Gökhan Özcan / Akış ve patinaj
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
BaÅŸka bir çevrede doÄŸmuÅŸ, baÅŸka insanlarla baÅŸka iliÅŸkilerin içinde yaÅŸamış olsak her ÅŸeyin bizim için çok daha farklı, çok daha güzel olacağına inanıyor insanların çoÄŸu. Biz aslında çok daha parlak bir denklemin parçası olabilirmiÅŸiz de, ne olmuÅŸsa olmuÅŸ çok istenmeyenli yanlış bir denklemin içine düÅŸmüÅŸüz. Ä°çinde yaÅŸadığımız çevre, bizi yükseltmiyor da sürekli aÅŸağıya çekiyormuÅŸuz. Çokça kendini bilmezlik ve bizi sinsice zehirleyen bir kibir var bu yakınmaların altında. Böyle bir iç isyanla yaÅŸamanın kaçınılmaz yıkıcı etkileri de oluyor zaman içinde. Ä°çine doÄŸduÄŸu hayata göstermemekle insan, kendi hikayesinin yabancısı kılıyor aslında kendini. Bir ömür bu çatışmayla kahır çekiyor, hayatının aydınlık ve güzel taraflarından da mahrum kalıyor böylece.
Lao Tzu’nun ‘Bilinmeyen ÖÄŸretiler’inden üstünde düÅŸünmeye deÄŸer birkaç incelikli ifade: “Tanrı, size istediÄŸiniz insanları deÄŸil, ihtiyacınız olan insanları verir. Öyle ki bu insanlar size yardım edecek, sizi incitecek, size acı verecek, sizi terk edecek, sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi saÄŸlayacaktır.”
Kader diye inandığımız ÅŸey, aslında dünya imtihanında bize çıkacak soruların mahiyetini de belirliyor. Her insanın bir kaderi var, onu yaşıyor. Bir hikayesi var, onun kahramanı oluyor. Herkesin kaderi farklı, hikayesi farklı, cevapladığı sorular farklı... Son tahlilde, acısı ve tatlısı birbirini dengeleyen ve hayatla imtihanı anlamlı hale getiren hikayeler bunlar... Kendini, kendi hikayesinin yabancısı, çok daha parlak baÅŸka hikayelerin kahramanı olarak vehmetmek, bütün ömrünü böyle boÅŸ bir hayale sarılarak yaÅŸamak hikayesiz kalmak demek aynı zamanda. Elindekini yaÅŸamadan yitirmek, ve sayılı nefeslerini elinde olmayanı, olmayacak olanı bekleyerek tüketmek demek... Bizim hayatlarımız, bizim için tek ihtimal oysa. Çoktan seçmeli bir gerçeklikten tesadüfi bir çekiliÅŸle gelmiyoruz dünyaya. Piyango deÄŸil hayat, öyle olmadığı için büyük ikramiyesi de yok. Ama buna karşılık, bir çoÄŸumuz öyle hissetmese de, karavanası da yok. Kıymetinin farkında olan herkese bir ÅŸeyler çıkıyor oradan. Rıza sahibi olanlar için, her ÅŸeyin içinde bir anlam, bir güzellik, bir fayda var. Her nefes, bağışlanmış ve ÅŸükredilmesi gereken nice benzersiz nimetler getiriyor hepimize. Ä°mtihanlar farklı, sorular farklı, seçenekler farklı... Ama hiç bir soru bilmediÄŸimiz yerden gelmiyor. Yoksulluktan, yoksunluktan, hastalıktan, ayrılıktan, zulme ya da adaletsizliÄŸe uÄŸramışlıktan imtihan edilenimiz de var; zenginlikten, güçten, baÅŸkalarıyla ilgili kararlarımızdan, hükmetme biçimimizden, yaÅŸmaya muktedirken yapmadıklarımızdan sınananlarımız da. Kağıdımızdaki sorulardan razı deÄŸilsek, doÄŸru cevapları verme ihtimalimiz yok. Razıysak, o vakit bütün soruların cevabı hemen hemen aynı.
Kendi hayatlarıyla kavgalı insanlar baÅŸkalarıyla da kavgalı. Kendi hikayesiyle barışık olanlar, baÅŸkalarıyla da barışık... BaÅŸkalarını sevebilmek, ancak insanın kendisini sevebilmesiyle mümkün oluyor. Bunun yolu da, yaÅŸadıklarından razı olmaktan geçiyor. Yani, muhal ihtimallerle kendini yormadan o tek gerçek hikayeyi nimet bilerek, hakkını vererek yaÅŸamaktan geçiyor.
“Diyor ki içimden bir ses, ‘Beni yüreÄŸinin üstüne bir mühür gibi koy. Çünkü ölümden daha güçlü bir sevgiye ihtiyacım var. GeçmiÅŸin selvi aÄŸaçlarından, sönen yıldızın ışığından, köÅŸeyi dönerek kaybolan gençlikten kurtulmaya ihtiyacım var. Bir insan elinin sıcaklığına.” diye yazmış ‘UnutulmuÅŸ Kent’te, Onat Kutlar.
Henüz yorum yapılmamış.