Sezai Karakoç, Akif’in 21. yüzyılda ayağa kalkmış hali gibiydi
Abdulaziz Tantik – gercektarih.com.tr
Sezai Karakoç Üstadın DaÄŸ üzerine bir kısa makalesi vardı, okuduÄŸumda çok çarpılmıştım. Ä°nsan ve daÄŸ iliÅŸkisini bu düzeyde ele alan baÅŸka bir metne rastlamamıştım. Sonra bende o yazıdan esinlenerek bir daÄŸ yazısı yazdım. Üstadın ölümü üzerine aklıma düÅŸen ilk imge bu ‘daÄŸ’ imgesi oldu. Ölümü üzerinden birkaç gün geçti onsuz sabaha gözlerimizi açtığımız, bu zaman aralığı bize onun yokluÄŸunun nasıl bir yoksunluk oluÅŸturduÄŸunu ve neyi kaybettiÄŸimizi derinden öÄŸretti. Bu cümleler bazıları için çok uçuk gelebilir. Ancak, Sezai Karakoç üstadın MüslümanlaÅŸma ve Ä°slamcılık tarihi açısından yerine baktığımızda tam olarak neyi kastettiÄŸim daha iyi anlaşılacaktır.
Sezai Karakoç üstad, Merhum Akif’in 21. yüzyılda ayaÄŸa kalkmış hali gibiydi. Ä°slamcılığın bütün mefkûresini tam olarak uhdesinde taşıyan ve onu baÅŸka bir eklektik zemin üzerinden baÅŸkalaşıma tabi kılmadan o Ä°slamcılığın ve MüslümanlaÅŸmanın saf halini iyi bir saf olma karakteri üzerinden taşıdı üstad… Bu tezimi ülkemizde MüslümanlaÅŸma sürecini ve bu sürecin aydın ve entelektüel aktörleri baÄŸlamında da ele alabiliriz. ÖrneÄŸin, Necip Fazıl Kısakürek, ülkede gür bir ses olarak MüslümanlaÅŸmanın sesi oldu. Åžiirleri ve konferansları ile bir rüzgâr estirdi. SinikleÅŸmiÅŸ, yokluÄŸa tevdi edilmiÅŸ, Müslümanların sesi olarak genel bir kabule mazhar oldu. Ama bugün meseleye bakıldığı zaman muhafazakâr bir çizgiyi aÅŸamadı. Bu durum kendisi döneminde veya öncesinde var olan Cemil Meriç veya Nurettin Topçu içinde dile getirilebilir. Türkiye’de en saf hali ile Ä°slamcılığı tam olarak temsil eden görüÅŸü ve eylemi ile var olan tek isim Sezai Karakoç’tur. Elbette ki kendisinden sonra bu görüÅŸü benimseyip var olan farklı kiÅŸilerden söz edilebilir. Farklı Ä°slami akımların ülkede varlıkları da bilinmektedir. Ama bir bütün olarak bu ülkede müslüman olmanın tarihi dayanakları üzerinden Ä°slamcılığı tam olarak benimseyip eklektik davranmayan tek kiÅŸi oydu ve hala bu tekliÄŸini muhafaza etmektedir.
Åžimdi bu saf halin bir özetini sunalım:
DüÅŸünce olarak ümmet baÄŸlamını asla geride bırakmadan düÅŸüncelerini olgunlaÅŸtırmıştır. Ümmet ve birlik meselesi, neredeyse onun tek meÅŸguliyet alanı idi. Bu düÅŸünce belirli bir düzeyde karşılık görse de belirli zaman aralığından sonra eklektik zemin üzerinden deÄŸiÅŸime uÄŸramıştır. ÖrneÄŸin, son on yıla bakıldığı zaman üstad dışında bu görüÅŸleri açık bir ÅŸekilde hala aynı canlılıkla savunan neredeyse kimse kalmamıştır. Bir iki istisna isim var biliyorum… Ama biliyorum ki kahır ekseriyet bu görüÅŸlerinden rücu ettiler. Ya da bu görüÅŸlerini kendi çıkarlarına uygun bir ÅŸekilde revize ettiler.
Türkiye’de Ä°slamcılık, Osmanlıcılığın etkisinde kalmıştır. Bu ciddi bir ÅŸekilde görüÅŸleri belirleyebilmiÅŸtir. Sezai Karakoç üstad ise bu etkileÅŸimin dışında kalan ender entelektüel ve dava insanı olarak kalabilmiÅŸtir.
