Sosyal Medya

Ekonominin bir de sosyolojisi var

Yasin Aktay / Yeni Åžafak



Ekonomi elbette bir ihtisas iÅŸidir, ama bu ihtisasa sahip olanın da olmayanın da rahatlıkla at koÅŸturduÄŸu bir alandır. Ä°htisas sahipleri bundan kendilerine göre haklı olarak ÅŸikâyet edebilirler, ancak ÅŸikâyet ederken de gözardı ettikleri gerçek, ne kadar ihtisas konusu olsa da alınan bütün kararların, siyasetlerin bütün insanları doÄŸrudan etkiliyor olduÄŸudur.

Ä°nsanların doÄŸrudan etkilendiÄŸi bir alanı sadece ihtisas sahiplerine bırakmasını beklemek teknokratlar adına gereÄŸinden fazla ÅŸey istemek anlamına geliyor. Ünlü sosyologlardan Anthony Giddens yaÅŸadığımız dünyanın bir özelliÄŸi olarak, insanların, özellikle ekonomi, tıp ve din gibi herkesin irtibatlı olduÄŸu, doÄŸrudan etkilendikleri hususlarda iÅŸi uzmanlara bırakmadığından, herkesin söyleme, tartışmalara, bilgi üretimine katılımcı olduÄŸundan bahseder. Bu durumu modern toplumun “düÅŸünümsellik” düzeyi olarak da kavramsallaÅŸtırır Giddens.

Ekonomik geliÅŸmelerle içiçe yaÅŸayan bir toplum ekonomik davranışlarında iÅŸin tamamını hiçbir zaman uzmanlara bırakmaz. Bu arada hep söylüyoruz, ekonomi sadece ekonomi deÄŸildir ve ekonomi uzmanları da ekonominin irtibatlı olduÄŸu diÄŸer alanlardan etkileniÅŸini yeterince dikkate almadıkları için ekonomik tahlilleri de çoÄŸu kez boÅŸa çıkıyor. Olayı sadece matematiksel süreçlerden ibaret görüp bütün hesaplarını ve politika önerilerini bunun üzerine kurabiliyorlar. Oysa ekonomi nihayetinde insanla, insanın davranışıyla ilgili bir husus. Davranış ise maddi ve manevi her türlü etkinin altındadır ve dönüp yine her ÅŸeyi etkilemektedir.

Uzmanlığa büyük saygım vardır. Ekonominin matematikle, salt ekonomik süreçlerle ilgili kısmında hiçbir zaman iddialı olmadım, olamam da. Ancak ekonominin bir sosyolojik kurum olarak dinle, aileyle, eÄŸitimle, siyasetle, boÅŸ zaman alışkanlıkları ve sair davranış örüntüleriyle çok yakın iliÅŸkisi vardır ve bu husus ekonomiyi salt ekonomi uzmanlarına bırakılamayacak bir konu haline getiriyor.

Ekonomi alanında yaÅŸadığımız ve aslında bütün ekonomi teorilerini yeniden revize etmeyi gerektiren sürprizler istisna olmaktan çok fazla sayıda gerçekleÅŸiyor. Sebebi tam da ekonominin üzerindeki diÄŸer etkenlerin hep gözardı edilmesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil.

Salt ekonominin verileri açısından bakıldığında aslında Türkiye’nin son zamanlarda yaÅŸadığı ağır kur baskısı için hiçbir nesnel neden bulunamaz. Ä°hracatı ve sanayi üretimi rekorlar kıran, cari açığı da yine neredeyse rekor düÅŸme kaydeden, alabildiÄŸine dinamik bir ekonomiye sahip, yeni yatırımların da hızla arttığı bir ortamda faizin düÅŸmesine kurun yükselmesi ÅŸeklinde bir tepkinin hiçbir ekonomik sebebi olamaz. Sebep elbette ekonomi dışı faktörlerde, mesela en geniÅŸ anlamıyla siyasette, eÄŸitimde, dinde, sosyal psikolojide aranacaktır.

