Kürsü
Abdülaziz Tantik: Beyhude geçen bir ömür…
Her insan bir öznedir. Kendi tercihleri ile bir yaşamı tercih etmektedir. Unutulmasın ki bu yaşamın hayata dönüşmesi ancak anlam iledir. Allah’a varlığını armağan edemeyen birinin kendi yaşamını lüks ve şatafat içinde yaşaması onu kurtaramayacaktır.
Bir ömrün beyhude olabilmesi, kiÅŸinin kendisi için düÅŸündüÄŸü anlamın yaÅŸamına etkisinin zaafını ve kendi istediÄŸini yapamadan göçüp gittiÄŸini gösterir. Sürekli birilerini dikkate alarak yaÅŸamanın sonucu dile getirilen bir ah ile söze dökülendir; beyhude bir ömür geçti…
BoÅŸa geçen yıllara yazıklanırız. Çünkü bu yıllarda kendi isteklerimizi gerçekleÅŸtirmek yerine ÅŸartlarla mücehhez bir hayatı istem dışı da olsa yaÅŸama zorunda kalışımızı gösterir. Bu noktada kiÅŸinin kendi yabancılaÅŸmasını ömrünün sonunda derin bir farkındalıkla hissettiÄŸinde açığa çıkan cümledir; beyhude geçti ömrüm…
Ä°nsanın bir anlam arayışında olması tek başına yeterli deÄŸil. Bu anlam arayışını hayatının odak noktasına taşımak ve ona göre yaÅŸamayı da zorunlu kılar. O zaman ‘hayatı dolu dolu yaÅŸadım’ deme imkânı doÄŸar. Hayatı dolu veya boÅŸ yaÅŸamanın ölçüsü; kiÅŸinin anlam ve yabancılaÅŸma ile kurduÄŸu iliÅŸkide tezahür eder. KiÅŸi, yaÅŸamını anlamı üzerine bina ederse; dolu bir hayat yaÅŸamış olur ve böylece kendisi ile barışık olur. Ama kiÅŸi, kendisine yabancılaÅŸacak bir tercihte bulunur ve sürekli kendisinden uzaklaÅŸarak ÅŸartlarla bağımlı bir hayatı sürdürmeye çabalarsa; iÅŸte o zaman hayatını boÅŸa geçirmiÅŸ olduÄŸu idraki onu derinden yaralar ve kendisiyle süreli çatışan bir psikolojik vasata sahip olur.
Hayatı boÅŸa çıkaran bazı temel durumlar söz konusudur:
KiÅŸinin eÄŸitim ve öÄŸretim üzere oluÅŸunu istemesi ve buna imkân bulamaması, kendisine yönelteceÄŸi eleÅŸtirileri, ahları ve vahları çoÄŸaltır, kendisini sürekli kendisi ile didiÅŸir bulur. KiÅŸinin yapmak istediÄŸi iÅŸ ve bu iÅŸ yerine baÅŸka bir iÅŸe girme zorunluluÄŸu da kiÅŸiyi sürekli rahatsız eden bir duyguyu harekete geçirir. Bu duyguların sahibi kiÅŸileri toplumsal hayatta sürekli gözlemleme imkânını elde ederiz. Yakınmaların çoÄŸu bu tarz yakınmalardır. KiÅŸinin evleneceÄŸi kiÅŸinin kendi istediÄŸi veya sevdiÄŸi kiÅŸi yerine kendisine dikte edilen veya aile baskısı ile baÅŸkası ile evlenen kiÅŸiler; hepsi bu yarayı ölene kadar bağırlarında taşırlar. Toplumda evlilik müessesesine yönelik baskıcı tutumun öne çıkardığı zemin sorunlu bir zemindir. Modern dönemlerde, ülkemizde ise son yıllarda gençlerin kendi isteÄŸi ile evlenme çabaları, yeterli kültürel birikim olmadığı için sürekli boÅŸanmalarla neticelendiÄŸi için sorunlu bir atmosfer oluÅŸturmaktadır. KiÅŸinin kendi dengini bularak evlenmesi ve kendi isteÄŸine uygun bir seçim ile evlenmesi kendisi ile barışıklığının teminatıdır. En azından içerde bir yaraya neden olmayacaktır. Ä°ÅŸ seçimlerinde de aynı durum söz konusu; kendi isteÄŸi dışında bir yola giren ve çokça para kazanan biri bile içindeki derin sızıyı geride bırakamaz. Ancak hayatın hay huyu içinde; karmaÅŸa ve kargaÅŸası içinde sızıyı duymama eÄŸilimi gösterebilir. Bu sorunun çözümünü deÄŸil, daha sonra patlak vermesine ve daha derin travmalara neden olur.