Sezai Karakoç üstadın ayrıca eylem planında ve bir örneklik baÄŸlamında da kendine has bir yönü ve yöntemi vardır. Tam bir derviÅŸ meÅŸrep yaÅŸayışı onun Müslümanlığını örnekliÄŸe taşımıştır. Buradaki derviÅŸ meÅŸreplik, herhangi bir beklenti içinde olmadan düÅŸüncelerini tam olarak eyleme dönüÅŸtürmek ve Salih ameli eksene alan bir yaÅŸamı içselleÅŸtirmeye göndermedir. Tanıklık ettiÄŸimiz üzere bu özellikleri taşıyan baÅŸka insanlar mutlaka vardır, ancak üstad bunu ‘gösteriye’ sunmadan yapan kiÅŸidir.
Åžiiri üzerine söz söyleme cüretinde bulunmayacağım, ama okuduÄŸum ÅŸiirlerinin niteliÄŸini bir okuyucu olarak fak ediyorum. Kendisi ile birlikte ÅŸiir çığırı açan diÄŸer ÅŸairler Edip Cansever ve Cemal Süreyya ki iliÅŸkileri sürmüÅŸtür, konu edindikleri alan farklı olsa da ortak temalar ve ortak imgeler kullandıklarını görmek mümkündür. Ama Sezai Karakoç ‘u farklı kılan bir ÅŸey var; ÅŸiiri davası içindir. Yani o ÅŸiiri salt sanat için deÄŸil, sanatını da anlam arayışının temeli kılarak ‘dava’sını aktarmak için kullanmıştır. Meseleyi salt bir söze indirgemeden eylem ile belirginleÅŸtirmeye çalışmıştır. Ancak o, insanın çok boyutlu tarafını ve çok yönlü arayışını da dikkate alarak onu bütün boyutluluÄŸu içinde müslüman bir kiÅŸilik olarak tasavvur eden ender kiÅŸilerden biridir.
Sezai Karakoç üstadın bir tezi vardı ve bu tez bugün iyi bir müslüman olmanın neye tekabül ettiÄŸine dair bir bakış öneriyordu. Bu tezi tez olarak bırakmak yerine bu teze uygun bir uygulama ve eylemliliÄŸin nasıllığı konusunda da örneklik teÅŸkil edecek imzalar attı. ÖrneÄŸin, siyasal arayışı, parti kurma çabaları ve siyasal zeminde yaptığı konuÅŸmalar aslında bir davanın beklenti olmadan gerçekleÅŸtirilebileceÄŸine dair örnekliklerin varlık kazanmasıdır. Ki müslüman bu örneklik üzerinden kendi yolunu çizebilsin. Çünkü o zaten modern düÅŸüncenin tasallutu altındaki müslüman zihnin kendi başına bu meseleyi çözümlemede zorluklar yaÅŸayacağını biliyordu. Buna yönelik eleÅŸtirileri ve tespitlerini ÅŸiirlerinde ve düz yazılarında da görebiliriz. Ancak o neye yönelik bir adım atıyorsa o mesele ile ilgili gerekli araÅŸtırmayı yapmadan adım atmayacağını da bize öÄŸretmiÅŸtir. Yakın tanıklıklar, onun geceleri pek uyuyamadığını ve sürekli çalışmalar yaptığını bildiriyor. Ayrıca ailesi ile iliÅŸkisi ve onlar için yaptığı fedakârlığı ancak ölümünden sonra öÄŸrenebiliyoruz. Bu da bize üstadın nasıl bir karaktere sahip olduÄŸunu ve hiçbir minnete yönelmeden hayatını sürdürme kararlılığını göstermektedir.