Ekonomik durum ne kadar güçlü olursa olsun bir güven kaybı yaÅŸanıyorsa, buna hiçbir ekonominin dayanamayacağı bilgisi, sosyolojik bilginin kliÅŸe bir uyarısıdır. Güven, o yüzden en önemli toplumsal sermaye kaynağı olarak deÄŸerlendirilir. Ä°nsanların birbirlerine güvenmesi, devlete veya kurumlara güvenmesi, kendi bireysel çıkarlarının dışında toplumsal yararı da gözetmeleri bu sermayenin derinliÄŸini oluÅŸturur ve ekonomiyi doÄŸrudan etkiler.

Tam aksine sosyal sermayedeki bu derinlik yitiminin bütün topluma her türlü maliyeti ortaya çıkabilir. Bireyler kendi çıkarlarını düÅŸünerek, bencil davranışlara yönelmesi bir bireysel kazanç umsa da nihayetinde kendisi de dahil bütün toplumun kaybına yol açacaktır. Ancak bu bilinç tamah gibi negatif deÄŸerlerin bir kitle davranışına dönüÅŸerek kaybolduÄŸu yerde bir felaketin yaÅŸanması mukadder oluyor.

GeçtiÄŸimiz Pazartesi akÅŸamına kadar Türk lirasına karşı oluÅŸan güvensizliÄŸin faizin düÅŸürülmesi gerekçesine dayandırılmasına neresinden bakarsanız hiçbir ekonomik gerekçe bulamazsınız. Üstelik faiz en temel ekonomi bilimi açısından bile üretim ve kalkınmanın düÅŸmanı sayılır. Elbette en temel ekonomiden kastımız toplumun geneli için faydalı ekonomidir. Yoksa bireysel açıdan faizle borç verip tefecilikle geçinenler açısından bu yol en rasyonel, en karlı en kazançlı, ama bir o kadar da en ahlaksız yoldur. Çünkü kendisi için kazançlı olanın toplumun tamamına felaketten baÅŸka bir ÅŸey getirmediÄŸi bir yoldur.

Türk lirasına güvensizliÄŸe siyasal bir davet, hatta kışkırtma oldu ve bu kışkırtmaya icabet edenler çok farklı motivasyonlarla, ne ulusal ne toplumsal yararı gözetmeksizin sadece kendi kazançlarını gözeterek, belki de hükümete karşı içten içe besledikleri hınçla, belki de gerçekten ellerindekini koruma içgüdüsüyle hareket ederek dolara yatırım yaptılar. Bu yatırım kitlesel halde Türk lirasının trajik düÅŸüÅŸüne yol açarken toplum için önemli bir maliyet oluÅŸturdu. Böyle olması elbette matematiÄŸin kuralı gibi kaçınılmaz deÄŸildi. Nitekim bu kampanyaya hiç katılmayanlar da olmuÅŸtur.

GüvensizliÄŸin yol açacağı ekonomik felakete yatırım yapan bir siyaset var ve fena halde iÅŸliyor olduÄŸu görüldü bu vesileyle.

Ancak bu ucuz siyasete güvenenlerin umdukları ekonomik kazancı elde edememelerinin yol açacağı psikoloji kaçınılmaz olarak baÅŸka bir enerji üretir.

CumhurbaÅŸkanının açıkladığı paketin de aslında bu süreçte paniÄŸe kapılanlara her ÅŸeyden önce ikna edici bir güven tazelemesi olduÄŸunu görmek gerekiyor. ErdoÄŸan’a inanmaya, güvenmeye zaten hazır kitlelerin verdikleri tepki birkaç haftadır dolar üzerine birikmiÅŸ bir psikolojiyi bir gece içinde geri aldı.

Bunu dahi nihayetinde bir tür “faize dönüÅŸ” olarak görüp kendi faizci iddialarını haklılaÅŸtırmaya çalışanlar oluyor. Böyle bakanlara hatırlatabileceÄŸimiz tek ÅŸey, bir açıdan bakıldığında faiz ile ticaretin de nihayetinde birbirine benzetilebileceÄŸidir.

Oysa Allah ticareti helal, faizi haram kılmıştır ve ikisi arasında elifi mertek zannedenlerin göremeyeceÄŸi mutlak bir fark vardır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.