Her insan bir yerde yaÅŸama arzusu taşır. Mekân ve imkân baÄŸlamında ÅŸehirlerden bir kısmı tercih nedeni olabilir. Özellikle modern dönem, taÅŸradan kente doÄŸru bir sürükleniÅŸi zorunlu kıldı. Bu yüzden ata toprağının dışında yeni bir mekânda yaÅŸama çabasına zorlanan kiÅŸilerin taşıdığı ruh hali, toplumsal travmanın en ciddi nedenini oluÅŸturmaktadır. Kentte yaÅŸlanan insanları ÅŸöyle sakin bir zeminde dinlemeye baÅŸladığınızda hemen köyünün özlemini, oradaki hayatın, dostluÄŸun, yiyecek ve içeceÄŸin farkını dillendirmeye baÅŸladığını görürsünüz. ‘Havası bile ayrı bir güzel’ diyerek söze baÅŸlar ve iç çekerek özlemle oraları anlatmaya koyulur, dinliyor musunuz, dinlemiyor musunuz, pek dikkatini çekmez onun…
Aşığın maÅŸukuna kavuÅŸmaması âşık için en ciddi sorunu iÅŸaret eder. Bu kiÅŸi, nasıl bir evlilik geçirirse geçirsin, yine iç çatışmayı dizginleyemez, yaptığı evliliÄŸi de zora sokar. Çok dikkatli insanlar ise ince hastalıklara yakalanmaktan kurtulamaz. Meselenin derinliÄŸini fark etmeyen kitleler, sürekli kendi insanlarını travmatik durumlarla karşı karşıya bırakmayı bir marifet addederler. Bu yaptıklarını da kiÅŸinin kendi hayrı için olduÄŸunu dillendirmekten kaçınmazlar. Ama sorun ÅŸu: bir baÅŸkası için yaÅŸam ısmarlamak ne kadar doÄŸru ve anlamlı bir eylemdir? Elbette ki akli zaaf taşıyan kiÅŸiler, çocuk ve rüÅŸtünü ispat etmeyenler, bir baÅŸkasına bağımlı yaÅŸamayı zorunlu kılan bir durum ile karşı karşıya kalanlar için durum deÄŸiÅŸir.
Aklı başında, idrak melekesi saÄŸlam, okuma yazması olan, gördüÄŸünün ayrımını yapan kiÅŸiler için ısmarlama hayatlar arayışı beyhudeliÄŸi güçlendiren ve içsel piÅŸmanlığı güçlendiren bir durumdur. Kültürel dokunun bu düzeyi dikkate alarak yeniden ele alınması zorunludur. Çünkü toplumda tek bir kiÅŸinin dahi yürek sızısı varsa bu toplumun derin hafızasında bir çatlak meydana getirir. Birden fazla kiÅŸinin ve birden fazla olgular yüzünden derin yaralar oluÅŸmuÅŸsa o toplumsal hayat sorunlu hale gelir. Ä°nsan kendi çabası ile öÄŸrendiÄŸi gibi kendi çabasının dışında, hatta kendi bilincinin dışında; bilinç dışı bir eÄŸitim ve öÄŸretim ile de karşı karşıya kalmaktadır. Yapılan son bilimsel çalışmalar, hem insanda ve hem bitki ve hayvanlarda kendi istem ve bilinçlerinin dışından bir bilgi ve bilince ulaşıldığı ortaya konmuÅŸtur. Bilinç dışı bilgi süreçleri, mevcut toplumun toplam arzu ve isteklerinin karşılanmadığı zeminlerde toplumsal travmalara neden olacağını söylemek bir kehanet olmasa gerek!
Modern dönem, kiÅŸilerin kendi istekleri ile bir ÅŸeyler yapmaları yerine kendilerine uygun görülen ÅŸeylerle yetinmelerini dayatmaktadır. Ä°ÅŸ hayatı, eÄŸitim hayatı, kiÅŸisel beÄŸeni ve tercihlerde dâhil her ÅŸeyi sunulan biçimi dikkate alarak kabullenme ve bunun karşılığı olarak konforlu bir yaÅŸama ulaÅŸmayı mümkün kılma bizzat sorunun kendisi olmaktadır. Çünkü yabancılaÅŸma çok tabii bir hal olarak genel kabule dönüÅŸtürülmektedir. O yüzden bir tanışıklığın olma ihtimali ortadan kaldırılmaktadır. Tanışıklığın olmadığı bir yerde merhamet, ÅŸefkat ve muhatabı gözeterek davranmak da kendisine mekân bulamıyor. Bu da meseleyi zorlaÅŸtıran bir durum…
Ä°nsan, anlamsızlığın girdabından kurtulma arzusunu, irade ile besleyerek yeni bir çıkış yolu arayışını behemehâl ortaya koymalıdır. Olanın kirletici boyutunu dikkate alarak arınmayı bir temel düstur olarak kabullenmelidir. ModernliÄŸin kendisine dikte ettiÄŸi; ‘üret, tüket ve haz al’ düsturunun neye mal olduÄŸunu görmeye baÅŸlayarak kiÅŸi, yeni bir idrakin irade ile desteklenerek varlığını açığa çıkartmalıdır. Böylece kendisine dikte edilen bir yaÅŸam yerine kendi hayatını inÅŸa edeceÄŸi yeni bir vasatın kuruluÅŸunu saÄŸlama yönünde güçlü bir eÄŸilimi açığa çıkartır. Bu eÄŸilimi gerçekleÅŸtirme konusunda cesaret ve çabalarla destekleyerek kendi varlığının anlamını da izhar eder.