Kendisini bir grup öÄŸrenci ile birlikte ziyaret ettiÄŸimizde gösterdiÄŸi misafirperverlik ve çocukların ihtiyaçları ile bizzat kendisinin ilgilenmesi, rahat etmelerini saÄŸlamaları ve onlara hitabı büyük bir âlicenaplık örneÄŸi idi. Çocuklar, oradan ayrıldığımızda gözleri ışıl ışıldı. Sahip olduÄŸu her ÅŸeyi davası uÄŸruna feda etmekten kaçınmadı, en önemlisi de davasını kazancı haline getirmedi. Bu yüzden yeterli bir ekonomik zemine sahip olamadı. MeÅŸhurdur, anlatırlar, görgü tanıkları; üstad, arkadaÅŸlarına bir gazete çıkarılmasını söyler, onlar, ama üstadım, ÅŸu kadar para gerekli, ÅŸu kadar eleman lazım vesaire üzerinden olayın maddi boyutunu iÅŸaret eder. Üstad der ki; ya ben size bir gazete ihtiyacının olduÄŸunu söylüyorum. Siz ise ÅŸu kadar para gerekli diyorsunuz, der ve anlaşılamadığını iÅŸaret eder. Bu aslında bize üstadın, bir ÅŸey yapılması gerekiyorsa o yapılmalıdır, bu konuda gerekli olan çabaları ortaya koyarsanız, ilahi yardımı da alırsınız, anlamına gelmelidir. Bu karakterde kiÅŸiler hala var mı? Emin deÄŸilim!
Üstadı ayrı kılan bir ayrıcalığı da dava diye önemsediÄŸi ve savunduÄŸu ÅŸey için gerekli adımı atmak ve onun için rahatından veya bunu konforundan vazgeçerek yapmayı irade etmesidir. Ben söyledim, baÅŸkaları da yapsın demeden kendisi bu sorumluluÄŸu üstlenmiÅŸtir. Rasim Özdenören aÄŸabey, bir görüÅŸmemizde üstadı sorduÄŸumuzda bana anlatmıştı; üstad bugün bana Ankara’dan Ä°stanbul’a taşınacaksın dese hemen hiç gözümü kırpmadan bunu yaparım, çünkü üstad, bir ÅŸey istediÄŸinde bütün sorumluluÄŸunu üstlenerek bunu ister. Bu da bize üstadın nasıl bir dava insanı karakteri taşıdığını göstermektedir. Zaten Ä°slam, Ä°slam’ın diriliÅŸi, Ä°nsanlığın diriliÅŸi ve Ruhun diriliÅŸi kitapları Sezai Karakoç karakterini bize öÄŸretmektedir.
Sezai Karakoç üstadı daÄŸa benzetmiÅŸtim, tam olarak öyle; daÄŸdan hem korkulur, hem de sığınılacak mekândır. Görkemlidir daÄŸ, baktığınızda ufkunuzu derinleÅŸtirir. Kendi içinde çok dinamik ve dalgalı iken baÅŸkasına sabit görünür. DaÄŸlar geçit vermezse onu geçemezsiniz. Geçmeye çalışmak beyhude bir çaba olur. O size yol gösterirse oraya tırmanabilirsiniz, gecesi ve gündüzü ayrıdır. Ä°ÅŸte Sezai Karakoç üstadın niçin yalnız bırakıldığını gösteren bir imge… Çünkü o bir dava sahibi idi, bu duygu ve düÅŸünceye aykırı hiçbir eylem ve düÅŸünceye sahip olmadı, ruhunu Allah’a teslim edene kadar. Bu yüzden o yaÅŸarken yokmuÅŸ gibi yaÅŸandı her ÅŸey… Ama o ölümü ile kendini çok derinden fark ettirdi. Ben buradayım ve beni görmeden yol alamazsızınız, yola çıkamazsınız mesajını da ruhumuzun derinliklerine vermiÅŸ oldu.
Ben daÄŸa çıkmaya azimliyim, çünkü biliyorum ki bu azim ancak beni daÄŸa çıkarabilir, daÄŸ da buna imkân tanır. Ben onu kendime benzetmeye çalışmadan ona benzemeye çalıştığımda kapılar ardına kadar açılabilir. Bu imge öncelikle Ä°slam ve dolayısıyla Allah ile olan iliÅŸkimizde de geçerli. Ancak, davasını temsil eden kiÅŸiliklerde bunun gibidir. Nübüvvetin örnekliÄŸi ve peygamberin temsilcileri olan Âlimlerin peygamber gibi kabul edilmelerini belirten nebevi sünnet bizi bu konuda da aydınlatmaktadır.
Davetçiler için çok güzel bir örnek olarak yaÅŸadı ve vefat etti üstad, nimetlerle bezensin…
Rabbim Salih kullarından kabul ederek dergâhı izzetinde üstadı ağırlasın, bizi onun bıraktığı izi takip eden kullardan eylesin…
Âmin…
Abdulaziz Tantik – gercektarih.com.tr
Henüz yorum yapılmamış.