Güncel
Dünyanın tanıdığı insan olmak
Hüseyin Akın / Milli Gazete
Tanınan isimlere karşı teveccüh eskiden beri deÄŸiÅŸmez bir ÅŸey. Ünlü olmak ses getirmektir. Tanınmayanın sesi yoktur. Bir kere geniÅŸ kitlelerce tanınmışsanız varlığınızla kimseye yorgunluk vermiyorsunuz demektir. Kimse kalkıp nesiniz, kimsiniz, ne iÅŸ yaparsınız diye sorup araÅŸtırmak zorunda kalmaz. O kiÅŸiye karşı nasıl davranmanız gerektiÄŸi konusunda kaygı yaÅŸamazsınız.
Duvarda asılı tablo gibidir tanınmış kiÅŸiler. Bir kere tanınmışlarsa bir daha tanımlanmaya ihtiyaçları kalmamıştır. Göz önünde yaptıkları hiçbir eylemden dolayı kınanıp suçlanamazlar. Ne de olsa tanına tanına her hareketleri bir süre sonra size tanıdık gelecektir. Tanınmışı tanımak tanıyana bir ayrıcalık kazandırır. “Siz onu nereden bileceksiniz?” bilemezsiniz, halbuki o onunla ilgili her ÅŸeye vakıftır. Bu yüzden tanınanı tanımak suretiyle onun hafızasında kendisine de bir yer bulduÄŸuna inanır.
Kitleler herkesin tanıdığını tanımakla ÅŸerefyap olurlar. Asıl marifetin kimsenin bilmediÄŸini bilip yine kimsenin tanımadığını tanımak olduÄŸundan habersizdirler. Yanı başınızdaki kiÅŸinin ne kadar önemli biri olduÄŸuna her gün görüp konuÅŸarak anlamak, fark etmek varken akÅŸamleyin ekranlarda gördüÄŸünüzde hükmedersiniz.
Tanınmamak en çok hiç dünyaya gelmemeye ya da mevta olmaya yakın mesafededir. Bu yüzden herkes kendi alanında ünlü olmayı ontolojik bir mesele olarak görmektedir. Sanki bir an sustuÄŸunda unutulacakmış gibi bir endiÅŸe yakalarını bırakmaz. Sanki yaÅŸadıklarına herkesten çok daha güçlü kanıtlar bulduklarında daha iyi yaÅŸayacaklarına kendilerini inandırmışlardır.
Tanınmışlar gökyüzünden yeryüzüne inmiÅŸ gibi muamele görürler. Gölgesi gövdesine bile eriÅŸememiÅŸ olanlar, yani varla yok arası bir dünyada yaÅŸayanlar kalabalıkların sadece kullanışsız bir parçasıdır. Tanıdığınız bir kiÅŸiye sokakta rastladığınızda mimikleriniz deÄŸiÅŸir, bir devlet dairesinde tanış bir çehreye rastladığınızda içiniz nasıl sürurla dolar(!) Herkesin tanınır olmak için böylesine uÄŸraÅŸtığı, fakat kendini kendisinde unuttuÄŸu bir çaÄŸda bu tanınma ve bilinir olma illetine karşı geliÅŸtirebileceÄŸimiz en iyi savunma biçimi herhalde “yalnızlık” olmalıdır.
Dünya kadar insanı tanımak bir ömre sığmaz. Bir insanla ne kadar gezip dolaÅŸsanız yine de dünyayı baÅŸtan sona gezip tanıyamazsınız. Ä°yisi mi dünyanın tanıdığı insan olmak, ama dünyadan gittikten sonra olursa bu daha iyi olur. YaÅŸarken tanınmak yüktür, öldükten sonra iyilik, güzelliklerle tanınmak ise özgürlüktür.
ANAOKULU’NDA DÄ°N DERSLERÄ°
Anaokulu çocuklarına resmi anlamda din dersi verilmesine nasıl baktığımı çok merak ediyordu. Sözü döndürüp dolaÅŸtırdı ve istediÄŸi noktaya gelince sordu: “Sen peki, sen nasıl bakıyorsun Anaokulu çocuklarının din kültürü dersi almasına?
Her zamanki cevabımı cebimden çıkarıp masanın üzerine koydum:
“Çocukların din kültürüne de ahlâk bilgisine de bir ihtiyaçları yoktur. Olsalardı zaten çocuk olmazlardı. Fakat biz yetiÅŸkinlerin çocuklardan din ve ahlâk dersi almaya ne çok ihtiyacımız var! Onlardaki fıtrat ve masumiyetin gözbebeklerinden avuç içlerine dek sirayet eden atmosferini içimize çekmek bile biz yetiÅŸkinlere iyi gelecektir. Åžayet Anaokulu seviyesinde çocuklara ille de din ve ahlak dersi verilmek isteniyorsa bu onların tabiatla iliÅŸkilerini düzeltmek ve de kendilerinde var olanı korumak ÅŸeklinde olmalıdır.”
Henüz yorum yapılmamış.