ModernliÄŸin üzerine kurulu olduÄŸu ‘kurgu ve yapaylığın’ kiÅŸiyi kendisiyle ve iliÅŸkiler ağıyla birlikte yabancılaÅŸtırdığını anlaması çok önemlidir. Çünkü kurgu ve yapay olan sahteliÄŸi esas alır ve gerçeÄŸin yerine ikame edilir. Artık gerçeÄŸin sahici olana tekabül ettiÄŸini anlamalı ve sahtelikten kurtulmanın yolu ise; kurgu ve yapaylığı üreten kültürel kodlardan ve onların günlük eylemlerinden kurtulmayı murat etmeliyiz.
Tabii olana yönelen kiÅŸi, kendi tabiatı ile ve tabiatta var olan varlık ile sahici bir iliÅŸki kurmaya namzet olur. Tabii olan ile kurulan sahici bir iliÅŸki, kiÅŸiyi kendi sahiciliÄŸi ile birlikte varlığın sahiciliÄŸine taşıyarak saÄŸlıklı ve sahici bir iliÅŸki ağına taşır. Bu yabancılaÅŸmayı ortadan kaldırır. KiÅŸinin kendisi olduÄŸu ve barışık olduÄŸu bir zemini inÅŸa eder. Bu barışıklık hali bütün psikolojik travmaların etkisizleÅŸtiÄŸi bir vasatın kurulmasına imkân saÄŸlar.
Fert, kendi beyhude hayatının dayanağını toplumsal hayatın beyhudeliÄŸine dayalı olduÄŸunu fark ederek yeni bir toplumsallığın inÅŸasına yönelmelidir. Çünkü var olan toplumsallığın bizzat çürümeyi çoÄŸaltan bir yapıya sahip oluÅŸu, tabii olarak kiÅŸiyi de çürütür. Ama kendisinin çürümüÅŸlüÄŸünün farkına varan fert, kendisini arındırarak yeni bir toplumsallığın/cemaatin varlığının temel taşı olmaya namzet olur. Ä°ÅŸte bu namzetlik yeni bir topluluÄŸun yeni bir bakış ve kültür üzere yeniden kurulmasına imkân tanır.
BeyhudeliÄŸi, anlamsızlığa duçar olma ile tanımladık. Anlamsızlığı ise çatışma ve kargaÅŸa ile betimledik. Çatışmanın olduÄŸu yerde ise anlamsızlık açığa çıkar. Bu döngüsellik ancak kurgu ve yapay bir durum üzerinden tamama erer. O zaman bu döngüden kurtuluÅŸ, bu döngüyü saÄŸlayan her ne var ise ondan beri olmakla saÄŸlanabilecek bir ÅŸeydir. Bu ciddi bir cesaret ve güçlü bir irade meselesidir. EÄŸer kiÅŸi, gerçekten ömrünü beyhude bir ÅŸekilde geçirmek istemiyorsa, konforu elinin tersiyle bir tarafa iterek kendi varlığının anlamının peÅŸine düÅŸer ve yeni bir hayatın izharı için üzerine düÅŸeni her ÅŸeye raÄŸmen yapmaya kararlı olur. O zaman ne kadar yaÅŸadığı deÄŸil nasıl yaÅŸadığı beyhude bir yaÅŸamın sahibi olup olmadığının hikâyesini ortaya çıkartır.
Modern insan, ölümden uzaklaÅŸarak ne kadar çok yaÅŸayabilecekse ÅŸartlarını ona göre oluÅŸturmak istemektedir. YaÅŸamı merkeze alan modern birey, farkında olsun veya olmasın, beyhude bir yaÅŸam sürmektedir. Ama anlamı merkeze alan fert, az veya çok yaÅŸadığı, sıkıntılı veya rahat yaÅŸadığından bağımsız olarak hayatını anlamlı kılmıştır.
Her insan bir öznedir. Kendi tercihleri ile bir yaÅŸamı tercih etmektedir. Unutulmasın ki bu yaÅŸamın hayata dönüÅŸmesi ancak anlam iledir. Allah’a varlığını armaÄŸan edemeyen birinin kendi yaÅŸamını lüks ve ÅŸatafat içinde yaÅŸaması onu kurtaramayacaktır. Ölümü alt edecek bir bilim mümkün mü, bilinmez! Arayışlar devam edecektir. Ama ölüm sonrasına yatırım yapmak, sanırım bir insan için en büyük, verimli, tanışık ve kurtarıcı bir yatırım olacaktır.
Ne mutlu o kiÅŸilere ki; ömürlerini Allah’a adamışlardır.
Kaynak: Åžark'ul Avsat
Henüz yorum yapılmamış.