Güncel
Gökhan Özcan / Dünyada hayat var mı?
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Pencereleri, kapıları çarpan o uÄŸultulu rüzgar, biz söylediÄŸine kulak kesilmediÄŸimiz için sesini yükseltiyor olabilir mi?
Dünyayı okumak, hayatı okumak, insanı okumak... Yazılı metinleri okumaktan daha mı önemsiz bütün bunlar! Hele hele her gün onlarcası, yüzlercesi ekranlarımıza düÅŸen lüzumu tartışılır ‘paylaşım’lardan daha mı önemsiz hayat, insan, dünya! Kimimiz entellektüel meraklarımızın içinde kilitli kalıyoruz. Kimimizin öyle bir derdi yok, hayatı sözel gargaralarla geçiriyoruz. Farkında olduÄŸumuz, sonsuz çeÅŸitlilikteki oyunlarına katıldığımız, her anına dikkat kesildiÄŸimiz ve her anından unutulmaz dersler çıkardığımız bir hayatımız yoksa, neye yarar kitaplardan, metinlerden, kurulu cümlelerden edindiÄŸimiz onca ÅŸey? Neye yarar aramızdaki bütün bu iletiÅŸim köprüleri, bütün bu irtibat noktaları, bütün bu paylaşım aÄŸları; birbirimize söyleyecek adam akıllı bir sözümüz yoksa? Neye yarar bunca teknoloji, bir insanı diÄŸerlerine, iki insanı birbirine esastan baÄŸlayamayacaksa?
“Sence uzayda hayat var mı?” diye sordu bıyıklı olan. “Bilmem! Ben dünyada hayat var mı, onu düÅŸünüyorum!” diye cevapladı bu soruyu bıyıksız olan.
Bedenlerini kaybetmiÅŸ gölgeler gibiyiz. Oradan oraya koÅŸturup duruyoruz ama bir yere gittiÄŸimiz yok! Gerçek bir ÅŸeyin, bir ÅŸeylerin, bıraktım tam ortasını, ucundan tuttuÄŸumuz yok! Oradan buradan zar zor denkleÅŸtirdiÄŸimiz imajların içinde yaşıyoruz, içimizde karşılığı olan hayatlarımız yok! Bindik bir alamete, ÅŸimdi inemiyoruz. Ä°necek cesareti içimizde arıyor, yerini bulamıyoruz. Saplanıp kaldığımız ÅŸeylerden gözlerimizi, kulaklarımızı, zihinlerimizi kurtaramadığımız için pencerelere dönüp nereye gittiÄŸimize de bakamıyoruz. Aslında kimdik, ÅŸimdi kimiz, öz lisanımızı unuttuÄŸumuz için bunu kendimize soramıyoruz. KaybolmuÅŸuz, belli bu; ama nedense kendimizi aramıyoruz.
“Ne çok endiÅŸe var hayatımızda” dedi endiÅŸeli olan. “Çünkü bizi güvende tutan ÅŸeyi kaybettik” dedi ondan daha endiÅŸeli olan.
D. H. Lawrence’in ‘OÄŸullar ve Sevgililer’ kitabından ufku çok açık ifadeler: “Hiçliklerini ve onları her zaman taşıyabilen kocaman canlı bir selin var olduÄŸunu bilmek iç rahatlığı veriyordu. EÄŸer böylesine görkemli, büyük bir güç onları tepeden tırnaÄŸa etkileyip kendisiyle özdeÅŸleÅŸtirebiliyorsa ve her çimeni, aÄŸacı, canlıyı dik tutan o muazzam çalkantı içinde onların yalnızca bir tohum tanesinden baÅŸka bir ÅŸey olmadıklarını gösterebiliyorsa, neden kendileriyle ilgili bir endiÅŸeye düÅŸsünlerdi?”
Umut Kaf Dağı’nın ardında deÄŸil, uzun zamandır belki de hiç dönüp bakmadığımız yerde. Hayat hiç durmadan kendini yeniden doÄŸuruyor. Ä°nsan, aslında o tek anın içinde yeniden yeniden yaratılıyor. Her söz, her kelime, her ifade; artık bizim can kulağımıza kadar eriÅŸemiyor olsa da, sonsuzca kendini çoÄŸaltıyor. Umut insanın içinde, insan hayatın içinde, sonsuza uzanan anlar tek bir anın içinde... Kapıldığımız ÅŸeylerden kendimizi geri alabilsek bu sonsuz armoninin bir parçası olduÄŸumuzu ve aynı anda bütününü içimizde taşıdığımızı görebileceÄŸiz. Kendimize bir gelebilsek, oradan her ÅŸeye ulaÅŸabilecek, her yere gidebileceÄŸiz.
“Kalbinizde yeÅŸil bir aÄŸaç bulundurun, belki ÅŸarkı söyleyen bir kuÅŸ gelip konar” diyor öÄŸretilerinden birinde Lao Tzu.
Henüz yorum yapılmamış.