Sosyal Medya

Farzları Allah, sünnetleri peygamber mi koydu?

Faruk BeÅŸer / Yeni Åžafak



Halkta öyle bir kanaat vardır; farzlar Allah’ın (cc) bizden istedikleridir, sünnetler ise Resûlüllah’ın (sa) yapın dedikleridir. DiÄŸer bir ifade ile, ibadetlerin farzlarını Allah belirlemiÅŸtir. Resûlüllah da (sa) kendiliÄŸinden, ÅŸunları da yaparsanız daha iyi olur diye farzların yanına bazı ilavelerde bulunmuÅŸ ve bunları o emrettiÄŸi için bunlara sünnet denmiÅŸtir. Mesela, Allah öÄŸlen namazını dört rekât kılmamızı emretmiÅŸ, Resûlüllah da bu dört rekâtın öncesine bir dört rekât, sonrasına da iki rekât ilave etmiÅŸ, böylece öÄŸlen namazı on rekât olmuÅŸtur. Tabii ki bu anlayış doÄŸru deÄŸildir. Böyle anlaşılırsa dinin iki kaynağı olmuÅŸ olur, Allah ve Peygamber. Oysa din, emir ve yasaklarındaki bütün dereceleriyle Allah’ın koyduÄŸu nizamdır.

Kısaca dinin yegâne sahibi Allah’tır ve dinini her yönüyle O belirlemiÅŸtir. Peygamber (sa) sadece Allah’ın emirlerini yerine getiren bir memurdur. Allah ne buyurmuÅŸsa o onu yapmıştır. “Åžâri”, kanun koyucu demektir ve hakiki anlamda Åžâri’ sadece Allah’tır. Bununla beraber fıkıh kitaplarında ÅŸeriatı duyuran, açıklayan anlamında Resûlüllah’a da ÅŸâri’ dendiÄŸini görürüz. Bu durum bir hukuk kavramı olarak bir usul tekniÄŸi meselesidir ve bu kullanım hakikat deÄŸil mecazdır. Peygamberin söylediklerine de uyulmasının gereÄŸini anlatır. Çünkü o hakiki anlamdaki Åžâri’in memurudur, memurun emirleri âmirin emirleri sayılır. Peygambere de bu yönüyle ve mecaz olarak ÅŸâri’ denir.

Åžimdi ıstılah/ kavram olarak ‘Sünnet’in ne anlama geldiÄŸini bir kez daha hatırlayalım. Sünnet kelime anlamıyla uygulama, tarz, yöntem, usul demektir. Bu anlamda Allah’ın da bir sünneti vardır. Sünnetullah, yani O’nun kanunu, tasarruflarındaki usulü, tarzı demektir. “Allah’ın sünneti deÄŸiÅŸmez”. Yani O rasgele hareket etmez, kullar O’nun neyi nasıl yapacağını bütünüyle bilemeseler bile, sünnetullah’ı kavradıkları ölçüde anlayabilirler. Demek ki anlamadıklarımızın da sebepleri, kanunları vardır. Bu anlamda yöneticilerin de bir sünneti/ uygulama tarzı olabilir. Mesela Resûlüllah Efendimiz (sa), raÅŸid halifelerin uygulamalarını onların sünneti diye ifade eder.

 

Ä°kinci olarak emirlerin ve yasakların kısaca dinî bilginin kaynağı olarak Sünnet deyince, vahyin yani Kurân-ı Kerim’in dışında, yine mecazen ikinci bilgi kaynağı olarak Resûlüllah’ın sözleri, fiilleri ve onaylarının bütünü anlaşılır. Bilgi kaynağı anlamında Kur’an’dan ve Sünnetten söz edilir. Yani biz dinî bilgiyi ya doÄŸrudan Kur’ân’dan ya da Resûlüllah’ın bir ÅŸekilde Allah’tan alıp bize bildirdiklerinden alırız. Her ikisinin de kaynağı Allah’tır. Mesela bu farzın delili Kur’an’da vardır ya da Sünnette vardır denilir. Demek ki, farz da Sünnetle sabit olabilir.

Üçüncü olarak; emirler merâtibinin/ hiyerarÅŸisinin en başında, yapılma zorunluluÄŸu olanlar yani farzlar vardır. Sonra zorunluluk olmadan yapılması güzel olan sünnetler, bunun bir alt kademesi olarak da müstehablar yer alır. Mesela öÄŸlenin ilk dört rekâtı sünnet, sonraki dört rekâtı farz, son iki rekâtı yine sünnettir. Bu son iki rekâtı dörde tamamlamak ise müstehabdır.

Hem Kurân-ı Kerim’in hem Sünnetin bazı emirleri farz, bazıları sünnet, bazıları müstehabdır. Mesela “mescidlere zinetlerinizle/ güzel elbiselerinizle gidin” emri Kurân-ı Kerim’dedir ve bu emre uyulması sünnettir ya da müstehabdır. “Allah hakkında hüsnüzan edin” emri ise Resûlüllah’ın sözüdür ama buna uyulması farzdır.

Namazın tarihinden söz edelim: Ä°lk baÅŸta sabah ve akÅŸam kılınmak üzere sadece iki kez ikiÅŸer rekât namaz vardı. Sonra buna gece namazı ilave edildi. Arkasından Mirac’da önce elli vakit namaz farz kılındı, ardından beÅŸ vakte indirildi. Bu beÅŸ vakit de önce ikiÅŸer rekâttı. En sonunda Medine’de farzlar dört rekâta çıkarıldı ama seferde yine iki rekât olarak bırakıldı ve farzlarla beraber çeÅŸitli sünnetler emredildi. Bütün bunları kim belirledi ya da emretti? Tabii ki Allah (cc). Resûlüllah bunların sadece faziletini ve zorunluluk derecesini bildirdi. Bu da Allah’ın bilgilendirmesiyle oldu. Biz sünnetlere, Allah’ın zorunlu kılmadığı emirleri olarak bakarız. Resûlüllah (sa) ise sadece bir tebliÄŸci ve bir muallimdir.

Bu durum aynı zamanda ÅŸunu da gösterir: Demek ki vahyin kademeleri içinde Resûlüllah Kurân-ı Kerim dışında da vahiy almıştır. Nitekim kıblenin deÄŸiÅŸtirilmesinden önce Mescid-i Aksa’ya doÄŸru namaz kılınmış olması da böyle bir vahyin gereÄŸi idi, bunu Resûlüllah’ın kendiliÄŸinden belirlemiÅŸ olması mümkün olabilir mi?

O halde sünnetleri kılalım ki Resûlüllah’ın ÅŸefaatine nail olalım ifadesi her bakımdan doÄŸru deÄŸildir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.