesi Müslüman olmanın anlamını ibraz eder.
kaynak: hertaraf.com
Henüz yorum yapılmamış.