Ali Haydar Haksal / Hayatın İlkeleri

Ali Haydar Haksal / Milli Gazete
İnsanların karakter dalgalanmaları en çok da bu yüzyılın bir yüzü ve tanımlanışı. İnsanı yoldan çıkaran sonsuz tutku ve tüketim hırsı. Lüks ve gösteriş. Bunlar insanda kişilik ve karakter bırakmadı. Zaaflar çok çabuk belirdi ve kaymalar alabildiğine hızlandı. İnsanların hızlı değişimi koşullara göre oldu. İnsanı manevî olarak ayakta tutan inançlardır. İnançların ve düşüncenin giderek hayat dışı kalmasının nedeni dünyevî olanın baskın olmasıdır. Öyle ki insanlar çok rahat yer ve konum değiştirebiliyorlar.
Bir düşünceye ve ona bağlı davaya bağlananlar onun ilkeleri içinde var olurlar. Kişiliklerini edinirler. Bulundukları toplumlarda saygınlık kazanırlar. İslâm bir inanç ve bir davadır. Bir bütündür. Bütün parçalara bölündüğünde o asıl özünü yitirir. Bundandır insanlar kimi kuralları, ibadetleri ya da ritüelleri yaşarlar. İşine gelmediğinde ise başkalaşırlar.
İnsanlar yaptıklarıyla anılırlar. Güzellikler kalıcı olur. Kötülükler de olumsuz anlamda iz bırakır. Zalimler zulümleriyle anılırlar, erdemli insanlar eserleriyle...
İnsanın bu denli hızla savrulduğu zamanlar elbette olmuştur. Kötülüklerin çekici olduğu zamanlar insanların aklını başından alan hâller artar. Onlar özellikle öncelenir. Kötülük dünyasının kışkırtıcılığı hayata baskın olur.
İnsanın modern zamanda, insanın kendilerine göre medenileştiği bir zamanda sokaklar korkutucu ve ürkütücü. Güven duygusunun azalması, hayatı tedirgin etmeye neden. Yaptıklarının meşruiyetini zamana ve koşullara bağlamak işin kaçamağı ve bahanesi. Pragmatizm bu hayatın baş ilkesi. Zamanın koşullarına göre yönelme ve yönlendirilme. Bir Müslüman’ın temel inanç ilkeleri var. Zorunlu olan hâller ve davranışlar bunlar hayatın bütünlüğü içinde olursa asıl karşılığını bulur. Değilse işine geleni yerine getirme işine gelmeyene nedenler uydurma hem kaçamakları hem de bahaneleri.
Öncülerimizin çıkardığı edebiyat ve düşünce dergilerinde kesinlikle banka ilanları yer alınmazdı. Büyük Doğu her dönem yayın hayatına Cuma günleri başlardı. Diriliş, Edebiyat, Mavera, Yönelişler dergileri çok zor koşullarda yayınlarını sürdürdü. Hiçbir zaman faizli kuruluşların tek kuruşuna bile tenezzül edilmedi. Günümüz medyası, gazeteleri, grupları banka ve faizli kurumların reklâmını almaktan, reklâmını yapmaktan haz alıyorlar. Para söz konusu olunca haramlar rafa kalkıyor. Üstelik İslâm adına konuşuluyor, canhıraş kavgalar veriliyor. İslam adına kavga veriyor gibi görünüyorlar. Oysa İslâm’ın haram kıldıklarından da yararlanıyorlar. İslâm düşünce ve inanışının dışında bambaşka inanışlar merkeze oturuyor. İslâm adına insanları kendi kişiliklerinden İslâm’a düşman ediliyor. İslâm’ı temsil ettiklerini söyleyerek kapitalizmin azgınlığı doyasıya yaşanıyor.
Övgüye layık bir insanı överken onun gibi olmak yerine kendi gibi olmak ve övüleni de kendi bakış açılarına uydurmak bir huy, bir alışkanlık. İnsanlığın örneği Peygamber Efendimiz. Kimse onun yaşadıklarını yaşama gibi bir çaba içinde olmuyor. Her yönüyle. Namaz kılmak, oruç tutmak farz ibadetleri yerine getirmek elbette zorunluluk, olması gerekenler. Ama onun sünnetini yaşamak çok da akıllara gelmiyor. Onun yaşadıklarını yaşamak da zorunluluk. İlkemiz Peygamberin kişiliğidir.
Kapitalizmin, faizin, banka kredilerinin, doyumsuzluğun, aşırı lüksün, tüketim girdabındaki kapital Müslümanları İslâm’ı savunmaları bir çarpıklık. Kendi çarpıklıkları, kişiliksizlikleri.
Emperyalizmin güdümünde, etkisinde birbirine düşman kesilenler İslâm’ı temsilden yoksundurlar. Grupların, kesimlerin, insanların eksik ve yanlışları olabilir, bu insanların imanları onların kişiliğidir. Farklı yorum ve düşünüşler toplumun zenginlikleridir. Bunlarla sağlıklı düşünme ortamları sağlanır. Irkçılık, insanı nefret ettirici ayırıcılık insanı Allah’tan uzaklaştırır. Adil olan da zalim olan da insan. Bunların her biri bulundukları yeri ve konumu temsil ederler. Müslüman olan ve Müslüman’ca yaşayan ancak İslâm’ı temsil konumundadır.
Henüz yorum yapılmamış.